Olaylar Ve Görüşler

Kaybolan rapor - DR. AYTUN ÇIRAY

15 Temmuz 2024 Pazartesi

Türkiye Cumhuriyeti geçmişinin en sarsıcı kalkışma, yıkım ve siyasi darbe girişimini 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşadı. 15 Temmuz, son derece organize ve koordineli bir şeytani operasyonlar zinciriydi. Eğer planlandığı şekilde yürümüş olsaydı, Türkiye muhtemelen bir devlet ve millet olarak bir parçası olmaya çalıştığı demokrasiden tamamen kopacaktı.

Ülkemiz ne yazık ki AKP iktidarlarının o güne kadar seçim ve referandumlarda başarıya ulaşmak için başvurduğu toplumu siyasi-sosyal kutuplaştırma politikalarının da etkisiyle iç savaş dahil bir dizi etkileşimle karşı karşıya kalacaktı. Bu nedenle kuşaklar boyu sürecek felaketler sarmalına girmiş olacaktık. İşte bütün bu ihtimallerin gerçekleşmesini önlemek için başta TBMM ve milli basınımız, TSK’nin ve polisimizin ana gövdelerinin de desteğini alarak bu hain kalkışmayı bastırmışlardır. Ancak başlangıçta ortaya konulan birlik ve beraberlik iradesi, ne yazık ki bu kalkışmadan bir fırsat çıkarma hesabı olduğu anlaşılan AKP tarafından daha ilk başta sabote edildi. Çıkarılan OHAL kararlarıyla hukuk askıya alındı ve antidemokratik şartlarda “mühürsüz referandum”la birlikte otokratik “Tek adam rejimine” geçildi.

2016’da toplanan araştırma komisyonu toplantısı.

FETÖ DARBESİNİ ARAŞTIRMA KOMİSYONU

Türkiye 15 Temmuz’da toplumsal bütünlüğü iktidar politikalarıyla zaten büyük ölçüde ortadan kalkmış bir ülkeydi. Buna rağmen 15 Temmuz gecesi ve 16 Temmuz sabahı başta kumpas davalarında tasfiye edilen vatansever ordu mensupları olmak üzere her görüşten yurttaşımız sokağa döküldü. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve polisimizin devasa çoğunluğu soğukkanlılıkla bu kalkışmanın karşısında durdular. TBMM’nin de iradesi sayesinde başarısızlığa uğratılan hain kalkışmanın ertesinde Türkiye’nin önüne bir fırsat çıktı; AKP’nin kutuplaştırma siyasetleri sonucunda hem aldığımız hasarı hem de bu çok tehlikeli ayrışmayı en alt düzeye indirme şansı doğdu.

Ancak 15 Temmuz travmasının atlatılmasında ve kolektif bilinçte yarattığı hasarın onarılmasında en büyük görev hiç şüphesiz TBMM’nin olmalıydı. Meclisi ve polis özel harekâtı TSK’den gasp edilmiş uçaklarla bombalayan ihanet şebekesinin bu güce nasıl ulaştığı Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceği için hiçbir şüpheye yer vermeyen bir açıklığa kavuşturmalıydı. Bunun için yapılması gereken tüm partilerin katılımıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasıydı.

Dört parti 15 Temmuz darbesinin aydınlatılması için harekete geçtiler. Kamuoyunda kısaca “15 Temmuz FETÖ Darbesini Araştırma Komisyonu” olarak bilinen “Fethullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ/ PDY) 15 Temmuz 2016 Tarihli Darbe Girişimi İle Bu Terör Örgütünün Faaliyetlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu” kuruldu.

‘BÜYÜK LÜTUF’!

Ancak zamanla 15 Temmuz hain kalkışmasını “Allah’ın büyük lütfu” diye niteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından 15 Temmuz’un aydınlatılmasının arzulanır şey olmadığı da ortaya çıktı.

Olayların akışı ve gelişimi cumhurbaşkanının söz konusu ibareyi aslında çok farklı bir anlamda kullandığını ortaya koydu. Meğer Erdoğan’ın 15 Temmuz hain kalkışması için “Allah’ın büyük lütfu” demesinin nedeni, onu “tek adam rejimi”ni kurmak için bir katalizör olarak görmesiymiş.

Doğal olarak da 15 Temmuz FETÖ darbesinin “bir büyük lütuf“ olabilmesi için yarı karanlıkta kalması gerekiyordu. Bundan ötürü “araştırma komisyonu” işe yaramaz hale getirildi. Komisyonun faaliyetleri çoğunluğu oluşturan AKP’li üyeler tarafından şekillendirildi ve yönlendirildi. Böylece komisyon raporu 15 Temmuz’u kullanarak varılması hedeflenen amaçla tutarlı bir tarih yazımının aracı haline getirilmek istendi. Biz CHP olarak durumu fark ederek adeta suç duyurusuna benzer şerhlerimizi yazınca da rapor bu defa sırra kadem bastı! Meclis’e gelemedi bile.

Ama unuttukları bir şey var; bu kadim devlette hiçbir kâğıt kaybolmaz.

DR. AYTUN ÇIRAY

24., 25., 26. VE 27. DÖNEM İZMİR MİLLETVEKİLİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları