Olaylar Ve Görüşler

Abdülhamit çaresiz miydi? - Dr. Abdullah KEHALE

15 Haziran 2022 Çarşamba

Son günlerde II. Abdülhamit’le ilgili tartışmalar alevlendi. Abdülhamit zamanında toprak kaybı olmadığına dair söylemler gündem yarattı. Onun dönemindeki toprak kayıpları tarih kitaplarından kolayca bulunup okunabilir. O konuya girmeyelim. Çünkü, çok dile getirilmeyen ekonomik kayıplar, en az kaybedilen topraklar kadar önemlidir. 1854’te Sultan Abdülaziz döneminde patlak veren Kırım Savaşı, ekonomik olarak ağır kayıpların yaşanmasına, sonuçta ödenmesi büyük zorluklar yaratacak dış borçların alınmasına neden olmuştu. 

ÖZENLİ SEÇİM

1875’e gelindiğinde, bütçe geliri 25 milyon lira olduğu halde, ödenmesi gereken dış borç taksidi 12 milyon lira,  dalgalı dış borç tutarı 17 milyon liraydı. Osmanlı İmparatorluğu’nun 1875 gelirleri o yıl ödenecek dış borçlara yetmemişti. 6 Ekim 1875’te yayımlanan bir genelgeyle iflas durumu resmen açıklanmış, yabancı elçilere duyurulmuştu.

1876’da tahta çıkan II. Abdülhamit, 5.5 yıl boyunca, dış borçların ödenmesi için sonuç getiren hiçbir eylemde bulunamamış, 1881’de “Muharrem Kararnamesi” adıyla imzalanan bir kararnameyi imzalamak zorunda kalmıştı. Kararnamede yer alan ve  Düyunu Umumiye İdaresi (Genel Borçlar İdaresi) olarak bilinen “Düyunu Umumiyei Osmaniye Varidatı Muhassa İdaresi” kurulmuştu. Bu idare, Osmanlı Maliye Bakanlığı’ndan daha güçlüydü. Maliye Bakanlığı’nda 5 bin memur çalışıyorken burada 8 bin memur görevliydi. Bu memurların maaşları da Osmanlı maliyesince ödeniyordu. Bu idarenin binası, Cağaloğlu’nda bugünkü İstanbul Erkek Lisesi binasıdır. Yer, saygınlık açısından özellikle seçilmiştir. Konumu, o dönem Osmanlı Meclisi’nin toplandığı, şimdi İstanbul Valiliği olan yapıya tepeden bakmaktadır. 

YAKICI PARADOKS

Siyasette saygınlık çok önemlidir. Bir örnekle açıklamak gerekirse; II. Dünya Savaşı’nı sonlandıran konferanslardan biri olan Potsdam Konferansı’nın yapılacağı salona girerken kimin önce gireceği konusunda anlaşamayan ve “büyük üçlü” diye adlandırılan Churchill, Truman ve Stalin’in ödün vermez tutumu karşısında, toplantı ertelenmiş, salonda iki kapı daha açılmış, üç lider salona aynı anda girmişlerdi.

Genel Borçlar İdaresi’nin yönetim kurulu, dış borçlara karşılık gösterilen devlet gelirlerini yönetmek ve toplamak görevini üstlenmişti. Bu gelirlerin neler olduğu konusunu da örneklerle açıklayalım: Gelir vergisi geliri, damga vergisi gelirleri, tuz tekeli geliri, alkollü içki gelirleri, bazı vilayetlerin gümrük vergileri gelirleri, bazı illerin aşarları, Ergani bakır madenleri gelirleri, Anadolu ağnamı (Hayvanlar Vergisi) ve daha birçok devlet geliri.

Ancak el konulan bu gelirlerin büyük bölümü borçlara ayrılıyor, küçük kısmı da Osmanlı maliyesine kalıyordu. Sonuçta, Anadolu Kurtuluş Savaşı’na hazırlanırken savaşın finansmanında kullanılacak gelirlerin büyük kısmı, Düyunu Umumiye’nin elinde bulunuyordu. Yani savaşılacak ülkeler, Osmanlı’nın gelir kaynaklarına el koyan ülkelerdi.

Kısacası, “Abdülhamit içinde bulunduğu bu zor durumda başka ne yapabilirdi” sorusunun yanıtı, çok daha zor koşullarda yapılan Milli Mücadele’yi zaferle sonuçlandıran Atatürk ve silah arkadaşları tarafından verilmiştir.

DR. ABDULLAH KEHALE

ÖĞRETİM ÜYESİ / TARİHÇİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları