Olaylar Ve Görüşler

Çağdaşlaşma karşısında tarikatlar - Doç. Dr. Hüner TUNCER

04 Temmuz 2022 Pazartesi

Atatürk Devrimi’nin dayandığı temel ilkelerin başında hiç kuşkusuz çağdaşlaşma gelmekteydi. Çağdaş düşünebildiği ve bazı konularda kendi çağını aşabildiği içindir ki Atatürk, özgürlük ve bağımsızlığa kavuşturduğu Türk toplumunun çağdaşlaşmasını amaç edinmişti. Atatürk, çağdaşlaşmaya giden yolun toplumun düşüncelerinde ve dış görünüşünde değişiklik yapılmasıyla başlayabileceğini görmüştü.

TEKKE VE ZAVİYELERİN KAPATILMASI

Atatürk’e göre çağdaşlaşmanın tek bir yolu vardı; o da çağa damgasını vuran ve rakipsiz olan Batı uygarlığını bilimi, kültürü, teknolojisi ve yaşama bakış tarzıyla almaktı. Atatürk, Batı dünyasının yüzyıllar boyu elde ettiği birikimleri, yani Rönesans, Reform, Fransız Devrimi ile Endüstri Devrimi’nin verilerini kısa bir süre içinde Türk toplumuna mal etmeyi hedef alan sistemli bir strateji uygulamıştı. Bilimin rehberliğinde yürütülen devrimler, ancak laik bir ortamda gelişebilirdi. Bu nedenle laiklik, Atatürk çağdaşlaşmasının başarı anahtarı görevi görmekteydi.

Devrimlerin gerçekleşebilmesi, artık güncelliğini yitirmiş olan kurumların yerine, çağın gereksinmelerini karşılayacak olan yeni kurumları oluşturmakla mümkündü. Bu nedenle Atatürk Devrimi, Osmanlı’daki Tanzimat gibi diğer yenileşme hareketlerinden tamamen ayrılmaktaydı. 30 Kasım 1925’te kabul edilen bir yasayla tekkeler, zaviyeler ve türbeler kapatılmıştı. Buna göre Türkiye Cumhuriyeti’nde bulunan tarikatlar; şeyhlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, naiplik, emirlik unvanları; büyücülük, üfürükçülük, falcılık, muskacılık vs. gibi sıfatların kullanılması ve bunlara ilişkin kıyafetlerin giyilmesi yasaklanıyordu. 

‘UYGARLIK TARİKATI’

Dini kendi çıkarları için kullananlara Atatürk, şöyle seslenmekteydi: “Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve yazgılarını ve canlarını falcıların, büyücülerin, üfürükçülerin, muskacıların ellerine bırakan insanlardan oluşan bir topluluğa uygar bir ulus denebilir mi? Ulusumuzun gerçek niteliğini yanlış olarak gösterebilen ve yüzyıllarca göstermiş olan bu gibi insanların ve kurumların yeni Türkiye Devleti’nde, Türkiye Cumhuriyeti’nde varlıklarını daha da sürdürmeleri doğru olur muydu?” Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Atatürk, tekke ve zaviyelerin kapatılması kararının ardından şu konuşmayı yapmaktaydı: “Ey ulus, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar (tarikata bağlı kişiler) ülkesi olamaz! En doğru, en gerçek tarikat, uygarlık tarikatıdır.”

Atatürk’ten ve İsmet İnönü’den sonra ülkemizi yöneten kadrolar, dini politikalarına alet etmekten kaçınmamışlar hatta bunu özellikle yapmışlar ve tarikatçılık, mezhepçilik ülkemizde yeniden canlandırılarak önüne geçilemez boyutlara ulaşmıştır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye hâlâ şeyhlerin, dervişlerin, müritlerin ve mensupların  ülkesi olmayı sürdürmekte ve giderek uygar ve çağdaş bir ülke olmaktan uzaklaşmaktadır. Geçenlerde yaşamını yitiren Nakşibendi tarikatının İsmailağa kolunun lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenaze törenine, Cumhurbaşkanı dahil ülkenin yönetici kadrosu katılmıştır!

DOÇ. DR. HÜNER TUNCER



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları