Olaylar Ve Görüşler

24 Ocak kararları ve neoliberalizm - Kutlu ACUN

25 Ocak 2024 Perşembe

Turgut Özal önderliğinde hazırlanan ve 24 Ocak 1980’de kamuoyuna duyurulan 24 Ocak ekonomik istikrar kararları, Türkiye’nin gelecek yıllardaki ekonomik deneyiminin altyapısını oluşturması anlamında önemli bir mihenk taşı olmuştur. 24 Ocak kararlarıyla devletin ekonomi içindeki varlığının azaltılması, dış ticaretin serbestleşmesi, sübvansiyonların kaldırılması ve yabancı sermaye girişinin kolaylaşması yönünde adımlar atılmış, Türkiye’de neoliberal ekonomi politikaları de facto uygulamaya konulmuştur. Bu uygulamalar da ekonomi alanıyla sınırlı kalmayan, Türkiye’nin siyasal/sosyal yapısını belirleyici nitelikte olan sonuçları beraberinde getirmiştir. Kararların kazanan sınıflarının oluşturduğu ittifak ise aradan geçen 44 yılın ardından hâlâ devlet üzerindeki hegemonyasını korumaktadır.

ÖZELLEŞTİRMELERE DİRENİŞ

Kararların alınması ve uygulanması 12 Eylül’ün getirdiği olanaklar ve ortam ile mümkün olsa da neoliberalleşmenin özelleştirme safhası özellikle 90’lı yıllarda güçlü direnişle karşı karşıya kalmıştır. Bu yıllarda kararların kaybeden tarafları özelleştirmelere örgütlü direnç göstermiş, bu örgütlülük ile enflasyonist ortamda reel ücret artışları dahi sağlanmıştır. Bu engel, 2002 yılında sermaye/iktidar işbirliğinin tek başına iktidara gelmesiyle ve yabancı para girişlerinin yapay bir iyileşme ortamı yaratmasıyla aşılmıştır. AKP hükümetlerinde özelleştirme safhası tamamlanmış ve işçi sınıfı sınıfsal niteliğini tam manasıyla yitirerek etkisini yitirmiştir. Bunu, kararların alındığı yıl olan 1980’de yaklaşık yüzde 40 olan sendikalaşma oranının 2023 yılında yüzde 14.7 olarak gerçekleşmesine bakarak görebiliyoruz. Sonuçlarını ise ekonomik krizinin yükünün geniş halk kesimlerine, yani orta ve alt sınıflara rahatlıkla ödetilmesiyle yaşıyoruz. Ne yazık ki buna direnç gösterecek mekanizmalar artık işlevsiz durumdalar. 

KÜRESEL KUZEY-KÜRESEL GÜNEY

Türkiye’ye gelişini 24 Ocak kararlarının bir sonucu olarak okuduğumuz neoliberalizm, sosyolog Şefika Kumral’ın da tespit ettiği üzere Türkiye’de seçilmiş refah devleti politikalarıyla birlikte uygulanıyor. Bu kapitalizmin Küresel Kuzey ve Küresel Güney ülkeleri arasında gelişiminin birbirinden farklı olmasından kaynaklanıyor. Bir çevre ülke olarak Türkiye’de neoliberalleşme sürecinde yeni alt ve orta sınıflar ortaya çıktı. AKP de finansallaşma ile doruk noktasına ulaşan neoliberalleşme sürecinden yararlanan grupları bir araya getirmekte ve bu bloku korumakta başarılı oldu. Bu blokta alt sınıflar yardımlar ve seçilmiş sübvansiyonlar formunda kendini gösteren sosyal devlet uygulamaları aracılığıyla yer edinirken üst sınıflar hem sürecin doğal kazananları olarak hem de lehlerine işleyen maliye politikaları aracılığıyla yer ediniyor. 2013 sonrası belirgin bir şekilde açığa çıkan yapısal kriz sonrasında kendini korumak için iyice otoriterleşen iktidar, Türkiye’de 1980 sonrası oluşan ve Türk-İslam sentezi üzerine kurulan siyaset merkezini daha da radikal bir noktaya taşıdı. Artık, bu merkezde yer almayan muhalefetin parazitleştirildiği, vatandaşların ise var olabilmesinin bu sentezin kabulü koşuluna bağlandığı bir noktadayız.

SİYASET VE İDEOLOJİ

Üretim ilişkilerinin salt bir piyasa modeline teslim edilmesiyle, Türkiye’de siyaset ve toplum da genel anlamıyla bu piyasa modelinin bir ürünü olacak şekilde dönüştü. Pratik siyasetten sosyal ilişkilere kadar her alanda normatif değerlerden olabildiğine arınmış, hesaplama ve çıkar mantığının diğer her türlü mantığı işgal etmesine şahitlik ediyoruz. Böyle bir ortamda siyaset de normal olarak ideolojik yörüngede değil, hem iktidar hem muhalefet için pazarlıklar ve ittifaklar yörüngesinde ilerliyor. Bunlar birlikte var olamayacak iki ayrı uç değilseler de 24 Ocak kararlarıyla temeli atılan neoliberalizm, Türkiye’de siyasetin de içini boşalttı. 

KUTLU ACUN

SİYASET BİLİMCİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları