Olaylar Ve Görüşler

Kim kazandı, kim kaybetti? (25.06.2016)

25 Haziran 2016 Cumartesi

İngiltere’deki referandumdan ayrılalım kararı çıktı. İlk kaybeden Başbakan Cameron oldu, peki tek kaybeden o mu? Peki ya sandığın kazananları?..

 

Başbakan, AB’den çıkmak büyük hata olur diyordu. Ana muhalefet partisinin lideri aynı görüşteydi. Parlamentodaki milletvekillerinin çoğu, Britanya’nın AB’den ayrılmasının ülkeyi felakete sürükleyeceğini düşünüyordu. Birleşik Krallık’ın gelmiş geçmiş tüm başbakanları AB’yle yola devam çağrısı yapıyordu. Ekonomistler birbiri ardına Sterlin’in nasıl değer kaybedeceğinden bahsediyor, “Kara çarşambanın da karası gelir, ha!” diyordu. Berlin sokaklarında “Britanya bizi bırakıp gitme” gösterileri yapılıyor, Avrupa’nın başlıca gazetelerinden Londra’ya kalplerle süslenmiş, öpücükle yollanmış mektuplar yazılıyordu. Ama Britanya seçmeni hiçbirini dinlemedi. Seçmenlerin yüzde 52’si, “Kontrolü eline al” çağrısının büyüsüne kapıldı. Brüksel’e koca bir nanik yaptı.

Londra elitleri
Peki, kim bu yüzde 52? Sonuçlara biraz daha yakından bakınca anlaşılıyor ki 18-24 yaş arası gençler, kozmopolit Londralılar, Avrupa âşığı İskoçlar ya da Kuzey İrlandalılar büyük oranda bu grubun dışındalar. Şöyle bir kaba grafik çıkarmak mümkün: Yaş ilerledikçe, Londra’dan kırsala gidildikçe, refah seviyesi azaldıkça, milliyetçilik arttıkça seçmen Brüksel’e hayır demeye yönelmiş. Burada en dikkat çekici noktalardan biri işçi sınıfının artan oranda bu gruba dahil olması. Son seçimlerde aşırı sağcı, milliyetçi ve Avrupa Birliği karşıtı Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi’nin sadece Muhafazakâr Parti’den değil İşçi Partisi’nden de oy çalması aslında bu trendin bir göstergesiydi. İşçi sınıfı geleneksel sol söylemlerle artık avunamıyor, artan işsizlik karşısında göçmen karşıtı duygusal savrulmalar yaşıyor, milliyetçilerin kucağında teselli buluyordu. Yani şimdi Brüksel’e çekilen bu hınzır hareket bir bağlamda Londra elitlerine de bir meydan okuma.

Muhalefet de kayıpta
Referandum sonucunun ilk kurbanı tahmin edildiği üzere Başbakan David Cameron. İstifasını dudakları titreyerek açıklaması boşuna değil: Tarihe Britanya’nın AB’den ayrılmasına yol açmış başbakan olarak geçecek. Evet, Cameron, Brexit karşıtı kampanya yürütüyordu, ama yanlış politik hesaplarla referandum konusunu parti içindeki baskılara boyun eğerek masaya taşıyan da oydu. Oyun ters tepti. Giden ilk kelle kendisininki oldu. Ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn de kaybedenler arasında. Çünkü solun geleneksel kaleleri; parti çizgisine, partinin liderine ve neredeyse her biri “AB’den ayrılmamalıyız” diyen İşçi Partili milletvekillerine sırtını döndü. Corbyn şimdi işçi sınıfının sesine yeterince kulak vermemek, şikâyetlerini, kaygılarını dinlememekle suçlanıyor. Zaten adı şimdiden parti içinde güven oylamasına sunuluyor bile.

Ya kazananlar?
İlk sırada, 23 Haziran’ın bir bayram ilan edilmesi gerektiğini söyleyen, “Bağımsız bir Birleşik Krallık’ın üzerine şafak doğdu” diyen aşırı sağcı UKIP’nin lideri Nigel Farage geliyor. Peşi sıra, Muhafazakâr Parti içinde isyan bayrağı dalgalandırarak ayrılma kampanyasına destek atan, Farage’a deli saçması gözüyle bakanların gözünde kampanyayı kabul edilir kılan ve dolayısıyla sıçratan Boris Johnson ve Michael Gove gibi isimler var. Bunlar zaten aşikâr. Bir diğer kazanan ise ters köşeden: İskoç Milliyetçi Partisi’nin lideri Nicola Sturgeon.
Olmaz denilen oldu. Şimdi büyük ihtimalle iki yıl boyunca Lizbon Anlaşması’nın 50’nci maddesi gereği boşanmanın şartları konuşulacak. Brüksel, severek ayrılalım demekten uzak. Bunun AB içindeki ayrılıkçılara kötü örnek teşkil etmesinden endişeli. Britanya Norveç gibi Avrupa Ekonomik Bölgesi’nin nimetlerinden faydalanabilecek mi, yoksa Brüksel çıkış kapısı üzerine bir de kilit mi vuracak? Taht Oyunları’nı (Game of Thrones) izleyenler bilir: Kış geliyor! Britanya’nın önünde şimdi upuzun bir kış var. İşin kötüsü kaç yıl süreceğini, senaryoyu yazanlar dahi bilmiyor.  

SELİN GİRİT
Gazeteci - BBC / Londra



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları