Olaylar Ve Görüşler

Nasıl bir dış politika? - Bülent MERİÇ

28 Mayıs 2022 Cumartesi

Uluslararası düzenin ontolojisi üzerinde duran uluslararası ilişkiler teorisyenlerinden konstrüktivistler, insan hayatı örneğinden hareketle, devletleri ve onlardan meydana gelen uluslararası yapıyı birer sosyal varlık olarak görürler. 

Türkiye’de siyasal İslam hareketinin dış politikada felsefi zeminini oluşturan Stratejik Derinlik Doktrini, esasta, bu konstrüktivist kuramın temeline oturtulmuştur. Doktrin, tarih, coğrafya ve kültürümüzde mevcut saklı özü bulup, bunların doğru sentezi yapılabildiği takdirde Türkiye’nin küresel bir güç haline gelebileceği iddiasını öne sürmüştür. Söz konusu doktrinin ışığında AKP, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana yeni bir Türkiye kimliğinin inşasına soyunmuştur. Türklük vurgusunun geri çekildiği, Sünni İslam yönü güçlendirilmiş İslam-Türk sentezi ile dini-kültürel çeşitliliğinden arındırılmış, yine Sünni İslam zemininde yeni Osmanlıcılık alaşımına dayandırılan bu yeni kimlik sayesinde dış politikada çıkarlar ve hedefler de değişmiştir. 

SAVRUK YAKLAŞIM

Dış yapı tarafından da benzer biçimde algılanan ve hatta bir süre Batı tarafından “Ilımlı İslam Modeli” olarak değerlendirilerek desteklenen bu yeni kimlik, içeride ayrışma ve kutuplaşmayı; dış politikamızda ise yeni Osmanlıcı, panislamist çizgiyi beraberinde getirmiştir.

Stratejik Derinlik Doktrini de Türkiye’nin elindeki ulusal güç faktörlerini ve uluslararası sistemdeki değişimi dikkate almadan, ülkemizi seraplar dünyasına sürüklemiştir. Batı da Türkiye’yi ötekileştirerek ve marjda tutarak bu yeni elitlerin davasına yardımcı olmuştur. Bununla beraber Atatürkçü çizgiden tamamen ayrılmamış olduğunu göstermek için “Komşularla Sıfır Sorun” sloganı, bu sözde ileriye dönük politikanın bir uzantısı haline getirilmiştir.

Gelinen noktada Türkiye, dış politikasını büyük bir stratejiden yoksun olarak yürütmektedir. Sadece “İnsani Dış Politika” ya da “Yeniden Asya” gibi üretilen sloganlarla savrulan bir dış politikaya vitrin süslemesi yapılmaktadır.

KURUCU ANLAYIŞA DÖNMELİ

AKP iktidarının belirlediği Türkiye kimliğinin içte mayası tutmadığı gibi dışta ülkemiz eksen değiştiren, mevcut düzeni bozmaya eğilimli bir devlet olarak algılanmıştır. Çıkarlar da ulusal çıkar olmaktan uzaklaşmıştır. Bugün Türkiye’nin yeni bir kimliğe ihtiyacı bulunmaktadır. Bu kimlik de Cumhuriyetimizin geri planındaki toplum sözleşmesinin ana eksenini oluşturan Türklük; çoğulcu, laik ve liberal demokrasi; demokratik hak ve özgürlüklere saygılı hukuk devleti ve sosyal devlet parametreleri üzerinde şekillendirilmelidir. Böylece, dış politikada takip edilecek çıkarlar da kendiliğinden ulusal hale gelmiş olacaktır.

Öte yandan uluslararası sistemdeki değişim, realist/materyalist bir gözle takip edilmelidir. Ukrayna savaşından sonra merkezler arasındaki ilişkilerin işbirliğinden çatışmaya doğru evrildiği görülmektedir. Soğuk Savaş koşulları yerleşmektedir. Esasen ABD, hegemonyasını canlandırabilmek için Soğuk Savaş koşullarından yararlanmayı tercih etmektedir. Batı uzun süre toplumumuzun üzerinde bir sosyal mühendislik uygulamıştır. Bu unutulmamalıdır. Bununla birlikte Türkiye, Batı’nın kurumlarından kopmadan, özel coğrafyasını da kullanarak Batı ile Avrasya arasında kendine özgü bir denge politikasını şekillendirmelidir. Kısacası, yeni dış politikamız yüce Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” doktrinini çağımıza uyarlayacak biçimde “Ulusal Birliktelik ve Denge Doktrini” üzerinde inşa edilmelidir.

DR. A. BÜLENT MERİÇ 

EMEKLİ BÜYÜKELÇİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları