Olaylar Ve Görüşler

Denetleme İhtiyacı - Prof. Dr. Hakkı UYAR

30 Eylül 2020 Çarşamba

Modern Avrupanın temellerinin Batı Romanın çöküşü sonrasında merkezi otoritenin zayıflayarak feodalitenin ortaya çıkışı, çoklu sınıf yapısının gelişimi, kentlerin yükselişi ve bu süreçte gücün tek bir elde toplanmasını önleyecek dinamiklerin oluşumu, bu bağlamda kentlerin ve kentli sınıfların ağırlığının artması ile atıldığını söylemek gerekir.

Bugünkü anlamda kuvvetler ayrılığının ve buna dayalı demokrasinin ortaya çıkışına zemin hazırlayacak olan Batı Avrupadaki bu gelişimin bir benzerini Doğu dünyasında görebilmek mümkün olmadı. Bu nedenle de yürütme organının güç kazanması, otoriterleşmesi karşısında onu denetleyen ve dengeleyen kuvvetler ayrılığı mekanizmasının, toplumsal dinamiklerin genelde Doğu dünyasında, özelde Türkiyede neden güdük kaldığı meselesi, tarihsel bir sorun olarak ortada durmaktadır.

MURAKABE, MURAKABE, MURAKABE…

Çağdaş demokrasilerin temeli kuvvetler ayrılığına dayanır. Yürütme, yasama ve yargı organlarının birbirlerinden bağımsız olmaları ama birbirlerini dengelemeleri ve denetlemeleri (check and balances) esastır. Batılı bu terminolojiye karşı biz daha eski bir kelime olarak murakabe” (denetleme) kelimesini kullanmaktayız.

Geçen günlerde İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi toplantısında sevgili dostum Doğan Subaşı, yaptığı konuşmada, Cumhuriyet Halk Partisi, bu ülkeyi çok partili sisteme geçirmiş bir partidir. Tek partili olmanın ne gibi hatalar yarattığını görmüş bir partidir. Bu tecrübeyle çok partili hayat geçmiştir. İsmet İnönü’nün, Atatürk’ün konuşmalarını okuyun, murakabe murakabe murakabe diyor; murakabe denetim demek.

Biz de denetlenmeliyiz diyorlar. 1924te, 1930da parti kurduruyorlar. Olmuyor, 1939da parti içinde Müstakil Grup kurduruyorlar. Siz ayrılın, bizi denetleyin diyorlar. Çünkü kontrol edilmeyen güç, güç değildir. Bütün ülkelerde iktidar vardır ama sadece demokratik ülkelerde muhalefet vardır” diyordu. 

Gerçekten de daha 1926 yılında Ahmet Ağaoğlu, hazırladığı ve Atatürke sunduğu bir raporda, bir karşı denetleme mekanizmasının (muhalefet) yokluğuna ve bunun eksikliğine dikkat çekmişti. Cumhuriyetin kurucuları Batı’nın siyasal kültürünün de temsilcisi ve mirasçısıydılar.

Nitekim Atatürk, bir muhalefet eksikliğini 1930da güdümlü bir muhalefet partisi denemesiyle gidermeye çalışmış ve Ağaoğlunun da burada yer almasını istemişti. Devrim süreci ve demokratik altyapının yetersizliğinin örgütlü bir muhalefete fırsat tanımaması dolayısıyla, TBMMde denetleme/eleştiri eksikliğini gidermek için bağımsız milletvekilliği (1931-1939) ve Müstakil Grup (1939-1946) uygulamalarına girişildi.

Bunların gerçek anlamda birer demokrasi örneği olduğunu söyleme imkânı yoktur. Bununla birlikte toplumsal tabanı olmayan, rejim ve iktidar için tehdit oluşturmayan denetleme mekanizması arayışları olarak değerlendirilmelidir.

DENGE VE DENETİM

Denetlenme ihtiyacı, partinin kurultayında bizzat Atatürk tarafından da dile getirilmişti. 1931de CHPnin üçüncü kurultayında şunları söylüyordu: Her biriniz vatanın bir bucağından, halkın içinden geliyorsunuz, memleketin ihtiyaçlarına, halkın yeni dertlerinden yakından vakıf bulunuyorsunuz. Partimizin ilkelerini uygulayan bakanlar kurulu üyeleri içinizdedir.

Görüşme ve tartışmalar birlikte olacaktır. Bu görüşme ve tartışmaların faydalı sonuçlar verebilmesi için arkadaşların kayıtsız şartsız özgürce konuşmaları, eleştiri gerektiren noktalar görüldükçe hoşgörülü davranmamaları doğaldır.”

Kurultay delegelerinin hükümeti denetlemesi ve eleştirmesi bekleniyordu. Parti içi eleştiri mekanizmasının işletilmesi, TBMMde partileşmeyen denetim mekanizmaları arayışları, Cumhuriyetin kurucularının denetleme konusunda duydukları ihtiyacın bir ürünüydü.

İnönü, daha 1939 yılının ilk aylarında Cumhurbaşkanı olur olmaz, en büyük eksiğimizin ikinci bir parti olduğunu -demokrasinin temel şartı- İstanbul Üniversitesinde yaptığı bir konuşmada dile getirmişti. Dolayısıyla 1945teki çok partili hayata geçişin haberini erken bir şekilde vermişti. Gecikmeye yol açan İkinci Dünya Savaşı idi. Atatürk’ün başlattığı demokrasi devrimini 1950de İnönü tamamlayacaktı.

Demokrasinin temel şartlarından birincisi, elbette muhalefetin varlığı ve onun özgürce muhalefet edebilmesi, iktidara gelme imkânlarına sahip olabilmesidir. Ancak bugün, demokrasinin asgari koşulları bundan ibaret değildir. Yürütme, yasama ve yargı organlarının birbirini dengeleyebilecek ve denetleyebilecek imkânlara sahip olması, yani kuvvetler ayrılığı zorunluluktur.

SOSYAL ADALET GEREK

Yürütmenin yasama ve yargı üzerinde denetimi ve gücü, demokrasinin önündeki en büyük engellerden biridir. Üstelik bu, demokrasinin en temel kurallarından biri olan iktidarın seçimle değişmesi ve bunun gelenekleşmesi gibi basit bir ilkenin bile tahribine yol açabilmektedir.

Bugün Türkiyede yürütmenin, yasama ve yargı organlarının üzerinde artan otoritesi karşısında yürütme organının denetlenmesine ve gücünün dengelenmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Cumhuriyetin kurucu babaları, bu gereksinimin farkındaydı. Bunu çağdaş demokrasinin başta kuvvetler ayrılığı gibi ilkeleriyle taçlandırmak, üretime dayalı bir ekonominin sosyal adaletçi yönüyle zenginleştirmek ve laiklikle desteklemek gerekmektedir. 

PROF. DR. HAKKI UYAR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları