Müjdat Gezen

Pazarcılar

16 Ekim 2023 Pazartesi

Semt pazarlarını çok severim. Bizim Fatih’te “Çarşamba Pazarı” vardır. Pazarcıların fantezileri müthiştir. Bir iç çamaşırı, sutyen satan pazarcının “İkizlere takke ikizlere takke” diye satış yaptığını unutamam. Hem esprili hem incitmeden satıyordu malını. Geçenlerde TV haberlerinde izledim. Bir pazar yerinde manav acı biber satıyor. “Hayat kadar acı” diye bağırdı... Halkın mizahı bu işte. Ama ister istemez eski pazar yerleri ile günümüzü karşılaştırınca durumun ne kadar acı olduğu gerçeğini de görmüş oldum. O devrin pazarcısı iyimserdi...

***

Atatürk diyor ki: 

“Hiçbir ulus yoktur ki ahlak temellerine dayanmadan yükselsin.”

Eyvah... Ne yapacağız şimdi?

***

BU ŞEHİR

İnsanı mahveder bu şehir. Sakın yanlış anlamayın, trafikten, kalabalıktan söz etmeyeceğim. İstanbul’un güzelliğinden dem vuracağım. İnsanı mahveder bu şehri İstanbul. Bu deyim İstanbul şehri anlamında sanılır. Öyle değildir. “Meşhur İstanbul” demektir. İki sözcük aynı kökenden gelir ama mesela “komik-i şehir” dendiğinde, şehrin en komik adamı anlamı çıkmaz, meşhur komik demektir çünkü. İyi bakılırsa şehirle meşhur birbirinden türemedir. Yani küçük bir yer çok tanınmaz. Ama İstanbul gibi koca bir kent artık öyle meşhur olmuştur ki ona şehir denir. Napolyon durup dururken onu dünyanın başkenti ilan etmemiş. Hangi semtini öveyim ki öteki alınmasın? “Sade, bir semtini sevmek bile bir ömre değer” demişti ya Yahya Kemal. Bilinir ama tekrarlayayım. Yahya Kemal’e sormuşlar Ankara’da: “Üstat, Ankara’nın en çok neyini seversiniz?” diye. “İstanbul’a dönüşünü” demiş. Herkesin içerisinden bir parça koparan bir şehir işte. Mahveder adamı, dedik ya. Adına en çok şarkı yapılmış şehir bu (yabancı şarkılar dahil). Ne zaman doğduğum semte gitsem, mutlaka Fatih Sultan Mehmet’in kabrine uğrarım ve ona dua ederim. “İyi ki bu güzel şehri bize armağan ettin. Nurlar içinde yat” diye. 

HABERLER

İzliyor musunuz? Ben izlemiyorum artık. Akşam bir ara ana habere bakıyorum o kadar. Gazeteler için de aynı şeyi söyleyebilirim. Üç dört gazeteyi okuyorum ama okumazsam daha iyi. Böylesine göz göre göre taraflı yayın, basın yayın tarihinde hiç görülmedi. Ben son 70 yıldan söz edebilirim. Benden öncesini tam bilemem. Menderes zamanı da buna benzer şeyler görmüştük ama bu dönem çok farklı. Resmen satılan TV kanalları ve gazeteler tek yanlı haberleri gözümün içine baka baka veriyorlar. Eskiden beri söylenen bir söz vardır: “Alma, izleme.” Ben de öyle yapıyorum zaten. Ama kanaldan kanala dolaşırken gözünüze o seviyesizlik takılıyor ya, işte o zaman insan kötü oluyor. Gerçekten ayıp.

Adam gümrükten geçiyor. Gümrükçü: “Bavulunuzu açın lütfen” demiş. Adam açmış. Silme yüzlerce kol saati. “Bu ne?” demiş gümrük memuru. “Tavuk yemi” diye yanıtlamış bizimki. “Tavuklar kol saati yer mi?” “Valla ben önlerine koyuyorum, ister yerler ister yemezler.” Aynı fikirdeyim efendim. Yersek. 

İYİ-KÖTÜ

Eski Amerikan filmlerinde mutlaka vardır. İyi adam, kötü adam. Bizim sinemamızın da ünlü kötü adamları vardı. Özel hayatlarında sevimliydiler ama Ahmet Tarık Tekçe’nin başına fena bir olay gelmişti. Filmlerdeki davranışlarını gerçek sanan biri adamı taşlamıştı. Erol Taş da sevilen kötü adamlardandı. Öztürk Serengil kötü adam olarak başlayıp komedyenliği tercih edenlerdendi. Ama her filmde bir iyi adam bir kötü adam mutlaka vardır. Hayatın içinde de vardır. Kötü adamın peşine takılanlar acı çekmeye mahkûmdurlar. İyi adamla arkadaşlık edeceksin. Kötünün peşine takılmayacaksın. Kötü olup da kendini iyi imiş gibi tanıtanlara da kanmayacaksın. İnsanın başına ne gelirse kötülerden gelir. Yola çıktığın, seçtiğin arkadaşların iyi olmalarına özen göstereceksin. Kötü, kötüdür işte. Daha başkaca sözcük aramaya gerek yoktur. Peşinden gittiğin kişinin gerçek yüzü bazen sonradan ortaya çıkar. Kendini kötülerden sakın ve sakın onlarla yola çıkma. Lastiğin patlar, şaşırır kalırsın. Sözüm başkalarına.

MASKELER

Venedik’te o festivali izlemiştim. Şenlikti. Herkes çeşitli maskeler takmıştı. Benim mesleğimin sembolüdür maske. Bir ağlayan, bir gülen mask. Biri komediyi, diğeri dramı temsil eder ama ben geniş bir maske koleksiyonuna sahip olduğum halde, maske sevmem. Daha doğrusu maskeli adamları sevmem. Düz, yalın, sade, kendi gibi insan benim makbulümdür. Maske insanın asıl yüzünü örter, gerçeği saklar. Maskesiz, düz insanları severim. Onlarda sahte bir şey yoktur. Kendilerini maskenin arkasına saklamazlar. Durudurlar. Sakin, olgun, dümdüz, oyunsuz, riyasız... Onlarla arkadaşlık etmeyi yeğlerim. İnsanın yüzüne baktın mı az çok anlarsın ne olduğunu. Maskeli insanlar saklarlar bu huylarını. Bilemezsin, çözemezsin, dolayısıyla güvenemezsin. Ama günümüzde kim maskeli, kim değil çok anlayamıyorum. İşlerle, yüzler karışmış. İçinden geçmekte olduğumuz sistem (ki mutlaka bitecek) iyiyi kötüyü ayırt etmemizi zorlaştırıyor. Bu da geçecek. 

MONTAİGNE

Sık sık başvurduğum bu önemli adam durup dururken kaç asır sonra bile bize yol gösteriyor. 

“Kurnazların başarısızlığı beni güldürüyor” demiş.

Günümüzdeki başarıları da beni üzüyor...

***

KORKUYORUM

CANIM KARIM. 

YA BENİ UNUTURSAN DİYE

ÖDÜM KOPUYOR. 

OYSA BİLEMEYECEĞİM Kİ

UNUTUP UNUTMADIĞINI.

AMA KORKU BU YA İŞTE

BİR TÜRLÜ KENDİME 

ANLATAMIYORUM. 

***

AHLAK ZABITASI GÖREVDE

Sevgili Metin iki yalancı şahitle bir saatliğine imam nikâhı yapsaydın bütün bunlar olmayacaktı. Çünkü onlar öyle yapıyorlar.

***

Canım kardeşim Levent Kırca, sen gideli sekiz yıl olmuş. Kendini özletiyorsun. Seni biz hep çok sevdik.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Açık açık söyle 4 Kasım 2024
Ottoman 21 Ekim 2024

Günün Köşe Yazıları