Olaylar Ve Görüşler

Çiftçi milletin geleceği

11 Haziran 2015 Perşembe

Bugün Toprak Bayramı. Toprak, yeryüzünün rahmi, temeli ve zemini.Toprak ki; yuva, yurt, vatan, kök, köken, soy ve sop, aile, aidiyettir.

Toprak ki, anadır, doğumdur, milyonlarca yıldır hakkını ödemeyen hayırsız evlâdıyız. Toprak ki; tohumdur, bereket ve bolluk, esirgeyen ve koruyandır. Toprak ki; yaşamdır, candır. Odur, canlı olduğunu üç bin yıldır unuttuğumuz, hakkını korumayıp bir mal gibi alıp-sattığımız, fethedip mülk edindiğimiz, devredip kiraladığımız, hakkına, bedenine, ruhuna tecavüz ettiğimiz, kazmayla karnını yarıp tekmeyle dövdüğümüz, betonla boğup taşla başını ezdiğimiz...

Varlık temelimiz
Toprak ki; içinde, altında ve üstünde yaşayan envai çeşit canlının varlık temeli. Toprak ki; buğdaydır, ekmektir, tokluk, minnettarlık, barıştır. Nimet ile şükrandır. Devamlılık, gelecek ve umuttur. Toprak, sürdürülebilirlik vaadidir. Dağ, omuz, güven, ova, tarla, yayla, börtü böcek, yılan, geyiktir o.
Toprak ki, tüm gelecek tasavvurlarında cennet ve cehennem, bilinmez sonumuzdur. Toprak ki; kıtlık, yokluk, tufan, mezar, ‘kara-yer’, ölüm, ‘Öbür Dünya, ‘Alt-Dünya’dır. Toprak ki; verendir, cömerttir; ayrım yapmadan bütün evlatlarını doyuran ve koruyandır. Toprak ki, eğer diğer kardeşlerini kesip öldüren, nimete ve tohuma, ağaca ve yaprağa saygı duymayan açgözlü insan evladı aymazsa, verdiklerinin hepsini canıyla beraber ondan geri alacak olandır.

Toprak anadır
Toprak: tufan, deprem, heyelandır. Toprak ki, anadır, evlatlarını ayırmaz, ancak insan evladı diğer canlı kardeşlerine kötülük sınırını aştığında artık ona acımaz! Toprak ki, yeryüzüdür, insansız da var olmayı sürdürür!

Bugün Toprak Bayramı
1945 yılında çıkan “Toprak Bayramı Kanunu” ile “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu”nun kabul edildiği 11 Haziran günü her yıl Toprak Bayramı olarak kutlanmaktadır.
Anadolu’nun binlerce yıllık yerli tohumlarının satışı yasakken anavatanı Anadolu’ya buğday ithal edip çiftçiliği özendiren tarım ve hayvancılık politikalarına sırtımız dönmüş, bunları sorgulamazken “Toprak Bayramı’nın anlamı mı var?” diyebilirsiniz.
Ben de size, tabiata zararlı projelerin önüne göğsünü siper ederek dikilen, asırlık yerli- atalık tohumları çeyiz sandığında en değerli mücevheri olarak saklamayı akıl etmiş, her biri Toprak’ın kızı ve aslen Tabiat Ana Umay’ın torunu olan Anadolulu çiftçi-köylü kadınların bir sivil direniş hareketi olarak son yıllarda tohum takas festivalleri yaptığı Anadolu’dan umudu kesmeyin, derim!
“Çiftçi milletin geleceğidir!” Şimdi söyleseydi böyle diyecekti, bundan kuşkum yok. O zaman “Köylü milletin efendisidir!” demiş. Bundan yüz yıl kadar önce Türkiye’de bütün köylüler çiftçi, ‘efendi güçlü, ‘efendilik’ de henüz değerli bir kavrammış. İlk gençliğimden başlayarak, ben bu sözün özünde parlayan öngörüyü ve derin ufku atlamış, oradaki ‘köylü’nün toprakla ilişkisini düşünmek yerine, onu kentliliği temsil eden demokratik yaşam tarzının karşıtı köylülük-feodallik bağlamında alıp tamamen yanlış anlamış, bu nedenle sevmemiştim.

Tarım ve tohum
Halbuki çevre bilim- ekoloji eğitimi almama, bu alanda çalışmama ve konuya duyarlı olmama rağmen -belki de kadın olarak dışlanmışlık refleksiyle- kadının haklarını yok sayan feodalite çağrışımı nedeniyle önyargılı davranmış olabilirim. Yanlış yapmışım. Çünkü henüz nüfus patlaması, tüketim hastalığı ve iklim değişikliğinin dünyanın geleceği için çok ciddi bir tehdide dönüşeceği akılların ucuna bile gelmezken, hatta bunlar henüz bilim-kurgu dehalarının zihninde belirmemişken söylenmiş bu söz gerçekten çok önemli. “Köylü milletin efendisidir!” tarım, tohum, gıda ile çiftçiliğin, dolayısıyla hem toprağın hem de insanın geleceğine dair ilk işareti veren bu söz bence, uluslararası toprak ve çevre çalışmaları yapan dernek ve kurumlarının tarihi ilke sözlerinden olmalıdır.
Tıpkı diğer ‘Bilge’nin sözleri/ şiiri gibi: “İşkence yaptıkça bana gülerdi/ Bunda yalan yoktur herkes de gördü/ Bir çekirdek verdim, dört bostan verdi/ Benim sâdık yârim kara topraktır.”*
Toprak Bayramı kutlu olsun!

*Âşık Veysel  

BUKET UZUNER Yazar

 

-

 

Karakter aşınması

Çağ insanı, karakter aşınmasıyla karşı karşıya mı? Karakter aşınmasını hangi sıklıkta ve hangi boyutlarda yaşıyor? Bu sorular, bizi aksiyolojik bir sorgulama alanının içine çekmektedir.

Değerler felsefesi demek olan aksiyolojinin başı, çok sık tüketilen ve yenilenemeyen değerlerle derttedir. Sadakat, bağlılık, dürüstlük, ilkelilik gibi erdemlerin sonu mu geliyor? Ya da bu erdemlerin henüz sonu gelmedi; ama bunlar aşırı bir şekilde aşındı mı?

Değişim
Eğer bugün, bu soruları sıklıkla sormaya başlamışsak, erdemlerimizin aşındığını da kabul etmek zorundayız. Peki, karakter aşınması sorunuyla karşılaşmamızın temelinde ne yatıyor? Tek bir sözcük ile yanıtlamamız istense, yanıtımız şu olurdu: Değişim...
“Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir” diyen ilk çağ filozofu Heraklitos, yaşanan her şeyin bir kerelik olduğunu vurguluyor, bu amaçla, “Aynı ırmağa iki kez giremezsiniz” diyordu. Günümüz insanı, yaşam tarzları ve tercihleriyle Heraklitos’un önermelerini doğrulamaktadır.
Şimdi değişim (change) kavramından daha çok kullanılan, daha çok tercih edilen bir kavram var: Esneklik (Flexibility) başlangıçta ekonomik bir etkinlik olan iş hayatındaki koşulların esnetilmesiyle başlayan süreç, zamanla değerlere, ilkelere, yasalara kadar yayılmış ve bu alanlarda da giderek daha fazla esneklik talepleri dile gelmeye başlamıştır. Özetle, sosyolojinin önemli bir yasası bir kez daha yüzünü göstermiştir: Değişim, önce maddi öğelerde hızlı bir şekilde başlıyor, daha sonra manevi öğelere yavaş yavaş nüfuz ediyor.

Huy ve karakter
Karakter, çoğunlukla kişilik sözcüğüyle eşanlamlı olarak kullanılır, ama doğru değildir; çünkü kişiliğin iki boyutu vardır: Kişiliğin bir boyutu huy (mizaç), (temperament) diğer boyutu da karakterdir.
Huy, doğuştan getirilen kişilik özellikleridir. Bu özellikler; içekapanıklık, dışadönüklük, asabilik, neşeli olmak gibi kolayca değişmeyen, daha doğrusu değiştirilemeyen kişilik yapılarıdır.
Karakter ise bireyin çevresiyle etkileşiminden doğan kişilik yapılarını anlatmak için kullanılır. Huy, biyolojik ve fizyolojik temelliyken, karakter etik temelli bir kavramdır.
Richard Sennett, “Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri”ni, kendisinin geliştirdiği bir kavram olan “karakter aşınması” yaklaşımıyla ele almaktadır.
Sennett, söz konusu çalışmasında karakteri şu şekilde tanımlıyor:
“Karakter, kendi arzularımıza ve diğer insanlarla aramızdaki ilişkilere yüklediğimiz etik değerdir.”
Bu saptamadan yola çıkarak yeni kapitalizmin zamansal boyutunu çalışma ve ticaret hayatına aktardığımızda şu değer yargılarıyla karşılaşıyoruz: “Daha yüksek ücretle iş bulursam yüklendiğim her türlü bağıttan vazgeçerim”, “İlkeler değil, ücretler önemlidir”, “İş bana uymuyorsa, işi kendime uydururum.” Verilen örnekler, işgören boyutundaki örneklerdir.

Peki, işveren boyutu?
Orada da durum çok farklı değildir. Sadece roller değişmektedir; düşünce ve değerlendirme boyutunda hiçbir fark yoktur. Örneğin, işveren kendi kurum veya şirket kültüründe olmamasına rağmen hızla taşeronlaşma yoluna gidebilmektedir.
Herkes taşeronlaşmaya gidiyorsa, o da gidecektir. Yapılanın etik olup olmadığı, meşruiyet taşıyıp taşımadığı, yasaların sınırlarının zorlanıp zorlanmadığı o kadar önemli değildir; hatta hiç önemli değildir.
Aşınmanın nerede, hangi kurumda ve kimlerde olduğunun önemi yoktur; sonuçta aşınan şeyin adı karakterdir.  

GALİP UYAR Sosyolog



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları