Olaylar Ve Görüşler

Atatürk ve devrimcilik - Mahmut Aslan

09 Ekim 2024 Çarşamba

Atatürkçülük hakkında son zamanlarda çok sayıda görüş bildirilmektedir. Cumhuriyet gazetesinde daha önce kaleme aldığım “Hangi Atatürkçülük” ve “Atatürk Milliyetçiliği” başlıklı yazılarımda gerçek Atatürkçülüğün ne olduğu konusunda görüşlerimi belirtmiştim. Bu yazıda da “Atatürkçü devrimcilik” konusundaki görüşlerimi paylaşmak istiyorum.

Atatürk’ün devrimcilik anlayışı Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyinin üzerine çıkarmak ve köklü toplumsal, siyasi ve ekonomik dönüşümleri gerçekleştirmektir. Yaptığı devrimler sayesindedir ki bugün bile (22 yıllık siyasal İslamcı iktidara rağmen) Türkiye nüfus çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu diğer devletlerden daha farklı bir noktadır.

Bir dönem çok sayıda çocuğa isim olarak verilen ve günümüzde çokça korkulan “devrim” kavramı Dil Derneği’nin sözlüğünde şöyle anlamlandırılmıştır: “Yerleşik toplumsal düzeni köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak niteliksel değiştirme ve yeniden biçimlendirme eylemi”. Bu tanım ışığında da Atatürk’ün yaptıklarını devrim olarak tanımlamanın ne kadar doğru olduğu ortaya çıkmaktadır. Atatürk devrimlerini şu başlıklar altında inceleyebiliriz:

1. Siyasi devrimler: Saltanatın yıkılarak Cumhuriyetin kurulması

2. Laiklik: Hilafetin kaldırılması, Türkçe ibadet, tekke ve zaviyelerin kapatılması

3. Eğitim devrimleri: Harf Devrimi, Tevhidi Tedrisat Yasası, Üniversite Yasası 

4. Toplumsal devrimler: Medeni Kanunun Kabulü, kadın hakları

5. Ekonomik devrimler: Ekonomik kalkınmayı sağlayan devletçilik uygulamaları, planlı ekonomi.

Bu başlıkların hepsi birer kitap olacak kadar önemlidir. 

Atatürk 1935 yılında CHP Dördüncü Büyük Kurultayı’nı açış konuşmasında Türk Devrimi için yaptığı tanımla yapılan tüm devrimleri özetler niteliktedir: “Uçurum kenarında yıkık bir ülke... Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... Yıllarca süren savaş... Ondan sonra, içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için arasız devrimler... İşte Türk genel devriminin bir kısa diyemi...”

ECEVİT, KIŞLALI VE KİLİ

Bülent Ecevit 11 Kasım 1969’da Ankara’da Sosyal Demokrasi Dernekleri Federasyonu’nca düzenlenen Atatürk’ü anma toplantısındaki konuşmasına dayanarak yazdığı “Atatürk ve Devrimcilik” kitabında bu konuyu incelemiştir. Ecevit’e göre, Atatürk’ün devrimci ruhu, toplumun her alanda ilerlemesini sağlamak adına bir yol gösterici olmalıydı. Toplumsal gelişim, ekonomik kalkınma ve demokratikleşme süreçleri, devrimci bir ruhla sürekli olarak yenilenmeliydi. Ecevit, bu görüşleriyle Atatürk devrimciliğini yalnızca tarihsel bir olgu olarak değil, geleceğe dönük bir hareket olarak yorumlamıştır.

Bu konuda çok sayıda makale yazan Ahmet Taner Kışlalı’nın Atatürkçülüğe ilişkin en belirgin vurgularından biri de sürekli devrimcilik kavramıdır. Sürekli devrimcilik, devrimlerin tek seferlik bir süreç olmadığını, toplumun değişen gereksinimlerine göre yeniden şekillenmesi gerektiğini ifade eder. Kışlalı, Atatürk’ün devrimlerinin tamamlandığını söylemenin yanlış olduğunu, aksine bu devrimlerin sürekli olarak güncellenmesi ve geliştirilmesi gerektiğini savunur. Ona göre, Atatürk devrimleri yalnızca korunması gereken birer miras değil, aynı zamanda sürekli geliştirilmeye ve ilerlemeye açık ilkelerdir.

KARANLIKTAN ÇIKMAK

Atatürk Devrimleri konusunda kitaplar yazan Suna Kili, Atatürk Devrimlerinin sadece Türkiye’ye özgü değil, aynı zamanda evrensel değerler taşıyan bir reform süreci olduğunu savunur. Bu bağlamda Kili, Atatürk’ün benimsediği akılcılık, bilimsellik ve eşitlik ilkelerinin, dünya genelinde ilerlemeyi hedefleyen her toplum için rehber olabileceğini belirtir. Suna Kili’ye göre Atatürk Devrimleri, insan hakları, demokrasi ve laiklik gibi evrensel değerlerle örtüşen bir süreçtir. Bu devrimlerin amacı, Türkiye’yi yalnızca Batı’nın bir parçası yapmak değil, aynı zamanda insanlık ailesinin modern ve ilerici bir üyesi haline getirmektir.

Atatürk Devrimleri kesintiye uğramış, 27 Mayıs ihtilali sonrasında hazırlanan anayasa ile Atatürk zamanında yapılamayıp eksik kalan “sosyal devlet”i inşa etme çalışması ile devam ettirilmiştir. 12 Mart, 12 Eylül darbeleri ve sonrasında gelen ANAP ve AKP iktidarları ile Türkiye modern bir toplum olmaktan hızla uzaklaşmıştır. Günümüzde kendisini Atatürkçü olarak tanımlayanlara düşen en büyük görev bu karanlık düzenden çıkmak için hızla örgütlenmek ve insan haklarına saygılı, laik, demokratik Cumhuriyeti yeniden kurarak devrimleri gelişen bilim ve teknoloji ışığında sürdürmektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları