Olaylar Ve Görüşler

Dünden bugüne sultanlık kültürü - İbrahim BERKSOY

09 Mayıs 2022 Pazartesi

Türkiye, özellikle Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile birlikte çok partili demokratik siyasal rejimden “sultanlık kültürü”ne dayalı mutlak bir tek adam rejimine geçti. Şu an içinde bulunduğumuz “rejim bunalımı”nın taşları 16 Nisan 2017’de alelacele gündeme getirilip “icra edilen” anayasa değişikliği referandumu ile döşenmiştir. O günlerde bu referanduma canı gönülden “evet” diyenler bile bugün artık bu referandumun bir “hata” olduğunu büyük ölçüde kabul ediyor.

Selçuklu’dan bu yana, özellikle de Osmanlı döneminde sultanlık, padişahlık kültürü son bin yıllık kültürel tarihimizin en belirgin özellikleri arasındadır. Cumhuriyetten önceki son altı yüzyıl, padişahlar eliyle icra edilen bir hanedanlık tarihi olarak yaşanmıştır. Doğuşundan çöküşüne 600 yılık Osmanlı İmparatorluğu tarihi padişahlar eliyle milletin toplumsal hafızasına yer etmiştir. Halk arasında sultanlar, padişahlar hep saygıyla, hürmetle anılmış, bu özellikleriyle kolektif hafızanın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bu uzun imparatorluk döneminde yaşanılan her şey o devirde tahtta bulunan padişahın adıyla anılır olmuştur. 

Öteden beri köşede bucakta, orada burada, bağda bahçede, tarlada pazarda, içerde dışarda padişahlar, sultanlar hakkında ileri geri konuşulmaması, böylesi hal ve tavır sergileyecek olanların önceden uyarılması, teşebbüs edenlerin yaka paça karakola götürülmesi, milletin padişahlara, sultanlara karşı her daim saygıyla, minnetle, duayla mukabele etmesi, onları milletin ortak bir değeri olarak bilmesi, benimsemesi önemli bir kültürel özelliktir. İşte bu kolektif kültürel hafıza nedeniyledir ki Recep Tayyip Erdoğan, her seçimde, yeni bir senaryoyla, 600 yıllık sultanlık kültürüne dayalı uzun bir geçmişin günümüzdeki temsilcisi olarak boy göstermeye devam etmektedir. Aslında buna mecburdur. 12 Eylül’ün 80’lerde yeniden keşfettiği ve ne istedilerse verdiği “Türk-İslam sentezi”nin günümüzdeki versiyonunun bir gereği olarak bu rolü oynamaya hem mecburdur hem de mahkûmdur. Yüzyılların ürünü bu sultanlık kültürüne yaslanan bir “ittifak”tan/”sentez”den demokratik siyasal bir parti de çıkmaz, lider de!

Osmanlı’nın çöküş döneminde ihanet içindeki sultanlar için bile geçmişin sultanlarına hürmeten saygıda kusur edilmiyordu. “Padişahın ekmeğini yedik, suyunu içtik, saltanata, hilafete şimdi nasıl karşı çıkalım” deniliyordu. İlk kez Atatürk, Meclis kürsüsünde, Nutuk’ta (1927), Osmanlı’nın çöküş dönemini ve bu çöküşten sorumlu devrin hükümetini, padişahını en kesin cümlelerle eleştirir. 

"DEVRİMLER ÇAĞI"

Cumhuriyeti sadece bir yönetim biçimi olarak görüp fırsatını bulurlarsa o günlerde, bulamazlarsa ilerde Cumhuriyet yönetiminin başına geçip Saltanat taklidi bir Cumhuriyet arzusu ile yanıp tutuşanlar, Cumhuriyet’in “devrimler çağı”na kökten karşı olanlar, o günlerde (ve ne yazık ki bugünlerde ve gelecekte) kendisini “fikren” cumhuriyet idealine hazır hissetmeyenler Gazi Mustafa Kemal’in Nutuk’unda açıkça teşhir edilir. 

Mustafa Kemal, daha sonra1931’de, büyük bir öngörüyle, ileride tarihe geçecek olan şu uyarıcı sözleri söylemeyi de yüksek görev bilincinin bir gereği sayacaktır: “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” Bugün içinde yaşadığımız günler, Atatürk ve silah arkadaşlarının yaptığı tarihe, yazanların sadık kalmadığı günlerdir. Kan ve can pahasına yapılan tarihin “resmi tarih” denilerek, “doksan yıllık parantez” denilerek pervasızca karalandığı; yerine, hurafelerle dolu, kötü niyetli, “hayali” bir karşıdevrimci tarih yazımına yeltenildiği günlerden geçiyoruz.  

Cumhuriyetin kurtuluş ve kuruluş günlerinde hayati öneme sahip karar anlarında kimlerin hangi tavırları sergiledikleri Nutuk’ta gün gün, saat saat anlatılır. İsteyen açıp okuyabilir.

İBRAHİM BERKSOY

MAKİNE MÜHENDİSİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları