Müjdat Gezen

Savaş

16 Ocak 2023 Pazartesi

Bu sayfalarda Savaş’ı (Dinçel) anacağım. Başımızdan geçen tuhaf olaylardan kısaca söz edeceğim. MSM’de tiyatro bölüm başkanı. Bir gün, benden sonra dersi var. “Senin dersine girebilir miyim, biraz dinleyeyim?” dedi. O gün “tip” ile “karakter” arasındaki farkları anlatıyoruz. Söz Moliere’in Cimri oyunundaki kahramanı Harpagon’a geldi. Ben sordum: “Harpagon tip midir, karakter midir” diye. Bir kısım öğrenci “Tiptir çünkü üçüncü boyutu, yani psikolojik içeriği tam işlenmemiştir” dedi. Bir kısmı “Karakterdir, çünkü komedi olsa bile yazar tipten öte götürmüştür Harpagon’u” dedi. “Tiptir-karakterdir” diye tartışırken Savaş, “Ben söyleyebilir miyim” dedi. “Söyle” dedim. “Karaktersizdir” dedi. Çocuklar Savaş’ı çok severdi. Gülüştük durduk. Öyle ya. Cimri bir herif karaktersiz olabilir. 

Benden sonra dersi başlıyor Savaş’ın. Giriyor derse. Ders bitiminde Oğuz Aral’ın mim dersi var. Çocukların bir kısmı delikanlı. Tayt giymek istemiyorlar. Popoya çok yapışıyor, ön tarafta falsolu görüntüler ortaya çıkıyor gerekçesi ile o dersten kaçmaya başlıyorlar. Savaş bunu anlamış. Bizim okula yakın bir yerde bilardo salonu var. Üç öğrenci dersten kırıp oraya gidiyor. Bir bakıyorlar Savaş Hoca oturuyor. “Ben de sizi bekliyordum, hoş geldiniz” diyor. “Hocam tayt bize uymaz.” “Tamam tamam hadi bilardo oynayalım” diyor Savaş. Çocuklar birbirlerine bakıyorlar. Savaş Dinçel bilardo bilir mi yahu? Neyse, üçünü de sıraya diziyor bizimki. Çünkü daha önce bir kere de Semih Saygıner’i (dünya bilardo şampiyonumuz) yenmiş. Hep derdi ki: “Semih bana numaradan yenildi”. Bir gün Savaş MSM’de derse girdi. Kahvesinden bir yudum almış. Cigarasından bir nefes çekmiş.  Durmuş. Öğrenciler hayranı. Ağzının içine bakıyorlar ne diyecek diye. Bir fırt daha almış kahvesinden ve “Teneffüs” demiş. Ders yapmadı. Odama geldi. “Moruk, ben çıktım” dedi. “Neden çıktın?” dedim. “Okuldan, şuradan, buradan hayattan.” “İstediğin zaman gelirsin Savaş ya da hiç gelmezsin, canını sıkma” dedim. Tatsızdı, sağlığı bozuktu. Hiçbir şey yapmak istemiyordu. Hayat onu yormuştu. 

Çocuk cama yaslanmış yağan yağmuru seyrediyordu. Saçları sarı ve lüle lüle idi. Birden şimşek çaktı. Çocuk annesine koştu. Korkan küçük çocuklar ilk annesine koşar. Annesi “Korkma” dedi. Sarıya çalan saçlarını okşadı. O saçlar artık kırlaşmıştı ve yorgundular. Bıyıklarında cigara sarısı hâkimdi. Göz altları hafiften şişti ve bezgin bakıyordu. Hastalıkla boğuşmak kolay değildi. 

Hele doktor, onun en iyi iki yakını olan içki ve sigarayı tamamen yasaklayınca ne tadı kalmıştı ne tuzu. “Ben çıktım” dedi.


‘ABİDİK GUBİDİK’

Öztürk Serengil “Yeşilçam”ın büyük komedyenlerindendi. Her ne kadar seslendirmesini, tiyatro ustası ve dublaj sanatçısı Mücap Ofluoğlu yaptıysa da Öztürk Abi ile örtüşürdü. Mücap Abi dublajını yaparken tuluat da yapardı. O zamanlar icat ettiği sözler bana sevgili Nebati’nin sözlerini hatırlattı: “abidik gubidik- hötöröf-hapatana püf-antini kukas” gibi acayip sözleri insanları güldürürdü. Tıpkı Nebati Bey gibi. 

Öztürk Serengil’e de Mücap Ofluoğlu’na da rahmet diliyorum.   


SIÇRAMALAR

Öyle yapıyorum. Sıçrıyorum o hikâyeden bu hikâyeye. Tümü hayatın içinde öğrendiklerimden. Sıçrıyorum. Ama temkinliyim. Sıçrarken kötü bir şey olmamalı. Sıçramakla ilgili. Bir harfi yanlış bassam, hah şimdi sıçradın işte, deyiverirler. Dikkatliyim. Ama gerçekten güzel oluyor. Hiçbir yazdığımı beğenmeyen ben, bunları beğenmeye başladım. Ödül bile alabilirim deneme dalında. İyi gittiğini söyleyenler var ama ben dedikodulara inanmam. Bu gibi kısa kısa yazma konusunun uzmanı Yılmaz Özdil’dir. Doğrusu çok emek verir yazdıklarına. Durup dururken hiçbir şey olmuyor. Yazdıklarını bu kadar geniş kitlelere okutabilmek maharet ister. Onda bu var. Bir proje peşindeyiz. O yazacak, ben yazacağım ve birlikte iki kişilik oyun olarak sahnede oynayacağız. Kendisinin teklifidir ve benim can attığım bir meseledir. Yılmaz, caymak yok...


TELEVİZYON ÇOCUĞU

Siyah beyaz televizyon zamanı. Ne diziler gelirdi Amerika’dan. İnsanlar eve kapanır, o gece o bölümü izlemek için çıkmazlardı. Tıpkı Uğur’un programlarında olduğu gibi. Uğur, “Soğukoluk” diye bir haber programı yapmıştı. Sokaklarda insan kalmamıştı. Tek kanaldı TRT o zaman ve çok izlenirdi. O yabancı filmlerden esinlendik. Oturduk Aram Gülyüz ile senaryo yazdık. “Televizyon Çocuğu” isim babası ben, Aram ve Muammer Karaca. Ben o aralar televizyonda oldukça popülerim. Muammer Karaca’nın evinde film çekiyoruz. Beni gördü: “Ooo televizyon çocuğu ne haber?” dedi. Biz de oturduk, daha önce dünyanın en büyük komedyeni Danny Kaye’in bir filminden esinlenip o filmi yaptık. Adile Naşit annem, Gazanfer Özcan babam, yönetmen Aram Gülyüz. İyi çalışmıştı film. Hâlâ çok severim o filmimi. Ama kanallar oynatmazlar. Biz sakıncalıyız ya. Bir gün oynatacaklar. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Fiyaskom 16 Eylül 2024
‘Halkalar’ 9 Eylül 2024
Irkçılık ve... 2 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları