Olaylar Ve Görüşler

Bozburun’da koruma sürdürülmeli - Prof. Dr. Anlı ATAÖV

13 Ağustos 2021 Cuma

Ülkemizde 16 Özel Çevre Koruma (ÖÇK) Bölgesi bulunmakta. Bunlar, Belek, Foça, Fethiye-Göçek, Gökova, Göksu Deltası, Ihlara, Kaş-Kekova, Köyceğiz-Dalyan, Pamukkale, Patara, Tuz Gölü, Uzungöl, Saros, Finike ve Datça-Bozburun. ÖÇK bölgeleri arasında orman yangınlarından en büyük zararı Datça-Bozburun gördü. 

ÖNCELİK KAZANDI

Burası, zeytin, kızılçam, hurma, badem, kekik, zakkum, defne, keçiboynuzu gibi zengin ve endemik bitki örtüsüne, yüzlerce omurgasız, balık, sürüngen, kuş ve memeli türüne sahip, biyoçeşitliliği yüksek, doğallığını yitirmemiş bir bölge. Antik uygarlıkların izlerinin okunabildiği, geleneksel mimari ve yerleşim dokusunun görüldüğü, kadim üretim pratiklerinin halen uygulandığı bir coğrafya. Engebeli topografik yapısı sonucu, farklı mikro-klimatik özelliklere sahip. Doğal ve kültürel yaşam, bu özelliklere uyumlanarak birbirinden farklılaşıyor ancak tüm bölgenin değerlerini taşıyor. 1990’da, Datça-Bozburun’un ÖÇK bölgesi ilan edilmesinin başlıca gerekçesi, tüm bu değerler. Temel amacı, getirilecek koruma ve gelişme kararları ile bu değerlerin gelecek kuşaklara aktarılarak sürekliliğinin sağlanması. 

Bölgenin koruma altına alınması, uluslararası bir dizi sözleşme ve protokol gereği, 1970’lerde, özgünlüğü, bütünlüğü ve sürekliliği olan ekolojik alanların korunması vizyonunun geliştirilmesine; 1980’lerde “özel koruma alan” tanımının yapılmasına; 1990’lardan sonra Türkiye’nin bu sözleşme ve protokollere taraf olmasına dayanmakta. Nitekim, buna bağlı olarak, Türkiye’de, 1989’da Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığı kuruldu. Küresel ölçekte sosyal, kültürel, biyolojik ve ekonomik öneme sahip alanlarda çevre kirliliğinin önlenmesini, ekolojik denge kalitesinin korunmasını ve bu alanlardaki doğal güzelliklerin gelecek kuşaklara aktarılmasını güvence altına almak üzere ÖÇK bölgesi ilan etme hükmü getirildi. Bu bölgelerle ilgili koruma, kullanma ve planlama ilkelerini belirlemek dönemin bakanlar Kurulu yetkisine verilerek koruma hedefi öncelikli bir konum kazandı. 

BÜYÜK FIRSAT OLACAKTIR

Özgün ekolojik, doğal ve kültürel değerlerin ilişkiselliklerinin bir aradalığını sürdürdüğü Datça-Bozburun ÖÇK Bölgesi, yangın sonrası yaşama dönerken nasıl bir planlama ve uygulama yaklaşımı benimsenmeli? Bu sorunun yanıtı iki ilkeyi içeriyor. 

Birincisi, yanan alanın da içinde bulunduğu Datça-Bozburun ÖÇK Bölgesi tüm bölge olarak korunmaya devam edilmeli. Hayvanıyla, insanıyla, ağacıyla, yapısıyla zarar görmüş alanın aslında daha büyük bir ekolojik bölgenin parçası olduğu ve bunun sürdürmesi gerektiği hatırlanmalı. Bölge, ulusal ve uluslararası sözleşme ve yasalarla korunan bir alandır ve dünyaca denetlenmektedir. 

İkincisi, yıllarca kendini bugüne evrilten bu alan, bu süreçten bitkisi, kuşu, arısı, insanı ile hep birlikte güçlenerek çıkmalı. Yangın devam ederken sahaya acil müdahale için hem bölgeden hem Türkiye’den hepimizi dirilten bir yardım seli aktı. Yerel belediyeler, kent konseyleri, sivil toplum kuruluşları birlik içinde, yardım etme hedefi doğrultusunda gönüllü ortak bir çaba gösterdi. Güçlü iletişim, işbirliği ve destek ağları kendiliğinden kuruldu. Ismarlama projeleri uygulamak yerine, burada kazanılan birlikte çözüm bulma ve uygulama deneyiminin, bundan sonraki sürece de aktarılması, bütün bölgenin yararını hedefleyecek, bölgenin ekolojik ve toplumsal güçlenmesi için büyük bir fırsat olacaktır. 

KORUMA-KULLANMA DENGESİ

Son yıllarda, koruma alanları ile ilgili “koruma-kullanma dengesi” ifadesi sıkça tekrarlanmakta. Ancak günümüzde, insan kaynaklı etkileşimler sonucu doğal çevre hızla bozuluyor, kullanma hevesi koruma hedefini bastırıyor. İnsan, kendini, ilişkilerini, kaynakları ve doğayı tüketme yarışında. Dede mirası yanmış evinin önüne çöküp ağlayanların sesini duysa bile kendi kavgasını sürdürüyor. Odağı “hep bana”da. Attığı her adım iz bırakıyor.  

Halbuki, eskilerimiz “hep birlikte” demiş. Ağlayanlar, yuvanın çatısını o noktadan yükseltmek için, dedenin önce güneş ışığının parıltısını izlediğini, rüzgârın esintisini kolladığını, toprağa dokunarak en uygun katmanı hissettiğini, suyun sesini dinlediğini ve tüm bu doğal bileşenlerle en uyumlu çözümü araştırdığını bilirler. Kendisi yoktur, ekolojik yaşam vardır. O, sadece ekolojik yaşamın izini sürer. Bulduğu çözüm, koruma-kullanma dengesini en iyi sağlayandır.

PROF. DR. ANLI ATAÖV 

ODTÜ ŞEHİR VE BÖLGE PLANLAMA BÖLÜMÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları