Olaylar Ve Görüşler

Bir kez daha Kanal İstanbul - Prof. Dr. Kaya ÖZGEN

01 Temmuz 2021 Perşembe

Kanal hakkında Cumhuriyet gazetesinde 10 Mayıs 2021 tarihinde yayımlanan Verilerle Kanal İstanbul başlıklı yazıma gelen yoğun yorum ve katkıların ışığında yeni bir yazı yazma gereği ortaya çıkmış ve bu metin hazırlanmıştır.

Yazıya başlarken ilk akla gelen sorulardan biri “Niye İstanbul Kanalı değil de Kanal İstanbul deniyor” olmalı ve tartışılmalı. Bu konu dış dayatmaları akla getiriyor. Yapılan yorumların tümü kanalın istenmediğini gösteriyor; zaten bunun böyle olduğu biliniyor. Halkımız artık çevreye karşı son derece duyarlı; güncel iletişim olanakları sayesinde konu hemen paylaşılıyor ve gruplar, platformlar oluşuyor.

Bu bağlamda Rize İkizdere’deki vahşi taşocağına karşı -başta kadınlarımız olmak üzere, yöre halkı tarafından- yürütülen engelleme çabaları tarihe geçecek nitelikte. Benzer durum doğal olarak kanal için de geçerli. Örneğin “Kuzey Ormanları Araştırma Derneği” konuyu yakından izliyor ve mevcut durumu rapor ediyor; son duyuruda “Kanal İstanbul, bölge coğrafyası üzerindeki ölümcül tehdidini sürdürüyor” vurgusu öne çıkıyor. Gerçekten konu yalnız İstanbul için değil ülke açısından çok çok önemli, aceleye getirilmemesi şart…

AKINTI ŞEKLİ DE BELİRSİZ

Şimdi adeta “nerede kalmıştık” dercesine "Kanal İstanbul" konusu yine gündemde. Dahası ortada yol ve kanal yokken köprü temeli atılmaktan söz ediliyor. Bir önceki yazıda da belirtildiği üzere konu yoğun belirsizlikler ve risklerle dolu, mutlaka bilimsel açıdan uzun uzun tartışılması ve değerlendirilmesi şart. Dünyanın incisi Boğaziçi’nin iki deniz arasında asırlar boyu süren bir denge olduğu biliniyor; buna karşın kanaldaki akıntılarla Marmara’nın ne olacağı belirsiz. Öyle ki günümüzde Marmara’da zaten alarm zilleri çalıyor.

Gerçekten ülkenin gözbebeği iç denizimiz yarı ölü durumda. Ülke nüfusunun dörtte birinin atık suları hiçbir arıtma yapılmadan Marmara’ya veriliyor; bu da artık sürdürülebilir değil. Dahası evsel ve endüstriyel atık sular ve tarım ilaçları barındıran çevredeki akarsular hiçbir önlem alınmadan denize akıyor. Bu durumuyla Marmara adeta fosseptiğe dönüşmüş durumda. Artık filmin sonuna gelinmiş gibi, deniz salyası oluşumu bunu gösteriyor. Mühendislikte “kritik denge” diye bir kavram var; Marmara tam da o durumda ve her an çökebilir. Devletin konuya sahip çıkması ve “devlet projesi” şeklinde ele alınarak sorunun çözülmesi zorunlu görünmektedir.

Kanalda su akıntılarının şekli de belirsiz; Tuna Nehri ile Karadeniz’e gelen kirli suların Marmara’ya akmasıyla geri dönüşü olmayan büyük sorunların ortaya çıkması beklenmelidir. Tuna’nın Karadeniz’deki kirliliğe etkisinin araştırıldığı bilimsel çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Kanal projesinde buna ilişkin bir belge ve bilgiye ulaşılamamıştır. Bu bağlamda kanaldaki akıntı nedeniyle Marmara’da oluşması kaçınılmaz görünen sorunların Marmara ile sınırlı kalmayacağı, Ege’ye hatta Akdeniz’e kadar yayılacağı düşünülmelidir.

SONUÇ

Önceki yazıda da belirtildiği üzere proje, ülkenin içinde bulunduğu alabildiğine olumsuz koşullarda gerçekçi görünmüyor. Telaffuz edilen bütçenin çok üzerinde bir harcamanın yapılması kaçınılmaz görünmektedir.

Bir kez daha vurgulamakta yarar var, Kanal İstanbul projesi yerine ve öncelikli olarak,

- Pandemi nedeniyle büyük bir ekonomik bunalım yaşayan insanlarımız güçlü bir şekilde desteklenmeli, müzminleşen aşı sorunu çözülmeli,

- Deprem riski altındaki kent depreme hazırlanmalı,

- Artık bitme aşamasına gelen Marmara’nın temizlenmesi düşünülmelidir.

Belirtilen her üç önerinin de ülkenin “beka sorunu” olduğu kabul edilmelidir.

PROF. DR. KAYA ÖZGEN

YÜKSEK İNŞAAT MÜHENDİSİ / E. İTÜ ÖĞRETİM ÜYESİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları