Olaylar Ve Görüşler

Kurtuluş’un son noktası 30 Ağustos - Hüner Tuncer

30 Ağustos 2024 Cuma

Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde verilen Ulusal Kurtuluş Savaşı, tarihte yer alan bir mucizenin, efsanenin adıdır. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basarak Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı başlatan kişi, Mustafa Kemal isminde henüz 38 yaşında bir Osmanlı subayıydı. 1915 Çanakkale Savaşları’nın kaderini belirleyen “Anafartalar kahramanı” Mustafa Kemal, olağanüstü liderliğini ilk kez Çanakkale’de gözler önüne sermişti.

I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı devleti her açıdan bir enkaz halindeydi. Anadolu’nun işgal edilmişti. Elinde hiçbir gücü olmayan ve hatta resmi bir görevi bile bulunmayan bir komutan, bu durumu nasıl tersine çevirecek ve devraldığı enkazdan nasıl yepyeni bir devlet ve ulus yaratacaktı? Bunu ancak Mustafa Kemal gibi olağanüstü bir lider, eşsiz bir deha gerçekleştirebilirdi. Bu mucizenin son noktasını oluşturan 30 Ağustos Zaferi’ni ele alalım.

Mustafa Kemal Paşa’nın 26 Ağustos’ta saldırı planı şöyleydi: “Ordularımızın ana kuvvetlerini düşman cephesinin bir cenahında ve mümkün olduğu kadar dış cenahında toplayarak, bir imha meydan muharebesi yapmak. Bunun için ana kuvvetlerimizi, (...) Akarçay ile Dumlupınar hizasına kadar olan alanda toplamak gerekiyordu. Düşmanın en önemli noktası orasıydı ve kesin sonuç almak ancak düşmanı bu cenahından vurmakla mümkün olabilecekti.” Mustafa Kemal’in bu planını Yakup Şevki Paşa uygun bulmamıştı. Bunun üzerine Mustafa Kemal, “Tarihe karşı bütün sorumluluğu kendi üzerime alıyorum” demişti.

‘DURMAKSIZIN MUHAREBE...’

14 Ağustos 1922’de ordu birlikleri güneye kaydırılmaya başlandı. Bu geniş hareket büyük bir gizlilik içinde yapılacak ve yaklaşık 100 bin kişinin yer değiştirerek Afyon güneyinde toplandığını Yunan ordusunun ruhu bile duymayacaktı. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa da 17 Ağustos gecesi gizlice Ankara’dan ayrılarak Konya’ya gitmişti. 21 Ağustos 1922 tarihli gazetelerde, Mustafa Kemal Paşa’nın Çankaya’da bir çay ziyafeti vereceği haberi yer almıştı. Oysa Mustafa Kemal, 20 Ağustos 1922’de Akşehir’de Batı Cephesi Karargâhı’ndaydı, aynı gün “26 Ağustos 1922 sabahı düşmana taarruz edilmesi”ni emretti.

Mustafa Kemal Paşa, 26 Ağustos 1922’de gün doğmadan Kocatepe’nin zirvesine doğru ilerliyordu. Fevzi, İsmet ve Nurettin Paşalar da oradaydı. Saat 05.30’da topçu ateşiyle Türk taarruzu başladı. Alınan sonuçlar çok umut vericiydi. Ertesi gün 57. Tümen Komutanı Albay Reşat (Çiğiltepe), Mustafa Kemal Paşa’ya söz verdiği saatte Çiğiltepe’yi alamadığı için intihar etmişti. Çiğiltepe, o gün saat 17.30 civarında alındı. O gün Afyon kurtarılmıştı. 

İsmet Paşa, 30 Ağustos’ta ordulara, “Dumlupınar’ın süratle düşürülerek, düşmanın çekilme yollarının tamamen kesilmesi ve İzmir doğrultusunda takibe aralıksız devam ile kurtulmuş olması muhtemel dağınık düşman kollarının da durmaksızın muharebeye ve bu suretle teslim olmaya zorlanması... Yunan ordusunun tamamen sarılması ve imha edilmesi suretiyle Dumlupınar Meydan Muharebesi’nin kazanılması” emrini verdi.

KOCATEPE’DEN AFYON OVASI’NA

30 Ağustos’ta savaş son bulmuş ve düşmanın esas kuvveti yok edilmişti. Mustafa Kemal, 31 Ağustos’ta muharebe meydanında gördüğü manzarayı şöyle anlatıyordu: “Muharebe meydanını dolaştığım zaman, ordumuzun ihraz ettiği zaferin azameti ve buna karşılık, hasım ordusunun uğradığı felaketin dehşeti beni çok mütehassis etti (duygulandırdı). Sırtların gerilerindeki bütün vadiler, bütün dereler, mahfuz ve örtülü yerler, (...) ile ve bütün bu metrukât aralarında yığınlar teşkil eden ölülerle, toplanıp karargâhımıza sevk edilen esir kafileleri ile hakikaten bir mahşeri andırıyordu.”

Büyük şair Nâzım Hikmet, Kuvayı Milliye Destanı’nda, “sarışın bir kurda benzeyen şayak kalpaklı adam”dan şöyle söz etmekteydi: “Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı/ Yürüdü uçurumun kenarına kadar eğildi durdu/ Bıraksalar, ince uzun bacakları üstünde yaylanarak/ ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak/ Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı...”

Bize vatanımızı kazandıran ve Kurtuluş’un ertesinde gerçekleştirdiği devrimlerle Cumhuriyetimizi kuran bu büyük insana minnet ve şükran borcumuz sonsuzdur. Bu duyguyu zihinlerimizden ve yüreklerimizden silemezler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları