Olaylar Ve Görüşler

Neler Oluyor Hayatta… - Prof. Dr. Ayşe YÜKSEL

13 Temmuz 2021 Salı

Doğduğumuz andan itibaren dünya ile tanışıyor, yaşamımız boyunca hem yaşadıklarımızdan hem de okuduklarımızdan öğreniyoruz. Bazen mutlu oluyor, bazen acı çekiyor, şaşırıyor, “Bu nasıl olur?” diyor, kendi karakterimiz, örnek aldıklarımızdan edindiklerimiz ile bu dünyada ya bir işe yaramaya çalışıyor ya da kendi düzenimizi sürdürüyoruz.

Çok sevinçli yaşam varken daha da çok yaşanmış acılar var. Her insanın yaşama süresi eşit olmasa da benzer sürede, bu zaman dilimi içinde dünyaya değer katmak, iyileştirmek, birlikte başarmak, sevinmek varken neden sadece kendini düşünen, gününü kurtarmak için geleceğini karartan insanlar var? Bu bir kader midir yoksa bir seçim mi? Karşımıza çıkan iyi, duyarlı, üretken, çağdaş, akıllı, kanıta dayalı verilere inanan insanlar bizim şansımız oluyor, kader ya da diğer tanımlama ile genetik şifremiz olması gerektiği gibi oluyor. Bu çok önemli, illa ki yolumuzu bilimsel düşünceye çıkarmalıyız.

Dünya kurulandan beri, kavgalar, savaşlar, ayrımcılıklar, zulümler, diğer taraftan büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk gibi sömürüye, işgale başkaldıran, ulus devlet yaratan, bütün zorluklara çözüm üreten, sonunda halkının makûs talihini değiştirdiği için çağdaş bir toplum olma yolunda ilerleyen, ülkesi için çalışan, emek veren insanların yaşadığı bir Atatürk Cumhuriyetine doğmak da güzel bir kader. Dünyanın birçok gelişmiş ülkesinden çok daha önce bir kadın olarak sahip olduğum haklar bize çok doğal gelse de bunlara ulaşamayanlar için inanması zor. Minnetimiz hiç sönmeyecek.

SÜREÇ ‘BİREY’İ GÜÇLENDİRDİ

Günümüz dünyasında eşitlik, adalet, çağdaş eğitim, bilimsel düşünce, paylaşmak, mutluluk gibi kavramları yaşama geçirmek mümkün iken, ne yazık ki peşinden koşuluyor. Zorluklar, olumsuzluklar, pandemiler, krizler yaşanıyor. İnsan ve toplumların bu durumlara karşı da dayanıklı olması, hızlı çözüm üretmesi, yaşanması en zor zamanlarda bile ayakta kalması, gücünü kaybetmemesi, geleceğin daha güzel olacağı hayalini hep kurması çok ama çok önemli. Dayanıklılık, günümüzde çok önemli bir nitelik. Kimin başarılı olup kimin başarısız olacağını, eğitimden, deneyimden, yetişmeden daha fazla belirleyen şey kişinin dayanıklılık düzeyidir. Aynı durum, kurumlar için de geçerlidir.

Çoğumuzun Auschwitz toplama kampı hakkında bilgisi vardır, çok sıkı çalıştığımız dönemlerde “Auschwitz’de gibiyim” deriz. Ne olursa olsun bu benzetme asla tam yerini bulmaz. Avusturyalı psikiyatr Dr. Viktor E. Frankl’in kendi yaşamını anlattığı kitaplarda gözler önüne serdiği kamp hayatı dayanılmaz, çekilmezdir. Ama o hep olumlu düşünür, dayanıklılığını geliştirir, yaşamını sürdürür, sonunda mesleğine kavuşur, zor da olsa yaşadıklarından çok şey öğrenir ve öğretir.

Frankl, insanı çaresiz bırakan acıların ortasında anlam terapisini icat etmiştir. Yaşamımıza anlam kazandırabilecek kararlar almamıza yardımcı olabilecek insancıl bir teknik geliştirmiştir. İnsanın, hayatta kalabilmek için kendisine somut hedefler belirlemesi gerekir. Güçlü değerlere sahip olmak ortama anlam katar çünkü olayları yorumlama ve biçimlendirme olanakları artar diye ifade etmiştir. Frankl, “Dayanıklılık, bir insanın zihnine ve ruhuna derinden işlenmiş bir reflekstir, dünya ile yüzleşme ve onu anlama tarzıdır” der. Yaşadığımız zor süreçler, bizleri bireysel olarak da güçlendirmiş, çaresizlik içinde ağlaşıp durmak yerine zorluklara anlam kazandırma yeteneği de kazandırmıştır.

VAKİT KAYBETMEMELİ

Dünyanın birçok ülkesinde yaşanan pandemiden ancak ve ancak bilimsel sonuçlar ile çıkabiliriz. Bu da, doğal olarak aşılamadır. Aşı bir gerçektir, dünya çiçek hastalığından, çocuk felcinden daha birçok bulaşıcı hastalıktan, uygulanan aşı programlarıyla kurtulmuştur. Aşıya karşı olunmaz. Aşı üretildi diye, korunma gerçekleşebilecek diye düşünmek yaşamımızı anlamlandıran bir durum. Işık görünmüştür. On yedi aydır, yaşanan zorluklar, sıkıntılar toplumun yüzde 70’inin aşılanması ile son bulacaktır. Birçok kayıplarımız oldu, canımız yandı ama Frankl gibi geleceğe olan umudumuz, bilimsel düşünceye inancımız, zor koşullara uyum sağlamamız, şikâyet etmek yerine çözüm üretmemiz bizi bugünlere getirdi.

Yaşadıklarımızdan ders almak, daha güzel, adil, çağdaş, eşitlikçi bir dünya yaratmak mümkün, yeter ki inanalım. Hadi hemen şimdi, başlama zamanı.

PROF. DR. AYŞE YÜKSEL

ÇYDD GENEL BAŞKANI/CÜZZAMLA SAVAŞ DERNEĞİ BAŞKANI



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları