Olaylar Ve Görüşler

Evrensel bir ideal: Barış - Gülizar Biçer Karaca

02 Eylül 2024 Pazartesi

Dünyaya soldan bakanların barış için bir hareket noktası var: “Kapitalizm, varoluşu boyunca savaş yaratacaktır.” Çünkü kapitalizmin içsel çelişkileri çatışmaları tetikliyor. 

Savaşın kapitalist sistemin doğasında var olduğu, kapitalist devletlerin siyasi çıkar, kaynak arayışı ve pazar egemenliği için savaşlara girdiği gerçeği bu noktadan bakanlar için net bir resim çıkarıyor ortaya.

Özellikle 20. yüzyılın ilk yarısında yaşanan iki dünya savaşının, emperyalist güçlerin ekonomik ve politik çıkarlarının çatışmasından kaynaklandığı dünyanın malumu.

Kapitalizmin sürekli genişleme ve rekabet arayışı, milliyetçi ve emperyalist çatışmaları beslediği o malumu, “savaşların, kapitalist devletlerin emperyalist çıkarlarına hizmet ettiği” şeklinde somutluyor Rosa Luxemburg. Bu ifade, savaşların temel nedenlerini anlamamıza yardımcı oluyor. İşte, savaş; kapitalist devletler ve zenginler için büyük kârlar sağlarken geriye kalan herkes için yoksulluk, yıkım ve ölüm getiriyor.

Savaşlar egemen sınıfların çıkarlarını korumak için araçsallaştırılıyor, geniş halk kitlelerinin sömürülmesine ve acı çekmesine neden oluyor. Frantz Fanon da buradan hareketle “Yeryüzünün Lanetlileri”nde sömürgeciliğin ve emperyalizmin, şiddet ve baskı yoluyla halkların kimliklerini ve özgürlüklerini nasıl yok ettiğini anlatıyor.

Sömürgecilik ve onun bıraktığı mirasın dünya barışının önündeki en büyük engel olduğunu belirtiyor. 

TOPLUMSAL ADALET

Aynı şekilde Noam Chomsky, devletlerin askeri müdahalelerini eleştirirken bu müdahalelerin çoğunlukla kapitalist çıkarlar doğrultusunda yapıldığını ve demokrasiyi getirme görünüşü altında olduğunu belirtiyor. Antonio Gramsci de hegemonya kavramı çerçevesinde, gerçek barışın ancak mevcut ekonomik ve politik yapıların köklü bir dönüşümüyle mümkün olacağını belirtiyor.

İşte küresel barış ve insanlığın ortak bir hedef etrafında birleşmesinin simgesi bu yüzden 1 Eylül. Bugün, insanlık adına savaşın yıkıcılığına karşı bir duruş ve barışın inşası için bir fırsat kabul ediliyor.

Barışın inşasında eşitsizliklerin ortadan kaldırılması ise çok önemli bir adım. Barış, insanların eşit olduğu, sömürünün sona erdiği ve herkesin insanca yaşayabileceği bir toplum yaratma mücadelesinde temel bir hedef. 

Bu hedef bize, ekonomik ve toplumsal eşitlik sağlanmadan gerçek barışın sağlanamayacağını işaret ediyor. Haliyle, barışın yalnızca çatışmanın yokluğu değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal adaletin varlığıyla ilişkili olduğu gerçeği çıkıyor ortaya. Bu; işçi haklarının korunması, gelir dağılımındaki adaletsizliklerin giderilmesi, sağlık ve eğitim gibi hizmetlerin herkes için erişilebilir kılınmasını da içeriyor.

Yani gerçek barış, toplumsal adaletin sağlanması mücadelesiyle beraber geliyor.

KOLEKTİF MÜCADELE

Militarizmi teşvik eden küresel silah ticareti ve ekonomik çıkarlar, kapitalizmin dünya genelindeki egemenliği, çatışmaları kaçınılmaz kılıyor. Emperyalist güçlerin ekonomik çıkarları, yalnızca yerelde değil, aynı zamanda küresel ölçekte savaşları da besliyor. Oysa barışın sürdürülebilir olabilmesi için toplumsal adaletin sağlanması gerektiği, eşitsizliklerin ve sömürünün olduğu bir dünyada kalıcı barışın mümkün olmadığı açık.

Bu bağlamda, Dünya Barış Günü, kapitalist sistemin adaletsizliklerini ve savaşın kökenlerini sorgulamak ve alternatif toplumsal düzenleri tartışmak için önemli bir fırsat. Savaşın ekonomik ve toplumsal etkilerini merkeze alan bir bakışla, 1 Eylül Dünya Barış Günü değerlendirildiğinde, yalnızca savaş karşıtlığı değil, aynı zamanda kapitalist sistemin ve onun yarattığı eşitsizliklerin de eleştirisi kaçınılmaz oluyor. Yani; emperyalizmin savaşların asıl sorumlusu olduğunu, savaşın temelinde ekonomik sömürünün ve kapitalist rekabetin yattığını analiz eden herkes için barış mücadelesi, aynı zamanda kapitalizm karşıtı bir duruşla iç içe.

Bu yüzden bügün, dünya genelinde eşitsizlikleri ve haksızlıkları ortadan kaldırmak için mücadele eden herkes için bir hatırlatma ve esin kaynağı olmalı. Kapitalist sistemin ve emperyalist politikaların dünya barışını nasıl tehdit ettiği gözler önüne serilmeli ve kolektif bir mücadelenin gerekliliği vurgulanmalı. 

İNSANLIĞIN ORTAK ÇIKARI

Gerçek barışın; silahların susması değil, aynı zamanda toplumsal eşitsizliklerin ve sömürünün ortadan kaldırılmasıyla adil ve eşit bir dünyanın inşa edilmesiyle mümkün olduğu akıldan çıkarılmamalı. Barışın yalnızca bir niyet beyanı olarak değil, yapısal ve sistemik bir dönüşümü içeren bir mücadele olarak görülmesi gerektiği önümüzde durmalı.

Bugünün dünyasına ve Türkiye’sine barıştan bakanlar için bir hareket noktası daha var: “Yurtta barış, cihanda barış.” Buna göre de savaların yerini barışı esas alan bir dünya düzenine bıraktığı bu senaryoda, kaynakların eşit paylaşımı, ekonomik adalet ve toplumsal refah ilkeleri barışın kalıcı olmasını sağlar. Bu görüş, insanlığın ortak çıkarlarını ve refahını göz önünde bulundurarak barış mücadelelerini ve toplumsal dönüşümü gerçekleştirme amacını taşır.

Tarihin bize öğrettiği en büyük derslerden biri, barışın asla kendiliğinden gelmediğidir. Barış, örgütlü mücadeleler ve yapısal dönüşümler sonucunda kazanılır. Kapitalist sistemin barbarlığını aşmanın tek yolu, barışı esas alan bir dünya düzeni kurmaktır.

1 Eylül Dünya Barış Günü’nün anlamı, savaşı sadece bir şiddet eylemi olarak değil, sistemik bir sorun olarak ele almakta yatar. Unutulmasın; barışın temelinde yatan eşitlik, adalet ve dayanışma ilkeleri, savaşa karşı hâlâ en güçlü kalkanımız ve barışın gücü savaşın yıkımından büyük. Kalıcı barış bir rüya değil, irademizin eseri olacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları