Olaylar Ve Görüşler

Mevzi savaşı nedir?

18 Aralık 2019 Çarşamba

Prof. Dr. Muhteşem Kaynak

Bir iktidarın ülkeyi etkin bir şekilde yönetebilmesinin siyaseten iki temel dayanağı vardır: “Politik (siyasal) toplum” yani devlet ve “sivil toplum”. Politik toplum, hükmetme sürecinde zor kullanımı olarak, silahlı kuvvetler, polis, mahkeme ve hapishaneler ile vergi, ticaret, sanayi ve sosyal güvenlik alanlarından yararlanan toplumdur. Sivil toplum ise iktidarın kendi anlayış ve ideolojisiyle tutarlı davranış ve beklenti biçimlerini halkta yaratmaya yardımcı olan, din, eğitim sistemi, yazılı ve görsel medya gibi tüm sosyal kurum ve kuruluşlardan oluşan toplumdur. 

Politik toplum gibi sivil toplum da genelde iktidarın bir hegemonya alanıdır. Muhalif kesim(ler), politik toplumun yani devletin sahip olduğu araçlardan hiçbir şekilde yararlanamayacağına göre, mücadelesinde kullanabileceği tek alan iktidarın kısmen kontrolü dışında bulunan sivil toplum kapsamındaki yerlerdir ve sadece buralarda hâkim politik gücün baskın söylemiyle bağını koparan yeni bir ortak duyu, bir hegemonya alanı oluşturabilir. 

Mevzi savaşı

Antonio Gramsci’ye göre, muhalefet, devlete karşı doğrudan saldırılar hakkında kolay söylemlerde bulunmak yerine sivil toplum içinde bir “mevzi savaşı”nın gerektirdiği zor ve son derece karmaşık görevlere odaklanmalıdır. Mevzi savaşı, devlet hegemonyasının bir karşı-hegemonya ile kuşatılması, bu anlamda devlet hegemonyasının oluştuğu her mevzinin, her kalenin fethedilmesine yönelik bir karşı-hegemonyanın kurulması için fiziksel güçten ziyade insan beyinleri ve zihinleri üzerinden verilen bir mücadeledir.  Hitler’in Almanya’da iktidara gelmek için izlediği yol gibi, FETÖ’nün de 15 Temmuz’da başarısız darbe girişimiyle sonuçlanan yolda yararlandığı yöntem, alt ve orta mağdur kesimlerin beyinleri ve zihinleri üzerinden verilen mevzi savaşları olmuştur. Bugünkü yönetim de iktidar yolunda aynı yöntemden yararlanmıştır ve yararlanmaktadır. Dolayısıyla, öyle ya da böyle demokrasinin geçerli olduğu koşullarda, mevzi savaşları iktidar için uzun dönemde de olsa sonuç veren bir yöntemdir. 

 ‘Modern Prens’ 

Daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir yapının sivil toplum kapsamında nasıl oluşturulabileceğini ve bu bağlamda alt ve orta kesimde yaşayan insanların zihinsel ve kültürel değişimlerinin hangi koşullarda gerçekleştirilebileceğini araştıran düşünürlerden Antonio Gramsci, Machiavelli’den esinlenerek yazdığı “Modern Prens” isimli eserinde bunun pratikte ancak bir siyasal önderlikle, yani, günümüz koşullarının “modern prens”i (kolektif iradenin somut temsilcisi) olarak nitelendirilebilecek bir siyasal parti aracılığıyla olabileceğini öne sürmüştür. Muhalif kesimlerin ortak iradesi ancak böyle bir parti ile sağlanabilecektir. Sivil toplumun muhalif kesimlerini temsil edecek bu parti, toplumu yöneten iktidarın uygulamalarından hoşnut olmayan tüm kesimleri, örneğin, köylü ya da şehirli küçük üretici ve tüccarları, esnafı, işçileri, memurları, emeklileri, yoksulları, kısaca, alt ve orta kesimlerin en geniş ittifakına dayanmak ve onların hepsini kavramak zorundadır. 

Bu yolda, parti, kendi içinden geliştirdiği aydınlar aracılığıyla, söz konusu kişilerin mevcut ve gelecekle ilgili düşlerinde ve tasarılarında yer almanın bir şekilde yolunu bulmalı, onların zihin ve kültürel dünyalarını işgal edecek söylemler geliştirmelidir. Uzun dönemli bu süreç, mahalleleri, sendikaları, odaları, dernekleri, kadın ve gençlik örgütlerini, öğrenci yurtlarını, dershaneleri, üniversiteleri, sanatçıları, yazılı ve görsel medyayı, kahvelerdeki sohbet toplantılarını ve diğer etkinlikleri ve gösteri yürüyüşlerini kapsamalıdır. Bu bakımdan, gazete, radyo ve televizyon kurulması, eşitlikçi ve özgürlükçü düşüncelerin yaygın ve etkin bir şekilde ülkenin her yanına ulaştırılabilmeleri yönünden son derece önemlidir. 

İşte, böylesi zorlu koşullarda “modern prens”in yani önderliğe soyunmuş muhalif partinin işi hiç de kolay değildir. Her türlü ekonomik, sosyal ve hukuki sorunlarla ilgili toplantı ve gösterileri sahipleneceği gibi, şimdiye kadar üzerinde yeterince durulmayan günümüz çevre ve iklim sorunları, insan hakları, cinsel ayrımcılık, kadınlara uygulanan şiddet ve çocuk evliliği vb. sorunlara karşı da duyarlı davranmalıdır. Dolayısıyla, modern prensin uğraş vermesi ve kazanması gereken mevzi sayısı eskisinden daha çoktur. Bu nedenle, biraz önce değinilen her sorun üzerinde odaklaşan mevziler için kitlenin ilgisinin sağlanması şarttır.

Sonuç

Mevzi savaşları, ekonomik, sosyal ve hukuki konularda yalnızca bildiri dağıtmak, afiş asmak, arada bir orada burada konuşmak, çağdaş iletişim araçları Facebook, Instagram ve Twitter üzerinden yazışarak değil, mevcut yönetimden mağdur olan kesimleri seferber ederek mevzilere girmelerini ve buralarda aktif görevlerde bulunabilmelerini sağlamak ve mücadeleyi de “pasif devrim” şeklinde yavaş yavaş, sabırla, bazen ileri, bazen geri adımlar atarak vermektir. Yakalanan her fırsatı, bir adım daha ileriye gitmek, bir mevzi daha kazanmak için kullanmaktır. Unutmamak gerekir ki, mevzi savaşlarının esası, iktidar hegemonyasına ait kalelerin muhalif parti tarafından tek tek ele geçirilmesidir. Böylece, zorlu koşullarla baş etme yetkinliğine kavuşacak olan kadrolar, iktidara geldiklerinde karşılaşacakları yönetim güçlüklerini de kolayca aşabileceklerdir.

1 Hegemonya: Bir kişinin, bir grubun ya da bir partinin, diğerleri üzerinde kendi değerlerini kabul ettirmesi, yaygınlaştırması ve böylece ortak bir duygunun inşa edilmesidir (Antonio Gramsci).



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları