Olaylar Ve Görüşler

Afganistan’da Türkler - Prof. Dr. Türkkaya ATAÖV

04 Temmuz 2021 Pazar

Ankara-Kâbil ilişkilerini başından bu yana bilmeden, ABD Başkanı Biden’ın bastırmasıyla “hay hay” demek, yeni acılara gebe tehlikelerle dolu olabilir. Güney komşumuz Suriye’de kaçtır yüreklerimiz yandı, sınırımızın eski güvenliğini arar olduk.

Ankara’nın Afganistan’la sağlam dostluk ilişkisi 1921’e gider. Mustafa Kemal Paşa önderliğindeki TBMM yönetimini tanıyan ilk devlettir Afganistan. Ankara’da, Kızılay’daki ilk elçilik binasına Afgan bayrağını çeken de Meclis’in eşsiz başkanıdır. Moskova’ya görevle yollanan Ali Fuat Paşa, Yusuf Kemal ve Dr. Rıza Nur, Lenin’le buluşmayı beklerken Afgan heyeti de oradadır. İlk antlaşmayı, Ankara’nın onayıyla, 1 Mart 1921’de onlarla yapmışlardır. On maddelik antlaşma, Afgan bağımsızlığını anıyor, iki devletin, öteki ulusların egemen yaşama hakkını onaylıyor, biri emperyalizmin saldırısına uğrarsa ötekinin yardımını öngörüyor, Türkiye’nin Afganistan’a, her biri en az beş yıl kalmak üzere, subay ve sivil her meslekten uzmanları, kalkındırma göreviyle göndereceğini öngörüyordu.

ÖMRÜM ONUN OLSAYDI

Çok kimse de gitti. Tümünün maaşlarını Ankara ödedi. Tam anlamıyla kapsamlı bir teknik yardımdı. Afgan çocuklarına da Türkiye’de eğitim verdik; kimi doktor, kimi subay oldu. Bana kendi resmini imzalayıp güzel bir not da yazan büyükelçi, burada kurmay yüzbaşı olmuştu. Dönerken Atatürk’le Dolmabahçe’de konuşmuş, Atatürk ona demiş ki: “Biz burada kısa sürede çok hızlı hareket ettik; siz daha yavaş gidin, sizde yeniliklere tepki çok sert olabilir.”

Afgan Kralı Amanullah Han, Atatürk’le görüşmek üzere 1928’de Türkiye’ye gelmişti. Eşinin babası “Afganistan’ın Ziya Gökalp’i” gibi ilerici bir aydındı. Kendi toprağını ve içindeki yapıları elçiliğimize armağan etmişti. 10 Kasım 1938’den sonra da İstanbul’a gelmiş, Türk gazetecilerine, “Benim ömrüm onun olsaydı, daha yapacak çok güzel şeyleri vardı!” demiştir.

KÂBİL’DEKİ KÂMİL PAŞA

Afganistan’a her meslekten çok kişi gitmiştir. Onlardan biri de büyük dayım, askeri doktor Kâmil Kaptanoğlu’ydu. Kâbil’de “Kâmil Paşa” diye bilinir. Babası altı yaşındayken Kafkasya’dan Rus işgalinden kaçıp Gelibolu’ya gelmiş, oradan Fransa’ya kendi gemileriyle üzüm ihraç etmiştir. Ninemin annesi olan eşi, İstanbul’da bizim evde son nefesini vermiştir.

Türk doktorları Kâbil’de ilk hastaneyi, ilk ilaç laboratuvarını, ilk hamile kadınlar kliniğini kurdular. Çok sayıda veteriner eğittiler. İlk hastane önce tıp fakültesi oldu, sonra Kâbil Üniversitesi. Oradaki “Türk Doktorları Anıtı”nı da gördüm, Hindistan’da Müslüman Türk imparatorluğunu kuran Babür’ün kabrini de. Babür de Afganlı Türk’tür. Ölürken anayurdu Afganistan’da toprağa verilmek istediğini söylemiş. Türk doktorlar eğittiklerine, laboratuvarda yerli ilaç yapmayı öğrettiler. Tüm okullar için kabul edilen resimli ve yerli “Dari” dilinde abece kitabını da oraya giden Türk ressam hazırlamıştı.

Afganistan’la geçmişimiz budur. Böylesine örnek bir ilişkiyi başka türlü bir saplantıya veya yapıya dönüştüremeyiz. Kaldı ki Afganistan da emperyalizmin müdahaleleriyle değişti. Şimdi, kızlar sokağa bile çıkamıyorlar. Babasının dükkânına gitmek isteyen küçük kız, saçlarını kesmek, üstüne erkek çocuk giysileri geçirmek zorunda. Afganistan Mehmetçiğin anlamlı katkı yaptığı bir yer olmayı sürdürüyor mu? Tümümüzün yüreğinin gereğinden fazla yanmış olduğunu da unutmayalım.

PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları