Olaylar Ve Görüşler

"Hakikat Bükücülük"- Prof. Dr. Neyyire Yasemin YALIM

08 Ekim 2020 Perşembe

İnsanlığın en büyük kazanımlarından biri, bilimsel bilgi üretme yöntemini geliştirerek hakikate ulaşma yolunda dev bir adım atmasıydı. Bu yöntemle elde edilen bilgi, hakkında olduğu bilinen”in özüne en uygun sonucu üretiyor ve insanın hakikate olan inancını pekiştiriyordu. Bu kazanım doğrultusunda insanlık, bilginin hakikat üzerine inşa edilmesi için çalıştı; önemli başarılar elde etti. 

Sosyal medyanın gelişmesi ve yaygınlaşması, yaşamın sanal alana taşınması insanların hakikatle ilişkisini büyük ölçüde değiştirdi. Hakikat sonrası dönem dediğimiz bir dönemin kapılarını açtı. Bu dönemin temel özelliği hakikati bükmek oldu ve ortaya bunu çeşitli derecelerde başarı ile yapan hakikat bükücüler çıktı. Hakikati bükmeyi yalan”la karıştırmamak lazım. Yalan, hakikatin söylendiğini sanan bir insanı ya da insanları aldatmayı amaçlar, oysa burada söz konusu olan karşıdakini bildiğimiz anlamda ve tam olarak aldatmak değildir. Bilginin yöneltildiği kişi(ler) de hakikatin söylenmediğini biliyorlar. Yapılan, hakikatin, içinde hakikatten anımsatmalar olan ancak hakikatin kendisi olmayan bir sürümünü (versiyonunu) sunmak ve muhatapların bunu söyleyenin öngördüğü, arzu ettiği biçimde işleme koymalarını sağlamak.

ÇARPITMANIN SEBEBİ

Öncelikle hakikati bükmeyi bir örnekle açıklayayım: Lunaparktaki sihirli aynalar”ı bilirsiniz. İlk ayna hakikat aynası”dır. Size kendinizi/hakikati olduğu gibi gösterir. Sonra hakikati büken aynalar gelir, o aynalarda da kendinizi tanırsınız, ama hakikatinizden farklıdır. Daha uzun, daha kısa, daha şişman, daha zayıf görünürsünüz. İstediğiniz aynanın önünde saatlerce durabilirsiniz; hatta ona inanabilirsiniz, daha doğru bir ifadeyle hakikat olmadığını bildiğiniz halde ona inanmayı seçebilirsiniz. Hakikat sonrası dönemde hakikat bükücülerin umduğu tam da budur ve bu umutları çoğu kez hayatta karşılığını bulmaktadır.

Bu yazıda ülkemizde son dönemdeki en etkili hakikat bükme olaylarından birine işaret etmek istiyorum. COVID-19 salgınına ilişkin ülkemizde açıklanan rakamlarla yapılan ve ulusal çıkarları korumak”la haklı çıkarılmaya çalışılan, hakikat bükücü olarak Sağlık Bakanlığı’nı gördüğümüz, hakikat bükme örneğinden bahsediyorum.

COVID-19 pandemisinin dünyadaki ve ülkemizdeki yönetimini belirleyen, salgına ilişkin rakamsal bilgilerin toplumla paylaşılması ve toplumun bu bilgilerin çizdiği hakikat tablosunu temel alarak kimi kısıtlamalara uymasıydı. İlk dönemde oldukça başarılı görünen bu strateji, toplumun hem tek tek bireyler hem de yönetimler olarak bedel ödemeye başlamasıyla, asıl sınanma aşamasına gelmesinden hemen sonra hakikati bükme sürecine girdi.

Sağlık Bakanlığı sürecin yönetiminde ortaya çıkmaya başlayan ağır bedelleri kısmen ötelemek, daha çok da toplum nezdinde bu bedellerin gereksiz göneceği yeni bir hakikat yaratmak adına, gerçekte olan bitenin yorumlanmış bir sürümünü servis etmeye başladı. İnsanların hakikat olmadığını bildikleri bu psödo-hakikat (sözde-hakikat) sürümü işlerine geldiği için ve işlerine geldiği biçimlerde satın alacaklarını umuyor; hatta biliyordu. Çünkü çarpıtılmış hakikat önümüzde hakikatin farklı sürümlerinden biri olmak iddiasıyla duruyor ve topluma kendisine inanmayı seçebilme olanağını sunuyordu.

BİLMEK DEĞİL, İNANMAK

Toplum da bu öngörüyü doğrusu pek de boşa çıkarmadı. Hakikat olmadığını pekâlâ bildiği rakamlara, kimi işyerini yeniden açabilmek için kimi bir yıldır planladığı düğünü yapabilmek için kimi indirimli yaz tatilinden yararlanabilmek için kimi kaybedilmekte olan üretim saatlerini geri kazanabilmek için inanmayı seçti, hatta zaman zaman, yine hakikat olmadığını bildiği için seçimlerini gerekli gördüğü yönde değiştirebildi. Dahası önceden benimseyip sonradan değiştirdiği sürüme hiç tutarsızlık görmeden geri dönebildi. Dikkat ederseniz buradaki sözcük bilmek değil inanmak oluyor; belki daha doğru bir deyişle inanıyor gibi yapmak. Bu, temel olarak etik sorumluluk getiren bir seçimdir. Sonuç olarak doğru olmadığını bildiğiniz, ancak inanıyormuş gibi yapmayı seçtiğiniz her bilgi için ahlaki sorumluluk üstlenirsiniz.

EN BÜYÜK TEHLİKE

Buna karşın pandemi konusunda toplumun hakikat aynaları” olan sağlık çalışanlarının, akademisyenlerin, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının, medyanın, yani tüm paydaş ve bileşenlerin hem hakikati bükebilme olanakları hem bundan zarar görme riskleri hem de hakikati bükenlere karşı durma sorumlulukları vardı. Bazıları bu sorumluluğu yerine getirdi; bazıları getirmedi ya da getiremedi. Bu süreçte kimlerin doğru” olanı yaptığına elbette tarih ve toplum karar verecek; ancak unutmayalım ki bu arada birçok kişi, hakikati bükenler ya da hakikat aynası olarak ödevini yapmayanlar yüzünden, kimi zaman bir can ya da yaşam boyu engellilik anlamına gelen, seçmediği bir bedeli ödemiş olacak.

En büyük tehlike ise hakikat aynaları”nı kaybetmekte, ki bu da ne yazık ki mümkün. Bunun ilk sinyallerini Türk Tabipleri Birliğinin kapatılmasını, dolayısıyla hakikat aynalarından birini kırmayı önerme biçiminde görüyoruz. Hakikati duyuran iletişim kanallarının toplumu paniğe sevk etmek” gibi gerekçelerle suçlanması, bilimsel bilgisini paylaşan akademisyenlerin soruşturmalara maruz kalması akla hemen geliveren yaşanmış örnekler. Bugünlerde her yazımı aşağıdaki cümleyle bitirmek zorunda kalıyorum ne yazık ki.

Hepimize hakikat”e ulaşabildiğimiz, daha da önemlisi hakikati dile getirdiğimizde kahramanca bedeller ödemek zorunda kalmadığımız günler diliyorum.

PROF. DR. NEYYİRE YASEMİN YALIM

TÜRKİYE BİYOETİK DERNEĞİ BAŞKANI
ANKARA Ü. TIP F. EMEKLİ ÖĞRETİM ÜYESİ




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları