Olaylar Ve Görüşler

Oy Çalınması Nasıl Önlenebilir?

07 Nisan 2015 Salı

Türkiye Cumhuriyeti kurulalıdan bu yana üzerine gölge düşmemiş bir seçim görülmedi.

Bugüne kadarki, üzerine gölge düşmüş seçimlerin bir kısmı doğru, bir kısmı çarpıtma da olabilir.
Oy kaçırma, çalma, yanlış sayma ve benzeri her türlü oyun, münferit (birilerinin işgüzarlığı ile) de olabilir o anda yönetime egemen olan partinin organizasyonu ile de olabilir.

YSK’nin rolü
Her ne kadar Yüksek Seçim Kurulu seçimlerin adil yapılmasını sağlamak için bulunuyorsa da bunu başaramadığını, defalarca bir yerlere atılmış, bir yerlerde değiştirilmiş oy torbalarından biliyoruz.
Bunun sadece bizim ülkemize özgü olmadığı, dünyanın birçok demokratik ülkesinde bile bu çarpıklığın ve sahtekârlıkların yapıldığını defalarca okuyoruz.
Ben, 70 yıllık yaşamım boyunca bu ülkede yapılan seçimlerdeki oyunları basından okuyarak ülkem adına hep üzüldüm. Buna kökten bir çare bulunması gerekiyordu.
Aşağıdaki önerim, oy verme işleminde, sahtekârlıkların her çeşidini kesin önleyecek gibi gözüküyor, hem de oy verme ve sayma işleminin gizliliğine ve tarafsızlığına gölge düşürmeden.

Öneri
Eğer Yüksek Seçim Kurulu bu tarafsızlığı gerçekten kesin olarak yerine getirmek istiyorsa, yönetimdeki partiler de dahil olmak üzere partilerin hepsi bu öneriyi ciddiye alıp uygulamak istiyorlarsa, buyurun, size yıllarca çözülemeyen oy hırsızlığını kesin önleme önerim:

Damgalar
Türkiye’de yaklaşık 200.000 (30 Mart seçimlerinde 194 bin 310) sandık var.
O zaman her parti bir defaya mahsus yaptırmak kaydıyla, daha sonra kendi merkezinde sürekli koruyacağı 1’den 200.000’e kadar sayı kazınmış, 200.000 damga bulunduracaktır. Yani her damganın farklı bir numarası olacaktır. Bu damgalar parti merkezinde tamamen rastgele seçilmiş olarak mühürlü torbaların içine konacak ve seçim günü sandığın parti gözcüsü tarafından, seçim tutanağına geçecek biçimde numarası kayıt altına alınacaktır.

Oy pusulaları
Oy pusulaları bugünküne benzer düzende basılacak; ancak arka taraflarına öndeki sıralamaya uyumlu olarak yuvarlak halka içinde damga vurma yerleri basılacaktır.
Oy pusulası seçmene verilirken parti ya da partilerin temsilcileri kendilerine ayrılmış bu yerlere ellerinde Türkiye genelinde sadece o sandığa mahsus olan sayıyı taşıyan ve sadece o gün mühürlü torbadan çıkan mühürle o anda oy pusulasını herhangi bir işaretlenmeye mahal vermeyecek biçimde kendilerine ayrılmış yerde mühürleyecektir.
Bu mühürleme kuralı partiler için zorunlu olmayacaktır. İsteyen parti bu hakkını kullanabilecektir.
Ancak bir sandık başına mühür gitmiş ise o sandığın oylarının geçerli olması için damganın (damgaların) basılması gerekecektir. Bu bir parti de olabilir, 5 parti de olabilir.
Herhangi bir işaretlenmeye neden olmamak için, oy pusulasının arkasındaki damgaya ayrılmış halkalar öndeki sıralamanın aynısı olacaktır.
Damga kullanma hakkı sadece bir önceki Meclis’te milletvekili bulunduran partilere verilecektir.
Bu durumda örneğin Erzincan’ın Kemaliye ilçesinin Yuva köyündeki sandıkta A partisinin diyelim 5131, B partisinin 154, C partisinin 50325 sayılı damgaları ile oy pusulasının güvenirliği kayıt altına alınmış olacaktır. Hiç kimse daha önce bu pusulayı hazırlayamayacağı gibi, daha sonra da bir yenisini düzenleyemeyecektir.
Hiç kimse hangi sandıkta hangi sayıyı taşıyan damganın kullanılacağını bilemeyeceği ve o anda bu kadar çok sayıda damgayı hiç kimse yanında bulunduramayacağı için, daha önce evet basılmış oy pusulalarının yandaşlara dağıtılmasının hiçbir anlamı kalmayacaktır. Bu yöntem sandık başındaki dalaverelerin tümünü bir çırpıda önleyecektir.

Birden çok oy kullanımını engelleme
Ancak sandık başına gelinceye kadar yapılan dalaverelerin önlenmesi nasıl olacaktır?
Örneğin bir insanı birkaç sandığa yazma; başka yerde birden çok oy kullandırma gibi.
Bunun önlenmesi de mümkün, bir defaya mahsus biraz pahalı olabilir.
Öyle ki: Hepimizin TC kimlik numarası olan bir dijital kimliğimiz (nüfus kâğıdımız) var.
Özellikle lokantalarda seyyar pos makineleri banka işlemlerinin tümünü aynı anda yapabilmektedir.
Seçim sandığının yanında bulunan özel pos makinesine oy kullanırken sokup, o anda kimlik numaramızı Yüksek Seçim Kurulu’nun merkezdeki seçmeye yetkili olanların bankasıyla anında karşılaştırıp, aynı kimlik numarası ile bir başka oy kullanılmış ise gerekli işlemin yapılmasına girişilir.

Yılların ayıbından kurtulmak
Eğer demokrasiden kasıt gerçekten dürüstlük ve tarafsızlık anlaşılıyorsa, bir defa yapılacak küçük bir harcama ile yılların bu ayıbından kurtulabiliriz.
Böyle bir önerinin dikkate alınıp alınmaması partilerimizin demokrasiden ve seçim namusundan ne anlayıp ne almadıklarının da bir teyidi olacaktır.

Prof. Dr. ALİ DEMİRSOY 

 

-

 

Mühendisin ‘Onur’ İntiharı

 

 Köprü inşaatında görevli Japon Mühendis KISHI RYOICHI’nin intiharı medyada hayranlıkla karışık bir şaşkınlık yarattı.

Bir “onur intiharı” olduğu söylenen olayı anlamaya çalışıyoruz.
Kusurlu veya sorumlu olmadığı halde “kimin onuru”? Kendisini bir “Haci” (utanç) toplumunun üyesi olarak gören Japon, “Japonum” ya da “Japonyalıyım” yerine, “Ben Japonya’yım” der.
“Biz kendimize benzeriz, kimse bizi anlayamaz” yollu övünür. Japon kişiliğinin ortak özelliği, bireyin kendisine, ailesine ve ülkesine karşı taşıdığı bir görev ve sorumluluk borcudur.
“Görev karşısında hayatın lafı mı olur!” deyişleri, bizim, “Sakın hakkım var deme hak yok vazife vardır” sözümüzü hatırlatır.
Görevde kusur işleyen ya da sorumluluklarını yerine getiremeyen Japon’un kendini cezalandırması, onurlu bir davranıştır. Japonya değişiyor inancıyla, borçlu yaşamaktansa ölümü seçen yazar MISHIMA şehitler katında yüce bir kahraman olarak saygıyla anılır.

Japon intiharları
Sayıca Avrupa’ya yakın olsa da, Japon intiharları farklıdır. Batı ülkelerinde intihar orta yaşlarda artarken; Japonya’da azalır.
Uzmanlar, bu çelişkiyi sorumlulukla açıklıyor. Japonlar sorumluluktan kaçmıyor; intiharı, çocuklarına ve topluma yük oldukları ileri yaşlara erteliyor. Ülkemizdeki intiharlar ve cinayetler, Batı’da olduğu gibi orta yaşlarda artıyor.
Biz Türkler ötekileri, yakınlarımızı suçladığımız ve yöneticileri sorumlu gördüğümüz için, hayran olduğumuz Japonları anlamakta güçlük çekiyoruz.
Dikkat edilirse, son olayda, Japonu suçlamıyor, onun ülkesini yüceltiyoruz.
Japon mühendis de kusurlu olduğu için değil, Türkiye’deki saygın “Japon imajı”na gölge düşürmemek amacıyla ölümü seçmiş olabilir. ‘

Tatami’ eğitimi
Çevresine ve ötekilere, “Beni bağışlayın/özür dilerim” diye seslenen Japonlar, “90/10 ilkesi”ne uyarak kendilerini sorumlu görürler.
Biz de bize benzeriz ama istesek de Japon olamayız. Japon olmak için -doğmak yetmez- “tatami” eğitimi şarttır.
Japon yargısı sorumluluğu davalı ile davacı arasında paylaştırdığı için çok az dava açılır, çoğu hukukçular başka işler yaparlar. Japon kişiliği “bambu gibi”dir, eğilir ama kırılmaz.
İntihar olayından çıkarılan dersleri uygulamak kolay görünmüyor. Trafik kazasında “Ben kusurluyum, özür dilerim” diyen yurttaşa rastladınız mı? “Ben haklıyım, herkes haksız; bize benzemeyenlerin hakir veya hain görüldüğü ülkemizde, Japon gibi yaşamak ya da ölmek olası mı?
“Ölmek öldürmek kolaydır; zor olan yaşamak ve yaşatmaktır” diyen Rus şairi, bir süre sonra, intihar etmişti.
İkinci Savaş sonunda teslim olmaktansa toplumca ölmeyi öneren hükümete direnen Japon İmparatoru’nun zora katlanıp yaşamı seçmesi üzerine, bir grup Samuray intihar ederek, savaş yorgunu ülkeye, “Ölenler oldukça Japonya yaşayacaktır” mesajını vermişti. Japon mühendis, kişisel onuru değil, ülkesinin onuru için intihar etti.
Şu kanlı ve karanlık günlerde, yaşadığımız onur kırıcı siyasal sorunların çözümünü, kolay ölümlerde değil, uzun bir demokrasi yolunda zor olanı seçip ötekine katlanarak, yani “yaşayıpyaşatarak” bulacağımıza inanmak istiyorum.  

BOZKURT GÜVENÇ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları