Olaylar Ve Görüşler

Adalar, Yunanistan ve askersizleştirme - Tugay ULUÇEVİK

16 Haziran 2022 Perşembe

Türkiye’nin, 1923 Lozan Antlaşması ve Boğazlar Sözleşmesi ile 1947 Paris Antlaşması’na göre “askersizleştirilmiş” (gayrıaskerî) [demilitarized] statüye bağlanan Ege’deki belirli adaların bu statülerine Yunanistan’ın riayet etmesini istemesinin sağlam tarihî, coğrafî, hukukî, siyasî arka zemini ve temeli vardır.

1913 LONDRA ANTLAŞMASI

Balkan Savaşlarında yenilmiş ve ağır kayıplara uğramış olan Osmanlı Devleti’ne hasımlarımız tarafından dayatılan Londra Antlaşması (30 Mayıs 1913) çerçevesinde dahi Yunanistan’a bırakılan adaların “askersizleştirilmiş” olması zorunluluğu düşünülmüş ve hükme bağlanmıştır.

Avrupa’nın o zamanki “Büyük Devletleri” [i] (Almanya, Avusturya, Rusya, İngiltere, Fransa ve İtalya)  “…Yunanistan’a bırakılan adalar hakkında adaların tahkim edilmeyeceğine veya herhangi bir deniz veya askeri amaçla kullanılmayacağına… ilişkin Yunan hükümeti tarafından kendilerine ve Türkiye'ye tatmin edici garantilerin verilmesi gerektiğini...” bildirmişlerdir (Şubat 1914).

Yani, “Büyük Devletler” daha 1914 yılında Yunanistan’ın kendisine verilen adalar üzerindeki egemenliğini adaları tahkim etmeme ve askerî maksatlarla kullanmama garantisini verme şartına bağlı kılmışlardır.

Yunanistan kendisine “bırakılan adaları tahkim etmemeyi ve askeri amaçlarla kullanmamayı taahhüt” ettiğini “Büyük Devletlere” nota ile bildirmiştir (21 Şubat 1914). 

LOZAN BARIŞ KONFERANSI 

1923 Lozan Barış Konferans'ının zabıtları, Konferans’ta Türkiye’nin karşısında oturan Devletlerin de Türkiye'nin güvenlik mülahazalarına dayanan meşru endişelerinin Yunanistan’a bırakılması öngörülen adaların askersizleştirilmesi yoluyla giderilmesi hususunda genel olarak anlayışlı davrandıkları, bu yönde beyanda bulundukları yine zabıtlardan anlaşılmaktadır.

1923 LOZAN BARIŞ ANTLAŞMASI VE BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ

Lozan Barış Konferansı’nın zabıtlarının ve diğer ilgili kaynakların incelenmesi, Lozan barış Konferansı’nda “askersizleştirme” rejimi bakımından şöyle bir yaklaşım benimsendiğini ortaya koymaktadır:

Osmanlı Devleti’nin kaybettiği Balkan Savaşları sonunda esasen fiilen Yunanistan’ın işgali altında bulunan ve Yunanistan’ın egemenliğine bırakılan adaların “Büyük Devletlerin” 13 Şubat 1914 tarihli kararı esas alınarak askersizleştirilmesi öngörülmüştür.

Doğu Ege Adaları iki gruba ayrılarak konumlarına göre farklı derecede spesifik askersizleştirme tedbirlerine tabi tutulmuşlardır.

Anadolu kıyıları bakımından merkezi konumdaki adalar hakkındaki askersizleştirme tedbirlerine Barış Andlaşması’nda yer verilmiştir.

Çanakkale Boğazı civarındaki Doğu Ege Adalarının askersizleştirilmesine ilişkin hükümler Barış Andlaşması ile aynı günde imzalanan Boğazlar Sözleşmesi’nde yer almıştır.

Barış Andlaşması’nın 23’üncü maddesinde “Sözleşme’nin Yüksek Âkit Taraflar bakımından sanki Andlaşma’nın içindeymiş gibi, aynı güç ve değerde olduğu” vurgulanmıştır.

Lozan Barış Andlaşması’nın 12’nci Maddesi:

Lozan Barış Andlaşması’nın 12’nci maddesinde Ege’deki adaların aidiyeti ve aynı zamanda askersizleştirilmiş statüsü hükme bağlanmıştır. Hüküm şöyledir:  

“İmroz ve Bozcaada ile Tavşan adalarının dışında doğu Akdeniz adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adaları üzerinde Yunan egemenliğine dair… Londra Konferansında kabul edilip 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan Hükümetine tebliğ edilen karar… doğrulanmıştır.”

Görüleceği üzere, Yunanistan’dan kendisine verilen “adalarda tahkimat yapmamasını ve bu adaları askerî amaçlarla kullanmamayı taahhüt etmesini” isteyen ve Yunanistan Hükûmeti’nin de 21 Şubat 1914 tarihli Nota ile kabul etmiş olduğu karar doğrulanmıştır. Böylece, Yunanistan’ın anılan Nota ile verdiği “askersizleştirme” taahhüdü, hukukî bakımdan Lozan Barış Andlaşması’nın 12. maddesinde sayılan adalar üzerinde egemenliğinin bir şartı haline gelmiştir.

ÖNEMLİ KARAR

Lozan Barış Andlaşması’nın 13’üncü maddesinde de 12. maddede Yunanistan’ın egemenliği altına konulan bütün adalar için geçerli olan genel “askersizleştirme” tedbirlerine ilâve olarak, Ege’de Anadolu kıyılarına çok yakın olan ve tam merkezinde yer alan Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında Yunanistan’ın uygulaması gereken askersizleştirme tedbirler üç kalem halinde sıralanmıştır. Bu tedbirler şunlardır:

Birincisi, anılan dört adada hiçbir deniz üssünün kurulmaması, istihkâm yapılmaması;

İkincisi, Yunan askerî uçaklarının Anadolu kıyısı toprakları üzerinde uçmalarının yasaklanması; buna karşılık olarak, Türk askerî uçaklarının da bu adalar üzerinde uçmamaları;

Üçüncüsü, zikredilen adalarda, Yunan askerî kuvvetlerinin, askerlik hizmetine çağrılmış ve bulundukları yerde eğitilebilecek normal asker sayısından fazla olmaması; jandarma ve polis kuvvetlerinin de bütün Yunan ülkesindeki jandarma ve polis kuvvetlerine orantılı bir sayıda kalması.

13’üncü maddenin ilk cümlesi “barışın sürekli olmasını sağlamak amacıyla, Yunan Hükûmeti Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında, aşağıdaki yasaklara uymayı taahhüt eder” şeklindedir. 

Bu hüküm önemlidir.

Bir kere, öngörülen askersizleştirme tedbirlerine uyulmasının “barışın devamlılığı” bakımından öneminin altı çizilmiş olmaktadır.  

İkicisi, Yunan Hükûmeti’ne bir uyarı mahiyetindedir. Yunan hükûmetinin üstlendiği yükümlülükleri yerine getirmemesinden ve sonucunda barışın bozulmasından sorumlu tutulacağına işaret edilmektedir.

LOZAN BOĞAZLAR SÖZLEŞMESİ’NDE ASKERSİZLEŞTİRME

Sözleşme’nin 4’üncü maddesinde, diğer hususlar meyanında, Ege Denizi’nde Semadirek, Limni, İmroz/Gökçeada, Bozcaada ve Tavşan Adaları’nın askersizleştirilmesi [demilitarisation] öngörülmüştür.

6’ncı maddede, askersizleştirilmiş mıntıkalarda [zones] ve adalarda başlıca şu kısıtlamalar, yasaklar hükme bağlanmıştır: 

İstihkâm, yerleşik topçu düzenlemeleri, savaş denizaltıları, askeri hava tertipleri ve deniz üsleri bulunmaması;

Askersizleştirilmiş mıntıka ve adalarda asayişle görevli polis ve jandarma kuvvetleri dışında silâhlı kuvvet konuşlandırılmaması; asayiş kuvvetlerine top verilmemesi, sadece tabanca, kılıç, tüfek ve her yüz kişiye 4 Lewis makinalı tüfek tahsis edilmesi.

9’uncu maddede, Türkiye’nin veya Yunanistan’ın bir savaş vukuunda savaşan taraf haklarını kullanarak, Sözleşmenin askersizleştirmeye ilişkin herhangi bir hükmünü tadil edebilecekleri; bununla beraber barışın tesis edilmesiyle birlikte Sözleşmede öngörülen askersizleştirme rejimini yeniden tesis etmekle yükümlü bulundukları hükme bağlanmıştır. 

Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nde öngörülen askersizleştirme tedbirlerinde Türkiye’nin askerî güveliğinin de göz önünde tutulduğunu gösteren bir hüküm vardır. 

Şöyle ki: 18’inci Madde’de “Boğazların ve bitişik bölgelerinin askersizleştirilmesi tedbirlerinin Türkiye’nin askerî güvenliğini gereksiz yere tehlikeye düşürmemesinin temin edilmesinin arzu edildiği” vurgulanmıştır.

1936 MONTRÖ [MONTREUX] SÖZLEŞMESİ’NİN ETKİSİ

Montrö Sözleşmesi, doğrudan doğruya, Türkiye’nin Egemenlik haklarında Boğazlar ve Marmara Denizi bakımından mevcut olan bazı kısıtlamaların kaldırılmasını ve bu bölgelerde Türkiye’nin kendi millî savunması alanında ihtiyaç duyduğu güvenlik tedbirlerini, Boğazlardan özellikle ticarî gemilerin serbest geçiş hakkına zarar vermeden, hür biçimde alabilmesini sağlamayı amaçlamıştır. 

Limni ve Semadirek adalarının tabi olduğu askersizleştirme rejiminin hukukî bakımdan zayıflamasına veya ortadan kalkmasına yol açan bir sonuç doğurmamıştır.   

1947 PARİS BARIŞ ANDLAŞMASI’NDA ASKERSİZLEŞTİRME

İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda galip devletlerle İtalya arasında 10 Şubat 1947’de Paris’te Barış Andlaşması imzalanma ile Lozan’da İtalya’nın egemenliği altına giren Oniki Ada, Paris Andlaşması ile Yunanistan’a devretmiştir. 

Adaların isimleri:

Astipalya [Astropalia], Rodos [Rhodes], Herke [Kharki] Kerpe [Scarpanto], Çoban [Casso], İlyaki [Tilos], İncirli [Nisyros], Kelemez [Kalymnos[, İleryoz [Leros], Batnoz [Patmos], İlipsi [Lipso], Sömbeki [Symi], İstanköy [Kos] ve Meis  [Castellorizo] ve bunlara bitişik adacıklar.

Maddenin 2’nci fıkrasında “Bu adalar askerden arındırılacak ve askerden arındırılmış olarak kalacaktır” hükmü yer almıştır. 

Andlaşma’nın XIII. Ekinde (D) “Askersizleştirme” [Demilitarisation] şöyle tarif edilmiştir:

“İşbu Antlaşmanın amacı bakımından, ‘askersizleştirme’ ve ‘askersizleştirilmiş’ terimleri ile kastedilen, ilgili topraklarda ve karasularında, tüm deniz, askeri ve askeri hava tesislerinin, tahkimatın ve bunların silâhlarının, yapay askeri, deniz ve hava engellerinin; askeri, deniz ve askeri hava birimlerinin üslenmesinin veya kalıcı veya geçici olarak yerleştirilmesinin; herhangi bir biçimde askeri eğitim ve savaş malzemesi üretiminin yasaklamasıdır.  Bu, dahili karakterdeki görevleri yerine getirmekle sınırlı ve tek kişi tarafından taşınabilen ve kullanılabilen silâhlarla donatılmış iç güvenlik personelini ve bu personelin gerekli askeri eğitimini yasaklamaz.”

1947 Andlaşması’nın 14’üncü maddesi toprak devri ve egemenliğin aidiyetiyle ilgilidir. Bu madde içinde egemenliği devredilen adaların “hukukî statüsünün” (askersizleştirme) de belirlenmiş olması, Yunanistan’ın Oniki Ada üzerindeki egemenliğini, adaların askersizleştirilmiş statüsüne riayet etmesi şartına bağlı hale getirmiştir. 

Andlaşma’da askersizleştirilmiş statünün hakkında emredici bir dil kullanılmıştır. İngilizce “shall be” ve “shall remain” sözcükleri, hükmü emredici kılmaktadır.

SONUÇ

Yunanistan, 1993’te Uluslararası Adalet Divanının zorunlu yargı yetkisini kabul ederken, “ulusal güvenlik çıkarları” ile ilgili askeri önlemlerden kaynaklı hususlara ilişkin olarak Divanın zorunlu yargı yetkisine çekince koymuştur. Yunanistan bu şekilde adaların askersizleştirilmiş statüsüne ilişkin bir tartışmanın Uluslararası Adalet Divanı’na gitmesini engellemeyi amaçlamıştır. 

Yukarıda da vurguladığımız üzere, Lozan Barış Antlaşması’nın 13’üncü maddesinin ilk cümlesi ile “barışın sürekli olmasını sağlamak amacıyla, Yunan Hükûmeti Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya adalarında, aşağıdaki yasaklara uymayı taahhüt eder” hükmü vazedilmiştir.

1947 Paris Antlaşması’nın 14. maddesinin 2’nci fıkrasında da “bu adalar askerden arındırılacak ve askerden arındırılmış olarak kalacaktır” hükmü yer almıştır. 

Bu hükümler, mezkûr antlaşmaların Yunanistan’ın egemenliği altındaki bahse konu adaların “askersizleştirilmiş” (gayrıaskerî) statülerini Ege’de barışın devamının aslî unsuru olarak tayin etmiş olduğuna delâlet etmektedir. Yunanistan “askersizleştirilmiş” statüyü ihlâl ve bunun kendisi için bir hak olduğunu da iddia etmekle Türkiye’nin millî güvenliğini ve aynı zamanda Ege’de barışı açıkça tehlikeye düşüren bir durum yaratmış olmaktadır. 

Bu da hiç şüphe yoktur ki, uluslararası barış ve güvenliği korumakla ve barışı tehdit eden ve tehlikeye düşüren durumlara müdahale etmekle yükümlü bulunan BM Güvenlik Konseyi’nin harekete geçmesini gerektirecek ağırlıkta bir durumdur.

TUGAY ULUÇEVİK

BÜYÜKELÇİ (E)


[i] “Büyük Devletler” deyimi siyasî tarihte ve diplomasi tarihinde o dönemde kullanılan bir deyimdir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları