Müjdat Gezen

Unutulmayacaklar

21 Kasım 2022 Pazartesi

Her gün bir kez ister istemez Uğur Mumcu’yu anarım. Çünkü okuldaki öğrenci lokalinin ismi “Uğur Mumcu Öğrenci Lokali”dir. Bekir Coşkun da Bakırköy’deki okulumun yazarlık bölümü hocalarındandı. Ama bir türlü kısmet olmadı o işi yapmak çünkü bina ahşap diye izin vermediler. O da hocalık için gelemedi. İkisini de anıyorum sık sık. Uğur’la Ayvalık’ta, Ankara’da, İstanbul’da buluşurduk. Olağanüstü bir adamdı. Herkesin o kadar cesaretli olması beklenemez ama o bu cesareti herkesi cesaretlendirmek için gösterirdi. Çünkü zaten içten gelen bir cesurdu o. Bekir de öyle. Bu adamlar toplumun mutluluğu için yaratılmışlar. Varları yokları şu toplumun güzel insanlarına yararlı olabilmek. Ne güzel insanlardı. Onların ardından böyle -di’li geçmişle konuşmak bana çok ağır geliyor. Çok değerliydiler. Gittiler ama buradalar. Pek çok yerde Uğur Mumcu adı yaşıyor. Şimdi de Bekir Coşkun öyle olacak. İzmir’de heykeli dikiliyor. İstanbul Büyük Şehir Belediyesi bir parka adını verecek. Cunda’da kültür merkezinin adı olacak. Bunlar birkaçı sadece. Bekir her yerde hep anılacak ve hep yaşayacak. İkisi de bir daha kolay gelmez bir topluma.  

HİTLER

Hitler daha ölümcül silahları araştırıyordu. Amerika atom bombası ile aynı anda yüz binleri öldürmeyi başarabildi. Çok övündü bununla. Oysa insan yaşatmak için var olmalı. Barış gibisi olabilir mi? İnsanın insanı öldürmesi, hayvanı öldürmesi nasıl izah edilebilir? Yaşadığım sürece bu sorulara yanıt bulamayacağımı biliyorum. Tıp adamları incelesinler, ben boyumu aşmayayım. Ama insanın insanı öldürmesi bence psikolojik bir sorundur. Bunun aksini düşünemiyorum bile. Bundan geçtim, devlet insanı öldürüyor. Bu nasıl izah edilir? Hâlâ bizim ülkemizde bile idamı savunanlar var. İnsan delirir ve bir insanı öldürebilir diyelim. Peki, devlet delirir mi?

ESKİŞEHİR

Eskişehir’i yeni şehir yapan canım ağabeyim Yılmaz Büyükerşen’in çağrısı üzerine eşimle birlikte Eskişehir’deki gençlerle söyleşi yapmaya gittik. Leyla’nın tek sorusu şu oldu: “Bu şehirde hiç mi kötü bir yer yok?” Her yer sanat, her yer güzellik, her yer yeşillik ve her yer çiçek kokuyor: Bu nedenle iktidar, Eskişehir gibi, İstanbul gibi, İzmir gibi, Adana gibi belediyelerini kaybetmiş büyükşehirlere inanılmaz baskılar yapıyor. Ama ne demişler, korkunun ecele faydası yok. 

‘KEŞKE DURSAYDI ZAMAN’ 

Mahallemizin çocuğu Ayhan Gültaş, “Keşke Dursaydı Zaman Sur İçi İstanbul’da” adlı yeni kitabını yazdı. İlk kitabını okuduğumda: “Ayhan yazmaya devam et” demiştim. “Keşke dursaydı zaman” diyor, sevgili Ayhan. O zaman sen 7, 8 yaşlarında, ben de 18 yaşımda olacaktım. Dede, 18 yaşına basan torununa bir armağan vermiş. Torunu: “Dedeciğim sen de 18 yaşında olsaydın ne isterdin?” demiş. Dedenin yanıtı kısa: “Başka hiçbir şey istemezdim”.

TERAMİN

Bilenleriniz vardır. Bir elektronik çalgı bu. 1919 yılında bir Rus bilim adamı bunu icat etmiş. İnsan vücudunun frekansı ile çalışıyor. Çok ilginç sesi var. Gelgelelim ben klasik müzik aleti hastasıyım. Mesela bir arp, bir keman, bir kanun, bir piyano beni içlendiren sesleri çıkartır. Bu alet öyle değil. Mekanik ses veriyor. Belki o nedenle dünyada çok tanınamadı. Müzik enstrümanı insanı biraz duygulandırmalı. Bir klarnetten çıkan saba makamında bir taksim alır insanı götürür ta duyguların doruğuna. Bir tambur sesi içine atar adamı, kendi içine, kendisinin içine. Bir ney Mevlana’ya selam vermemizi önerir sanki. Bir bağlama, bir duduk hiç bilmediğim bir köyün yamacına oturtuverir yüreğimi. Yaylı tamburdan hiç söz etme daha iyi. Ercüment Batanay çaldığı zaman tamburla birlikte ben de ağlardım. Bestelerini bana verdi, imzalı bir evrakla. Ara ara dinlerim kendi tamburundan. İçim cız ediverir. Çalgı var ya çalgı. O kadar güzel bir şey ki. Hep söylerim, bir çalgıyı iyi çalmayı çok isterdim. 

EKSELANS

Talat Sait Halman bizim UNICEF Türkiye sorumlusu idi. Birlikte pek çok baloda bulunduk. Bir keresinde Ankara’dayız. Baloda yardım parası toplanacak. Kapıdan girdim. Başkan Halman beni karşıladı ve “Hoş geldiniz ekselans” dedi: Gülümsedim. Şaka yapıyor. “Şaka değil, bizde iyi niyet elçilerine böyle hitap edilir” dedi. Ekselans. Hem hoşuma hem tuhafıma gitti. Sonra bir gün yurtdışında hangi nedenle ise birine UNICEF kartımı gösterdim. O da iyi niyet elçisi imiş. Bana “Ekselans çok mutlu oldum” dedi. O zaman anladım ki ben bir ekselansım. İyi bir şey mi, kötü bir şey mi, yoksa büyüklerimizin dediği gibi monşerlik mi, pek anlayamadım. Ama o monşerler yıllarca bizim yüz akımız oldular Batı’da, bunların yolladıkları yüz karası. Hemen söyleyeyim, tümünü kastetmiyorum. Anlayan kimleri kastettiğimi de anlıyor zaten. Sicilinde rüşvet veya başka şeyler olanları büyükelçi yaptılar ya. İşte onları yâd ediyorum. Neyse, netice olarak size bu satırları yazan bir ekselans. Ama yine de siz bana sadece adımla seslenirseniz, önüne “hocam” lafını da koymazsanız mutlu olurum. Çünkü ben eski mahalle çocuğu Müjdat olarak kalmak istiyorum. Bu benim çok hoşuma gidiyor. 

İLK OYUM ERDOĞAN’A

Canım kardeşim Erdoğan, İzmir’de amatör bir takımın başkanlığına adaylığını koymuş. Mutlu oldum. 18 yaş ortalamasında genç bir takım. Hepsi oylarını kullanacak. Alican adlı genç: “İlk oyum Erdoğan’a” demiş. Haydi hayırlısı. 

HALK

Halkın büyük bir bölümü iktidarın kodlarını çözdü: 

-Yalan.

-Dolan. 

-Hile.

-Rüşvet. 

-Sözünde durmama ve diğer yüz şey.

Seçimlerde hiç umudu yok bu iktidarın. 

BREZİLYA NEFES ALDI

İktidardaki diktatör: “Beni ancak bu koltuktan Tanrı alır” demişti. Halk aldı. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Süalp Tansan 18 Kasım 2024
Baylan günleri 11 Kasım 2024
Açık açık söyle 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları