Olaylar Ve Görüşler

Cinsel istismar ve devlet

15 Nisan 2016 Cuma

Toplum olarak, bazı kabul edilemez konuları yok sayarak, konuşmayarak, görmezden gelerek düzeltebileceğimizi sanıyoruz. İşte bizleri insanlığımızdan utandıran cinsel istismar sorunu da böylesine hassas bir konudur.

 

Özellikle son yıllarda sadece basına yansıyan kısmı ile bile, toplumda gözle görünür biçimde arttığı aşikâr olmasına rağmen, devlet tarafından şu ana kadar farkındalığın arttırılması ve gerekli tedbirlerin alınması adına hiçbir olumlu adımın atılmaması da oldukça düşündürücüdür. Üstelik çocuk haklarını ve istismarını önlemek için imzaladığımız onca uluslararası sözleşmeye rağmen!
Öyle ki 2012’de Pozantı Cezaevi’nde, 2015’te İzmir Şakran ve Ceyhan cezaevlerinde, 2016’da Rize’de, geçen günlerde Karaman’da ve Nazilli’de yaşanan cinsel istismar olayları dahi olayın ciddiyetinin ve vahametinin boyutlarının anlaşılmasını sağlayamamıştır.

Siyasete malzeme!
Üstelik konu, her zamanki gibi yine siyasi polemiklere, toplumsal kutuplaşmaya malzeme yapılmış, sicili pek de parlak olmayan toplumsal hafızamızdan yine medet umulmuştur. Lakin mızrak, artık çuvala sığamayacak kadar büyüktür. Araştırmalara göre dünyada çocuk istismarı yüzde 1 ile yüzde 10 arasında değişirken, bizde ise bu rakamın yüzde 10 ile yüzde 53 arasında olması, olayın ciddiyetini anlamak açısından son derece önemli bir veridir sanırım.
Kabul edip imzaladığımız Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde, çocukların istismardan korunması hususunda öncelikli görev devletlere verilmiştir. Yine 2007’de imzaladığımız Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’nde de devletlerin istismarın önlenmesi konusunda her türlü koruyucu tedbiri alması zorunlu kılınmıştır.

Devletin sorumluluğu
Ancak bizde önleyici tedbirden, 3-5 yılda bir cezaları arttırmak anlaşıldığından, bir türlü çocukları cinsel istismardan korumaya yönelik önleyici tedbirler, devlet politikası haline getirilememiştir. Kaldı ki Çocuk Hakları Sözleşmesi gereğince, çocuğun gelişimi ve korunması için aileyi destekleme görevi bizzat devlete verildiği halde, kanunlarımızla bu yükümlülüğün sadece anne-babaya bırakılmış olması da devletin sorumluluktan kaçtığının en bariz göstergesi değil de nedir?
Dolayısıyla yapılanların, uluslararası sözleşme koleksiyonu yapmaktan fazla bir anlam ifade edebilmesi için, sözleşmelerin yüklediği yükümlülüklerin devlet tarafından yerine getirilmesini zorlayacak, sağlam bir kamuoyu desteği ve toplumsal bilince ihtiyaç olduğu açıktır.

Peki, ne yapılmalıdır?
* Öncelikle uluslararası sözleşmeler gereğince; devlet üzerine düşeni yaparak, çocukları istismardan korumaya yönelik önleyici ve koruyucu tedbirleri derhal hayata geçirmeli, üstelik bu durum yasal düzenlemeler ile de teminat altına alınmalıdır.
* Toplumun tamamı, bilhassa aileler ve çocuklar, çocuk istismarına karşı bilinçlendirilmeli, bu konuda tüm ülke çapınca farkındalık yaratacak eğitim kampanyaları başlatılmalı, kurumlar arası etkili bir iletişim ve işbirliği sağlanmalıdır.
* Bilhassa çocukla çalışan kişi ve kurumların denetimi, son derece sıkı bir hale getirilmeli, herkesin her an ulaşabileceği çocuk istismarı danışma merkezleri kurulmalıdır.
* Devlet tarafından çocuk istismarını önlemeye, bunun içinde çocukları korumaya ve gözetmeye yönelik bir sistem geliştirilmelidir. Örneğin; devletin, çocuğu anne karnındayken bile takip etmesi sağlanmalı, bunun için aile hekimleri ve öğretmenler de çocuk koruma sisteminin bir parçası haline getirilmelidir. Belki sosyal hizmetlerde, mahalleler düzeyinde örgütlenmeli, böylece çocukların sürekli gözetim ve koruma altında tutulması sağlanmalıdır.
Dolayısıyla toplumun kanayan yarası cinsel istismar sorununun çözümü adına, devletin bir an önce devreye girerek önleyici ve koruyucu tedbirlerin devlet politikası haline getirilmesi en başta toplum sağlığımız için elzemdir. Yoksa sadece cezaların arttırılması yolu ile bu sorunun çözümü mümkün olmayacaktır.  

SİBEL KIZILKAYA İTKÜ
Avukat



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları