Olaylar Ve Görüşler

Cehaletle girişilen savaş - Abdullah Yüksel

18 Eylül 2024 Çarşamba

“Yağmur çiseliyor,

Korkarak,

Yavaş sesle,

Bir ihanet konuşması gibi,

Yağmur çiseliyor.”

Nâzım Hikmet

 

Baştan söyleyelim; ihanetin, merhametsizliğin, zulmün mazereti olmaz; “İnsanın ölçütü önce adalet, sonra vicdandır.”

Günlerdir bu coğrafyada acı içerisinde ve haklı olarak çoğumuz bir yürek ağrısı çekiyoruz. Yorumlar yapıyor, öfkeleniyor ve lanet ediyoruz. Utanç duyuyor, kahroluyoruz. Olayı canlı tutmaya çalışıyoruz. Çok da doğru yapıyoruz. Basın, medya sorumluluk duyan her kurum, kuruluş olayın peşini bırakmıyor. Sonuçta Narin’i öldüren(ler) belli olacak. Belki ağır cezalara çarptırılacak. Peki, sorun bitecek mi? Hayır! Bu sonucu getiren nedenleri bitirmezsek daha çok Narin’lerimiz gidecektir. Bu olayların nedenini anladığımız ve çözdüğümüz gün Narin’lerimiz okuyacak, özgür kalacak, ülkedeki eşitleriyle aynı haklara sahip olacaktır. 

NARİN’İN YAŞAMI

Şimdi soruyorum; Narin’in köyünde kim köyün ileri gelenleri? Kim bunlar? O köyün insanları, aynı sosyal yaşamı paylaşan, biat eden, korkan, feodal bir yapının getirdiği sağlıklı olmayan bir iletişim ağı içerisinde yaşayan insan topluluğu. 

O köy ve civardaki insanlar, tüm amansızlığıyla Narin’in öldürülmesine sessiz kalanlardır. Narin cehaletin, yozlaşmanın, açgözlülüğün ve barbarlığın kurbanı oldu. Bu olay tarih sayfalarına kapkara leke olarak çoktan yazıldı. Artık feodal ve yalnızca inanca dayalı yaşam bu coğrafyada ortadan kalkabilmeli. Her türlü inanç ve düşünce, kişinin kendine bırakılmalı. Kıyıcılığa götüren siyasal ve dinsel akımlara bir son verilmeli. Ve aklımızın kavrayabileceği bağlantıların bilgisini vaat eden bilime sarılmalı. Çünkü bilim, cehaletle giriştiği savaşta her daim galip gelir.

ADALETİ UNUTTUK

Peki, bu olaydaki sorumlu olanlar ve bu olay karşısında susan sadece köyde yaşayanlar mı? Abi mi, anne mi, amca mı yoksa hepsi birden mi sorumlu, suçlu? Tabii ki Narin hariç hepsinin hatası, suçu olabilir. Akıl, bilim, sanat ve milli eğitim yerine dini eğitimi sunanlar mı? Yatılı bölge okulları, anaokulları, okulöncesi okulları ve kitaplıkların olmayışı mı? Feodal yapının varlığını sürdürmesinden medet umanlar mı? Yoksa o köydeki doktorun, hemşirenin, öğretmenin yokluğuna sebep olanlar mıdır? 

Şöyle bir hikâye anlatılır: Bir bölgede adliyelik bir olay yaşanır. Zanlılar hâkim karşısına çıkarılır. Karmaşık bir durum olduğundan hâkim bir türlü suçlu ve suçluları bulup çıkaramaz. Suçlananların hepsi suçsuz olduğunu beyan eder. Duruşmanın sonuna doğru hâkim salondaki zanlılara bakarak “Tamam, çıkabilirsiniz” der ve ekler: “Suçlunun burnu kanadı.” Gerçek suçlu gayri ihtiyari elini burnuna götürür, böylece kendisini ele verir. 

Narin olayında “Suçluların burunları kanadı” cümlesinin kurulmasını beklemeden hepimiz ellerimizi burnumuz a götürelim çünkü hepimiz suçluyuz. Susarak suçluyuz, unutarak suçluyuz, korkarak suçluyuz. Hizamızı bilimden, çağdaşlıktan insan haklarından yana almadığımız için suçluyuz. Vicdanımızı “Benim bu işte dahlim yok” diyerek temizlemeye çalıştığımız için suçluyuz. Kendi ölçütümüzü sahip olduklarımız hizasından alıp asıl ölçütümüzün “adalet” olduğunu unuttuğumuz için suçluyuz. 

YOK OLAN HAYALLER

Başka nedenler de arayabiliriz; “Ahlaksız ticaret mi”, “ilkesiz siyaset mi?” Hiç verilmeyen, verilse de niteliksizliği bir türlü giderilmeyen eğitim mi? Gösteriye dayalı vicdansız hazzın getirdiği doyumsuzluk mu? Sebep olabilir mi tüm bunlar Narin’in ölümüne? Ne dersiniz? Yoksa Narin’in hayallerinden, kurduğu koskoca dünyadan haberi olmayıp Narin’in bedenini o küçücük çuvala sığdırıp suya atan ve üstünü taşla kapatan o vicdansız mı? Suçlu kim? Hepimiz ellerimizi kaldıralım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları