Olaylar Ve Görüşler

Okumayan toplum

30 Mart 2016 Çarşamba

Bu sene 52.’si kutlanacak olması dolayısıyla ‘Kütüphane Haftası’ ülkemizdeki en eski özel haftalardan biridir. Toplumumuzun en ilgisiz kaldığı, hiçbir sorumluluk ve yükümlülüğe yanaşmadığı özel haftaların başında ise ne yazık ki yine ‘Kütüphane Haftası’ gelmektedir.

28 Mart 2016’da bir “Kütüphane Haftası”na daha erişmiş bulunuyoruz. Bütün çağdaş toplumlarda olduğu gibi bizde de uzun yıllardan beri birçok şeyin “günü” ya da “haftası” oluyor. “Dünya Barış Günü”, “Dünya Kadınlar Günü”, “Dünya Tiyatrolar Günü”, “Çevre Koruma Haftası”, “Orman Haftası”, “Turizm Haftası” gibi. Bu özel gün ve haftalardan biri de her yıl mart ayının son pazartesi günü ile başlayan “Kütüphane Haftası”dır.

Kitap angarya mıdır?
Bu sene 52.’si kutlanacak olması dolayısıyla Kütüphane Haftası ülkemizdeki en eski özel haftalardan biridir. Fakat ne yazık ki halkımızın hiçbir özel gün ve haftaya değer verip ilgilendiği; gerek kendisi, gerek yakın çevresi, gerekse toplum geneli için yararlı geçmesi amacıyla bir çaba harcadığı görülmemiştir.

En ilgisiz kaldığı, hiçbir sorumluluk ve yükümlülüğe yanaşmadığı özel haftaların başında ise “Kütüphane Haftası” gelmektedir. Bu toplumun olabildiğince angarya saydığı bir ilgi nesnesi varsa o, kitaptır; boş ve yararsız bir eylem varsa o da okumaktır. Dahası, başkalarının bu anlamdaki ilgisini ve eylemini kabaca enayilik olarak görmesidir.

Böyle bir toplumun aydını, yazarı ve çizeri de her yıl Kütüphane Haftası gelir geçer, toplumdaki genel havayla örtüşen bir şekilde kitap ve okumayla ilgili iki laf etmeyi, iki satır yazmayı yük sayar. Böyle zamanlarda bütün yükü, sorumluluğu, topluma bir bilinç kazandırma rolünü Doğan Hızlan gibi bir iki “yalnız süvari” üstlenir.

Zamanımızda modern, çağdaş bir toplum olmanın en göze batan niteliği başta okuma eylemi ve alışkanlığı olmak üzere sanat ve edebiyatın her alanını kapsayan toplum geneline yayılmış kültürel aktivitelerdir.

Bunların olmadığı bir toplum, üzerine ölü toprağı serpilmiş; miskinliğin, uyuşukluğun, ilkellik ve bencilliğin egemen olduğu bir toplumdur. Türk toplumu bu alanda gerek ulusal gerekse uluslararası bütün araştırmalarda daima en sonuncudur.
Üç dört yıl önce muayene olmak için gittiğim bir göz doktoruna Sabahattin Ali’nin Dekolman adlı hikâyesini okuyup okumadığını sordum, “Hayır, okumadım” dedi. Her göz doktorunun meslek bilgisi açısından o hikâyeyi okuması gerektiğini, çünkü bugün belki çok basit olabilir, ama 1940’larda çok girift bir göz ameliyatını anlatan çok güzel ve çok ders verici bir hikâye olduğunu söyledim. Doktor bana, “Sabahattin Ali kim?” diye sordu. Ben de en kısadan “Bir yazar” dedim. “Yaşıyor mu?” dedi. “1948’de öldü” dedim. Doktor olmuş bir insanın sözünü ettiğim hikâyeyi bilmese bile, Sabahattin Ali’yi bilmemesi, duymamış olması ne kadar hayret vericiydi! Söz konusu doktora “Dekolman” başlıklı hikâyenin bulunduğu “Sırça Köşk” adlı kitabı alıp hediye etmiştim.

Kötü kitap yoktur
Okuma zevkini tatmış kimseler için “kitap” sözü kadar güzel çağrışımlara sebep olan başka bir söz az bulunur. Okuma alışkanlığı kazanmış bir kimse için “kötü kitap” yoktur. Kitapseverlerin çoğunluğu; Goethe’nin, “İyi bir yanı bulunmayacak kadar kötü kitap yoktur” ve Sabahattin Eyüboğlu’nun, “Kitap bir zehir bile olsa, panzehiri yine bir kitaptır” biçiminde ifade ettikleri gerçeğin bilincindedirler.

Yoksunluk ve yoksulluk
Böyle kimseler için kitaptan yoksunluk, en büyük yoksulluktur. Başka hiçbir şey, ne para, ne giyim, ne de güzel yiyecekler onun eksikliğini ödünleyemez.

Mütarekede İngilizlerce Malta Adası’na sürülen Türk aydınları bu sürgün sırasında kitap, gazete gibi okuyacak bir şeye ulaşamamanın kendilerine yiyeceksiz ve içeceksiz kalmaktan bile zor geldiğini söylemişlerdir.

Hasan âli Yücel, “Pazartesi Konuşmaları” adlı kitabında okumayla ilgili olarak şöyle diyor: “Güzel yazılmış bir yazıyı okumak, sönüp gitmiş bir varlığın fotoğrafına bakmak gibidir. Daha doğrusu, donup kalmış, sessiz bir fotoğraf değil; konuşan, düşündüklerini anlatan canlı ve sesli bir sinema. Ölü dirilmez; her büyük adam bizimle konuşmaz.

Bu böyledir de, en büyük yazıcıların herhangi bir kitabı yüz kuruşa alınır ve bu büyük düşünücü ile baş başa on gün, yirmi gün, bir ay oturup konuşabilirsin. Yazık, okumaya alışmamış, onun tadını almamış olanlara! Onlar, ıssız bir âlemde, yapayalnız yaşayan mahkûmlardır.”

Bu güzel saptamaya tuz biber olacak sözü ise P. Pecaut söylüyor: “Okuma zevkini kazanamayanın öğretimi yarıda kalmış demektir.”

Yazımızı tam bir yıl önce yitirdiğimiz Türk edebiyatının çınarı 'Yaşar Kemal’in yıllar önce hayıflanarak naklettiği bir gözlemiyle bitirelim: “Gezdiğim hiçbir ülkede, yazın denize gittiğinde kumda güneşlenirken eline bir kitap alıp okuma fırsatını, yüzükoyun kuma yatarak ziyan eden Türklerden başka kimse görmedim.”

İSMAİL ÖZCAN
Eğitimci/Yazar

 

-

 

 

Gelecek çizgisini seçiyor

Geleceğin akması gereken ve akmaya devam edeceği sadece bir tek çizgi bulunuyor. Gelecek, her an, önündeki milyarlarca olası çizgiden sadece birini seçip yoluna devam ediyor ve seçtiği çizgi aslında her daim en tutarlı olan yol olarak karşımıza çıkıyor.

Aslında, geleceğin ortalama çizgisinde şaşırtıcı olan hiçbir şey gerçekleşmiyor. Gelecek, dağ başından fışkıran pınar suyu gibi karşısındaki en mantıklı patikayı seçip akması gereken yol üzerinde ilerliyor. Peki, patikanın güzergâhını belirleyen suyun kendisi mi? Kesinlikle hayır. Patikayı belirleyen faktör yolun üzerindekiler, suyun önüne çıkan köklü taşlar, yani şartlar... Bu makalede, dağ başından fışkıran pınarın karşısında duran köklü taşlara işaret edeceğiz.

Radikal İslam
Çünkü en basit şekliyle durmasını iddia etmek için geçerli hiçbir sebep bulunmuyor ve güçlenerek yoluna devam etmesi için bariz sebepleri sıralamak mümkün.
1. İnternet ve karanlık net’in yükselişi: Savaşacak insan toplamak, organize olabilmek, saldırı düzenlemek ve nihayetinde bir savaşı kazanabilmek için mutlaka güçlü bir iletişim ağına ihtiyaç duyarsınız. Bu savaş sırrı, belki de ilk kez Cengiz Han tarafından gerçek anlamda keşfedilmişti. Dünya tarihinin tartışmasız en büyük imparatorluğunu kurmuş olan Cengiz Han’ın oldukça ayrıntılı, hızlı işleyen ve imparatorluğun sınırlarının da ötesini kaplayan bir istihbarat ağına sahip olduğu bilinir. Kuşkusuz internet servisleri -özellikle de mobil ağların yayılımı- müthiş hızına hız katarak dünyayı ele geçirmeye ve erişilmemiş tek bir köşe kalmayasıya kadar yol almaya devam edecek. Aynı zamanda, hiçbir kontrole boyun eğmeyen karanlık netin radikal İslamist terör grupları tarafından yıllardan beri kullanıldığı biliniyor.

Karanlık net nedir?
Kısacası eğer bu yazıyı okuyorsanız, büyük ihtimalle karanlık nette değilsiniz. Daha teknik tabiriyle, yaygın olarak kullanılmayan yazılım protokolleri ve ek ağ programları ile bilinen internetten bağımsız olarak kurulmuş ağlara karanlık net adı verilir. Karanlık net öyle başına buyruk bir âlem ki, kendine ait bir para birimi bile var: Bitcoin. Uyuşturucu kaçakçılığı, insan tacirliği ve çocuk pornosu gibi ciddi ve de korkunç suçlar işleyerek karanlık nette bulunan diğer suçlularla Bitcoin ismi verilen para karşılığında alışveriş yapabiliyorsunuz. Gerçek hayatta işlediğiniz suç kadar, karanlık nette Bitcoin zengini oluyorsunuz. Işid , El Kaide ve diğer terör örgütü uzantılarının bu bilgisayar ağları sayesinde iletişim kurdukları biliniyor. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde radikal İslam örgütlerinin en önemli iletişim ve lojistik ağı olan internet ve karanlık net daha da güçlenerek yoluna devam edecek. Bu kaçınılmaz.
2. Doğu dünyasının çöküşü: Onlarca yıldır süregelen yıkımın ardından, Doğu dünyası parçalanmaya devam ediyor. Batı dünyası sürekli birleşmenin, birlikte hareket etmenin yollarını arıyor, ama Doğu her geçen gün çok daha küçük parçalara ayrılarak kendini un ufak ediyor.

3. Yasadışı ve/veya yasal silah sevkıyatı: Silah üretimini bugün durdurmuş olsak bile, Suriye’deki savaşı bir 50 yıl sürdürecek silah çoktan bölgeye yollanmış durumda. Farklı insanlar aynı savaş tepelerini ele geçirmek için gelip gidecekler ama belki de silahlar bu savaşın tek değişmezi olarak var olmaya devam edecekler. Yukarıda sıraladıklarımız ne yazık ki -var olan şartlar altında- kaçınılmaz olarak pınar suyunun karşısına çıkan köklü taşlardır ve suyun yönünü değiştirmek için yolu tekrar inşa etmemiz gerekiyor.  

SERCAN LEYLEK
Bilim-kurgu Yazarı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları