Olaylar Ve Görüşler

Medusa ve ‘Hoş Geldin Afrika’ - A. Celal BİNZET

19 Nisan 2022 Salı

Uzun erimde bir toplumu çökertebilmenin yolları var. Ortada koskoca bir anakara varsa durum daha da ciddi boyutlar içerir. Değişik zamanlarda görsel medyadaki yansımalarıyla bilgi sahibi olduğumuz Afrika, değinilen bu sorunu yaşıyor. Sahip olduğu yeraltı ve yerüstü kaynaklarının zenginliğine karşın üzerinde yaşayanların yaşam standardı hiç de öyle değil. 

Birçok yerde karşımıza çıkan şiş karınlı, kemikleri sayılan insan görüntüleri içleri acıtır. Hemen aklımıza emperyalizmin uyguladığı guguk kuşu taktiği geliyor. Başka yuvaların, öteki toplumların üzerine çökerek varlığını sürdürme çabası.  

‘BAŞKALARI’NIN YÖNETİMİ

Théodore Géricault “Medusa’nın Şalı” adlı görkemli tablosunda 19. yüzyılın Afrika anakarasında bir sömürge gerçeğinin ilk bakışta anlaşılmayan yüzüne ayna tutar. (1818-19)  O güne değin Senegal’in sömürülmesini üstlenmiş İngilizler belirli çıkarlar karşılığında bu toplumun sahipliğini Fransızlara devretmiştir. Başkalarının yönetimi altında olmak böyle galiba. 

Afrika, yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından her şeye sahip büyük bir varlık. Ama yüzyıllar içerisinde başka ülkeler onları dinsel masallarla uyuturken söz konusu varlıklarına el koyup yaşam koşullarını kötüleştirmekten başka bir şey düşünmediler. Yazılı ve görsel basının değişik kanallarında gördüğümüz birbirinden değişik iç acıtıcı yoksulluk görüntüleri işte o büyük sömürünün doğal sonucundan başka bir şey değil. 

GİZLENEN ARKA PLAN 

Uzak yöneticilerin adları değişmekte ama baskı altındaki halkın yaşamı yoksulluk çizgisinde sürmektedir. Yüzlerce yıllık sömürü politikasının geldiği yer burası. Yeterince beslenemeyen sağlıksız insan modelini bu uygulamanın doğal uzantısı saymalı.
Bugün gelinen aşamada ülkemizin kaderi Afrika’yla özdeşleşiyor gibi. Kenyatta’nın ünlü deyişini anımsıyoruz: “Batılılar geldiklerinde ellerinde İncil, bizim elimizde topraklarımız vardı. Bize gözlerimizi kapayarak dua etmeyi öğrettiler. Gözümüzü açtığımızda bizim elimizde İncil, onların elinde topraklarımız vardı.”                                                                                                                                        

Bugün birtakım yetkilinin kendi topraklarımızı bırakıp Afrika’da tarım yapma masallarına kimse aldanmasın. Doğrusu, giderek o büyük anakaranın kaderiyle daha çok benzeşiyoruz. Verimli kaynakların kullanılmayıp insanlarımızın açlık ve yoksulluğa itilmesi gerçeği gün gün yaşanıyor. Yoksullukla dinin birlikte yükselişe geçmesinin ardında tıpkı yukarıdaki deyişin içeriğine uygun bir birliktelik bulunduğunu unutmamalıyız. Yalnız tek farkla, bizimkilerin elindeki kitap İncil değil. Uygulanan ekonomik programların kimlerin çıkarına olduğu ayna gibi açıkta. Pazar yerlerinde dökülen artıkları toplayanlar, işsizlik nedeniyle canına kıyan gençler bu ülkenin görülmek istenmeyen arka yüzü gibi. 

PEKİ BİZİM MEDUSA’MIZ?

Sağlıklı beslenemeyen toplumun birkaç kuşak sonra Afrika yoksullarına benzeyen bir insan türünün habercisi sayılması düş değil.  Şişirilmiş egoların ortalıkta boy gösterdiği yaldızlı söylemlerin parıltısı bu gerçeği değiştirmiyor ne yazık ki. İleride bir ressam bizim “Medusa”mızı yansıtacak olduğunda öndeki filikayla kaçanları ve uzağındaki sal üzerinde açlıktan birbirine saldıran, yaşama tutunma çaresizliği içindeki insanları mutlaka çizecektir. Koca Afrika anakarası gibi her şeye sahip ama kullanılmayan toprakların üzerinde açlıktan kırılan insanların bir benzerini kendi ülkemizde görmek şanssızlığını yaşayacağız galiba..

A. CELAL BİNZET



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları