Olaylar Ve Görüşler

Dört mevsim hukuk

06 Ağustos 2016 Cumartesi

Sanatımızın yüz akı Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu”nda bir yerde Demet Akbağ, ağabeyi Haluk Bilginer’e yaklaşıp şöyle diyordu: ‘Önemli olan çoğunluğun hoşuna gidecek sözleri söylemek değil; çoğunluğun karşı çıkacağı doğruları söyleyebilmektir.’

 

Çok değil, üç beş yıl önce Fethullahçı yapılanmanın ülke için çok tehlikeli olduğunu ve onların Ergenekon, Balyoz vb. adı verilen kumpaslarla çok sayıdaki suçsuz insana haksızlık ettiğini, hatta bazılarının ölümüne neden olduğunu söyleyenler azınlıktaydı. Bu azınlık çoğunluk tarafından darbeci veya darbecilere destek olmakla suçlanıyordu.

Linç kültürü
Bizim toplumda sorgulama, araştırma ve adalet kültürü ne yazık ki yeterince gelişmediğinden linç kültürü egemenliğini sürdürüyor. Birkaç yıl önce Fethullahçı militan savcıların, yargıçların, askerlerin, medya odaklarının ve onun siyasi ortağının öncülüğünü üstlendiği bu linç kültürü, yüzlerce masum insanın -aileleriyle birlikte- canını çok yakmıştı.
O zamanlar doğruları söyleyenler, gerçekleri kitap halinde yazanlar görevlerinden alınıyor, dışlanıyor, uydurma gerekçelerle hapse atılıyordu. 15 Temmuz’daki darbeden sonra şimdi çoğunluk onların ne denli haklı olduğunu anladı.
15 Temmuz’da ülkemizin büyük bir tehlike atlattığı açık. Hem bu darbenin doğrudan veya dolaylı içinde yer alanların hem de kumpas düzenlemek, soru çalmak, görevi kötüye kullanmak gibi her türlü yasadışı eylemde bulunanların sorgulanarak gerekli cezaları alması gerekmektedir.

Adil yargılama
Ancak her insan adil yargılanma hakkına sahiptir. Suçlular cezalandırılacak diye kurunun yanında yaş da yanmamalı. Sözgelimi bir öğretmen salt cemaate yakın sendikanın üyesi olduğu gerekçesiyle açığa alınamaz. Bir mimar Fethullah’ın kitaplarını gizlice yakarken yakalandığı gerekçesiyle tutuklanamaz. Bir insan bu cemaatin evinde yaşadığı gerekçesiyle suçlanamaz.

Günah çıkarma mevsimi
Kış uykusunun bir süresi var ancak bizimki her yıl dört mevsim sürdü. Liseleri, üniversiteleri açtık ancak orada okuyacak çocuklar için yeterli devlet yurdu yaptık mı yoksa onları cemaatlerin kucağına mı ittik? ÖSYM’deki şifreli veya çalınmış sorular gündeme geldiğinde o günkü siyasi lider “Ben tatmin oldum, yasadışı bir eylem yok” derken toplum tatmin olmuş muydu? Bilimsel, laik eğitime karşı dinbaz, liyakatı yok sayan, yalnızca bir sendikanın üyelerinin okul müdürü yapıldığı anlayışı dayatanların karşısında ne kadar durduk? Bir yerlere gelmenin ölçütü “alnı secdeye değmek” olarak belirlenirken çoğumuz sessiz kaldık, doğruları söylemedik; çünkü işimize öyle geldi. Şimdi kış değil günah çıkarma mevsimi değil mi?
Ortada bir suç çetesinin olduğu gün gibi ortada. Ancak bu durum hukuksuzluğun gerekçesi olmamalı, suçlamalar somut delillere dayandırılmalıdır. Yoksa Ergenekon, Balyoz vb. kumpaslarındaki linç kültürünün içinde olan insanlardan bir farkımız kalır mı?
O zamanlar televizyonlarda, gazetelerde kimi siyasetçiler, üniversite hocaları, gazeteciler epey iğrençlik sergilemiştiler. Şimdi benzerini yapmamalıyız. Bakın erdemli bir insan ne diyor: “Bir ihtimal eşimin katilini gözaltına alırsanız sakın işkence yapmayın. İşkenceye karşı ömrünü adamış birinin katili bile adil yargılanmalı.” (Türkan Elçi)
Hepimiz her koşulda hukuktan, adil yargılamadan yana olmalıyız.

 

ALİ RIFAT ILGAZ
Eğitim-Sen Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları