Müjdat Gezen

Boş veeer

29 Mayıs 2023 Pazartesi

“Şikâyet bilmeyen kalbim, kanar, hep aynı eldendir.” Alaturka bir şarkının aklımda kalan bir güftesidir bu. Ben şikâyet sevmem. Kimseyi şikâyet etmedim yaşamım boyunca. Şimdi de kendimle dertleşirken araya siz girdiniz. Yoksa dert benim derdim. Şikâyetim de ortaya... Acımı yıllarca içime attım durdum. Şimdi de satırlara dökerken araya siz girdiniz. Yoksa bir kastım yok yani.

Okulumu yaktınız, yurtdışına çıkmamı yasakladınız, onlarca dava açtınız, hiçbir ulusal tv kanalına çıkartmadınız, bulmacalardan adımı ve resmimi çıkarttırdınız, öğrencilerimin bir bölümüne sırf MSM’li diye dizilerde iş vermediniz, ekmeğimle oynadınız, trollerinizle hücuma geçip hakaretler yağdırdınız ve daha buraya sığdıramayacağım kadar kötülük yaptınız.

Bunları yaparken hiç yüreğiniz sızlamadı ve utanmadınız. Siz nasıl Müslümansınız yahu?... İnsanları Allah’la aldattınız ve devam ediyorsunuz. Şikâyet etmeyeyim dedim dedim ama olmaz ki...

Böyle de yapılmaz ki...

LODOSÇULAR

Amerika gerçekten acayip bir ülkedir. Bir genç adamın mesleği kaldırım aramacılığı. New York’ta yaşıyor. Kaldırımların aralıklarındaki boşlukları küçük fırçalar ve küçük kancalarla, kaldırım aralarına düşmesi muhtemel altın, elmas gibi değerli eşyaları araştırıyor. Bununla kalsa iyi. Buluyor da. Bunları satıp evini geçindiriyor. Kaldırım aralarına böyle küçük parçaların düşmesi olası demek ki. İstanbul’da lodosçular vardı. Devrin çok ünlü iki oyuncusu Timuçin Caymaz ile karısı Mürvet Sim lodosçuydu. Plajları gezerlerdi akşamüzeri ve genellikle lodos esintisi sonrasında buldukları altın ziynet eşyalarının haddi hesabı yoktu. Oyunculuktan kazandıkları bu işin yanında devede kulak kalırdı. Küpe, yüzük, künye, bilezik... Hepsi altın. Getirip gösterdikleri olurdu, şaşırırdık. Amerikalı genci görünce aklıma bunlar geldi. Diyebilirsiniz ki: “Bize ne bundan?” Demeyin. İşsizlik almış başını gidiyor. Pekâlâ, lodosçuluk yapılabilir. Memlekette işsizlik falan yok. Bakın işte size iş. Ama bunu da beğenmiyorsanız, bakan haklı yani. Size de iş beğendiremiyoruz.

SANATÇI TARİFİ

Sanatçı, başkalarının tarifi üzerine sanat yapmaz. Sanat zaten bizatihi bir karşı çıkmadır. Sanattan en ufak nasibini almamış kişiler sanatı ve sanatçıyı tarif edemezler. Ya da tarif ederler ama kimse ciddiye almaz. Dünya var olduğu günden bu yana sanat var. İnsanoğlu dünyaya geldi, mağarasının kapısını yaptı. Mimar gibi. İçine resimler yaptı. Diğer bütün sanat dallarını denedi. Yaptı, güzelleştirdi. Dünyayı güzelleştirdi. Öyle, oturduğun yerde, sanat şudur, sanatçı böyle olmalıdır gibi kendine göre tariflerde bulunamazsın. Sen ne iş yapıyorsun? Manavsın öyle mi? Tamam. En iyi sen bilirsin hangi kirazın daha iyi olduğunu. Kavunu da en iyi sen seçebilirsin. Ama sanatı kendi kafana göre tarif edemezsin. Otur karpuzunu sat, dükkânına sahip çık yeter. Seni küçümsediğimden değil bu söylediklerim. Senin, benim mesleğimi küçümsediğinden dolayı söyledim. Manav yerine politikacı olsan da. 

UZAY

ABD ile SSCB, yani Amerika ile Sovyetler’in uzay yarışına bir türlü akıl erdiremem. İnsanlık için büyük bir adım falan palavrasına da hiç inanmamışımdır. Açıkça bir prestij savaşıdır bu. Soğuk savaş yıllarının pahalı oyuncakları. “Önce sen uçtun, ben uçtum” hikâyesi. İlk köpek Laika’yı Ruslar gönderdi, ilk kozmonot Yuri Gagarin uzay boşluğuna çıktı, Amerikalılar Ay’a ayak bastı falan. Bırakın bu ayakları. Kime ne yararı oldu onu söyleyin. Yıllarca bunlarla uğraştılar. O işe harcanan para ile insanlık için neler yapılmazdı? Ama bu iki süper güç, daha süper olmak için çocukça bir çaba gösterdiler. Bir ara, Ay’dan getirdikleri taş parçası İstanbul’a da geldi. Gittim gördüm. Taştı. Eee sonra? Taş işte. Ay’dan gelmiş. Eski bir laf geldi aklıma. Biz böyle uydurmuştuk: “Aydan gelen uya gider” diye. 

Astronotun karısı geri dönen kocasına ağlayarak sormuş: “Utanmadın mı beni uzayda aldatmaya?” demiş. Astronotun cevabı kısa: “Boşluktaydım.” 

DÜKKÂN

Eskiden hangi boş dükkânın önünden geçsem: “Burası ne güzel tiyatro olur” diye geçirirdim içimden. Bu alışkanlığım artık devam etmiyor. Çünkü yine öyle bir günde buldum o dükkânı ve yaptım. Hem de iki tiyatro salonu sığdırdım içine. “29 Ekim Salonu” ve “Savaş Dinçel Sahnesi”. Ayrıca yazlık evimin bodrum katı da tiyatro salonudur. 

Ama itiraf edeyim: Arada gözümün kaydığı oluyor boş dükkânlara. Hele bu aralar, hepsi ya kiralık ya satılık.


 “Yüzüme iyi bak

Hangimiz daha içten

Hangimiz daha oynak?

Yüzüme iyi bak

Ve 

Ne ben senden daha beyazım

Ne sen benden daha ak.

 

2003”


“Mutluluğun önündeki en büyük engel bilgisizliktir.” 


Sokrates



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Fiyaskom 16 Eylül 2024
‘Halkalar’ 9 Eylül 2024
Irkçılık ve... 2 Eylül 2024

Günün Köşe Yazıları