Olaylar Ve Görüşler

Dans Günü’nde Hayaller

29 Nisan 2015 Çarşamba

Yaşadığımız şu dünyada, insanın evrendeki yaşı ile aynı kabul edilen dansın coşkusu, evrenin çok uzak köşelerine kadar uzanır.

 

Ne enteresandır ki, yüzyıllardır açlık, sefalet, savaşlar sonunda haritadan silinmek pahasına bile Anadolu insanı sanat ve kültürünü ve manevi duygularını azimle devam ettirebilmiştir.
Anadolu insanı üzüntü, sıkıntı, neşe ve hayatın gerçeklerini ritüel bir sırayla, hiç sektirmeden büyük bir titizlikle Anadolu dansının içinde sabitleştirdi. Etnolojik olarak incelendiğinde bu içgüdüsel inat, köylü olarak kabul ettiğimiz insanların bu altın değerindeki özellikleri sayesinde Türk köylü dansları unutulmadan, yozlaştırılmadan ve kültür değerleri yok edilmeden zamanımıza kadar bir sentez olarak gelebildi.

Kuşaktan kuşağa
Dans kültürünün bu güzel özelliğinin kuşaktan kuşağa süregelmesi, gelenek, töre gibi yerleşik toplumsal olguların titizliğinin aynen Anadolu köylü danslarında da gösterilmesi önemli bir konudur.
Sanayileşme, köklü değişimler, sinema, televizyon diğer hobilerin furyası içinde Anadolu insanının geleneksel dans kültüründen kopmayıp uluslararası yarışmalarda altın madalyalara ambargo koyması Anadolu insanının dansa olan yatkınlığının somut göstergesidir.

Dans dürtüsü
Dansı yalnızca bir duygusal dürtü olarak görürsek o zaman düz, yavan, zevksiz ve keyifsiz olur.
Ama bu dans dürtüsü Anadolu insanının genetik yapısında ve duygusallığında yapıcı, yaratıcı güç olup arıyordengeli, düzenli bir yapı içinde olunca da sanat dediğimiz bir değer ortaya çıkar.
İslam dininin katı kurallarına tabi olsa bile onun bağımsızlığı, yüreğine işlemiş dans tutkusu, damarlarındaki kanın hızlı akışı ile hareket haline gelip kadınlı erkekli, kol kola harika koreografik düzenlemeler ortaya çıkarmışlardır.

Bale kalıpları
Enteresan olan 4.5 asırlık bir mazisi olan balenin terminolojik kalıplarına adaptasyonu biz Türkler için çok kolay olmuştur.
Zamanımızda sanatçıların ve sanat kuruluşlarının hayatlarını sürdürebilmeleri fiziksel, zihinsel ve sağlık açısından güvende hissetmeleri hayal kurarak da olsa güzellik değil mi!

Ve hayaller...
İşte benim hayalim: Artık partiler birbirleriyle yarışırcasına sanat ve kültürün insanları birlik beraberlik içinde sevgiyle bağlayan bir olgu olduğuna karar verdiler. Artık sanatçılar depo, spor salonu vs. gibi amaç dışı yerlerde opera, bale, tiyatro ve orkestra eserlerini sergileyemeyecekler.
Atatürk Kültür Merkezi bu karamsar or- tamdan kararlı bir ortama geçmiş; tadilatı yapılarak 29 Ekim 2016’da Cumhuriyet Bayramı’nda 1969’da olduğu gibi Verdi’nin Aida Operası ve Ferit Tüzün’ün Çeşme Başı Balesi ile açılıyor.
Sanatçılar söylediği, çaldığı ve oynadığı yere nihayet kavuşuyorlar. Devlet büyükleri yerlerini alıyor, İstiklal Marşı’ndan sonra perde açılıyor, sanat adına birçok şey bu perde ile beraber başlıyor.
Akün ve Şinasi sahnelerinin tapuları Devlet Tiyatrosu’na veriliyor. Artık minyatür hale gelmiş.

Hayaller bitmez
Ankara’daki tarihi opera binası müze oluyor, yeni opera binası Cumhuriyet Ankarası için simgesel önemi olan şimdiki Atatürk Kültür Merkezi alanında seçilmiş sanatsever akademisyenlerin tarihi bir kararıyla opera binası yapılmasına karar veriliyor.
Kem gözler allak bullak olmuş durumda, Avrupalılar bu değişime şaşırmış durumda söyleyeceklerini artık söyleyemiyorlar.
Sanatçılar, sanat sevenler artık mutlu. Bundan sonra çocuklarını konservatuvara verebilecekler, mezun olanlar artık figüran yevmiyeli kadrosunda çalışmayacaklar, kadroya girmek sıradan olacak.
Siyasiler kendi ideolojilerine uygun sanat üretiminden elini eteğini çekiyorlar. Bunlar benim hayalim olabilir, neden olmasın ki? Hayal kurarak oluşan güzellikler doğayı bile değiştiren etkin emeğin ürünü olmuştur.
29 Nisan Dünya Dans Günümüz kutlu olsun.  

OĞUZ ÖZLEM ADOB Sanatçısı

 

-

 

Dar mı Geliyor Düğmeler?

 

“Değiş Tonton”, önlerine çıkan sorunları şekil değiştirerek çözen bir aileyi konu edinen bir çocuk dizisinin adıydı. Bizdeki anayasa serüveni biraz da “Değiş Tonton” dizisine benziyor.

İktidara ilk geldiklerinde “Üzerimizdeki Milli Görüş gömleğini çıkartıyoruz” demişlerdi. İktidarlarını sağlamlaştırmak için attıkları her adımdan sonra gömlek değiştirmek alışkanlık olmuş olsa gerek ki şimdi de anayasayı kastederek “Bu gömlek artık dar geliyor” demiş.

Replikler tekrarlanırsa
Muktedirler, aşağıdan gelen uğultuya kulak vermek ve sorunları çözmek yerine habire “değiş tonton” repliğini tekrarlıyor. Bu zihniyet, 61 Anayasası’nı fazla geniş bulmuştu.
O anayasa, budana budana 12 Eylül Darbesi’ne kadar getirildi. En sonunda 12 Eylül darbecileri, o anayasayı toptan kaldırıp barajlı seçim sistemini bağrında taşıyan bugünkü anayasayı yaptılar.
“Milli Görüş gömleğini üstlerinden çıkaranlar”a da gün böyle doğmuş oldu.

Dar gömlek metaforu!
AKP, içeriğinde yüzde 10 barajı engelinin de bulunduğu 82 Anayasası sayesinde iktidar kapısını açmıştı.
Başlangıçta iktidarlarını sağlamlaştırmak için hak ve özgürlükler vurgusu fazla olan değişim talebi, bugün artık tek kişinin hükümranlığı için yürütül- düğü kesin olan başkanlık tartışmalarına taraftar sağlamak için “dar gömlek” metaforu üzerinden yürütülüyor. Şu sözlere bakın:
“Şu anda bize giydiğimiz gömlek dar geliyor. Bu vücut artık bu gömleğe tahammül edemiyor. Bize bundan sonra yakışacak gömlek, yeni bir idari yapılanmadır, bu da başkanlık sistemidir.”
Ne zaman fark etmişler?
Başbakanlık görevini bırakıp Cumhurbaşkanlığı katına çıktıktan sonra!
Ne zaman dillendirmeye baş lamışlar?
7 Haziran seçimlerine giderken!
Haliyle insan soramadan edemiyor; madem öyle, yıllardır niçin yüzde 10 barajını görmezden geliyorsunuz?
Savunmaları hazır: “Barajı biz getirmedik ki biz niye kaldıralım?”

‘Rabbena, hep bana’
Tıpkı yüzüğünü kömürlükte kaybedip sokakta arayan Nasrettin Hoca fıkrasında olduğu gibi.
“Eee, peki burada niye arıyor, sun” diye sorduklarında hocanın cevabının “Çünkü kömürlük çok karanlık” olduğunu biliyoruz.
“Seçim barajı kalsın, cemevinin inanç özgürlüğüyle ilişkisini kurmayalım; iş güvencesine gerek yok; taşeronluk, ekonominin can damarı...” gibi tümüyle antidemokratik yasal düzenlemeleri savunanlar, acaba neyin değişmesini istiyor?
“Gömleğin” neresi sıkmış olabilir?
Uluslararası standartlara göre insan hak ve özgürlüklerinin kırıntıları olabilir mi?
Başbakan da demişti ya, “Bundan sonra kimse izinsiz sokağa çıkamayacak!”
Mesela hâlâ ekmek almaya belgesiz gidiyoruz, değil mi?
Dilleri sürçtü sanıyorsunuz; sanmayın!

Neden dar geliyor?
Soruyu başka bir noktadan soralım; bir gömlek neden dar gelir?
Defosu açıkça görüldüğü halde bedeli ağır ödetilen 12 Eylül sürecinin promosyon ürünlerinden olduğunu bilmenize rağmen memnuniyetle giymiş olmalarından olabilir mi?
O gün bugündür, her ne olursa “Rabbena hep bana” demelerinden olabilir mi?
Gelinen noktada görüyoruz ki “asıl terzi”nin dikerken abarttığı “gömlek” bile bunlara dar geliyor.
Allah beterinden saklasın!  

YÜKSEL IŞIK Gazeteci-Yazar



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları