Olaylar Ve Görüşler

Balkan Türkleri ve sığınmacılar - Doç. Dr. Mehmet Emin Elmacı

09 Mayıs 2024 Perşembe

Ortadoğu üzerinden oynanan çıkar çatışmasında, ülkemize bir hükümet politikası sonucu Ortadoğu bölgesinden gelen sığınmacıların yarattığı sıkıntı, hâlâ devam etmektedir. Bu konu, ülkemizi ilgilendiren her konuda olduğu gibi yine siyasileşmiştir. Akıl ve bilimin ışığında ve ülke çıkarları çerçevesinde stratejik dengeleri de gözeterek konuşulması gereken “sığınmacılar” konusu; Türkiye’deki iktidarın kendi tercihi sonucundaki bir politika olması nedeniyle farklı kesimlerce “sorgusuz sualsiz” desteklenmekte veya eleştirilmektedir. Bu önemli konunun; sadece “insanlık” boyutuyla algılanmaya çalışılarak eleştiri noktasında önü kapatılırken, bu politikaya muhalif olanlar da ne dediğine bakılmadan “ırkçılıkla” suçlanmaktadır. Ancak bu konunun kesinlikle uzmanlarınca değerlendirilmesi ve sosyolojik, askeri ve tarihsel çerçevesi üzerinden saptamaların yapılması şarttır.

"EVLAD-I FATİHAN"

Evlad-ı Fatihan kavramı, Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında Trakya ve Balkanlar’ı fetih döneminde bölgeyi “şenlendirmek” için Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden “kolonizasyon” mantığında Rumeli’yi “sakinleştirmek” için bölgeye gönderilen Türkmen halkı anlatmak için kullanılır. Bu bölgelere yerleştirilmiş Türkler, “Doğu Sorunu” denilen “Türklerin geldikleri yoldan geriye atılması” anlamındaki emperyalist politikanın hız kazandığı 1878 sonrası süreçte, toprakların kaybedilmesiyle yaşadıkları yerlerden, yüzyıllar öncesi atalarının geldiği topraklara yerleşmek zorunda kalmışlardır.

BİRLİKTELİK RUHU

Bu gelenlerin torunları “Balkanlı” denilerek ötekileştirilemeyecekleri gibi Balkanlar’dan savaş nedeniyle kovulan ve Osmanlı topraklarına gelen “Balkan Türklerinin göçleri” ile “Ortadoğu sığınmacılarının gelişleri” konusu birbirine karıştırılmamalıdır. “Balkan Türkü” denilmesi daha doğru olan ve Balkan Savaşları nedeniyle ülkelerinden kovularak, kendilerini ait hissettikleri ilk vatanlarına dönmek zorunda kalan “göçmenler” ile diğer tarafta, savaşın zor şartları nedeniyle ülkelerini terk eden ve sığınmak için yer arayan “sığınmacılar” arasında benzerlik kurulması da imkânsızdır

Bu nedenle Diyanet İşleri Başkanı’nın, kendisine sığınmacılarla ilgili sorulan bir soruya verdiği doğaçlama yanıtında; “Adeta Balkanlardan geldiğini unutmuş insanlar” cümlesiyle Balkan Türklerini suçlaması ve tarihi gerçeklere uymayacak şekilde Balkan Türkleri ve sığınmacılar arasında karşılaştırma yapması da halkımızın birliktelik ruhuna zarar vermiştir. Nitekim gelen tepkilerden dolayı Diyanet İşleri başkanı daha sonra sözlerinin çarpıtıldığını beyan etmişse de bu önemli bir sorun yaratmıştır. Bugün nüfusumuzun homojen yapısının bozulmasına neden olacak bu sığınmacılara elbette yardım yapılacaktır. Ancak düzensiz gelişlerin, bu ülkenin “birlikte olma ve beraberlik” ruhuna sorun çıkaracağı da açıktır. Sığınmacılar düzenli ve kayıtlı bir şekilde ülkeye alınmalı ve mümkünse gelmelerine neden olan sıkıntıların, uluslararası diplomasiye destek vererek ortadan kaldırılması amaçlanmalıdır.

SORUNUN ÇÖZÜMÜ

Son noktada da sığınmacıların kendi ülkelerine sağlıklı bir şekilde yeniden yerleşmelerine fırsat vererek tüm taraflarıyla yapılan görüşmeler sonucunda geriye dönüşlerinin sağlanması gerçekleştirilmelidir.

Türkiye olarak bizler de emperyalizmin “sadece kendi çıkarını düşünen dini ve etnik gruplar oluşturulmasını sağlama ve bu sayede bu grupların ‘beraber ve birliktelik içinde’ vatanlarını savunmaktan aciz bir duruma getirilme” çabalarına karşı birlik içinde çaba sağlamalıyız. Ancak hiçbir zaman, kuruluşunda ulus devlet temeline dayanan Cumhuriyetimizin, birlik ve beraberliğinin sağlanmasında büyük katkısı olan Balkan Türkleri üzerinden “sığınmacı” konusunu tartışmamalıyız. Bu konu bana göre hâlâ ülkenin birlik ve beraberliği için “tek kurtuluş şansı olan” ulus devlet yapımıza zarar verir. Zira bu konu geçiştirilemeyecek kadar çok önemlidir.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları