‘Kuvvetler ayrılığı’ üzerinde gölgeler...

13 Kasım 2023 Pazartesi

“Daha kötüsünü görmeyiz” dediğimiz an, daha beterini göreceğimiz kaygısına kapılıp gittiğimiz bir dönemdeyiz. Küresel çapta adaletin zaten hiç var olmadığını bilmemize karşın günümüz dünyasındaki eşitsizliğin, vahşetin, acımasızlığın boyutu hepimizin içini yakıp geçiyor. Bununla birlikte faşist, popülist söylemler de tırmanışta. Uluslararası sistemin çürümüş yapısına karşı Munch’un ünlü “Çığlık” tablosu hissiyatı hangimizde yok ki...

Derin kanlı hesaplaşmaların günümüz adresi Gazze’de insani krizin boyutları yürekleri acıtıyor. Uluslararası diplomasi ise çözüm üretemez halde. Akdeniz, Karadeniz kapışma sahasına dönerken Suriye ve Irak’taki gelişmeler ortada. Ulu önder Atatürk’ün kurucusu olduğu Cumhuriyetimiz ikinci yüzyılına girerken ülkemizin çevresindeki ateş çemberi büyüyor. Ve küresel bilinmezlik tablosuna ne yazık ki Türkiye kendi içinde öngörülemezlikle eklenir bir  halde. Kutuplaştırıcı siyaset, gerici söylemler, uygulamalar, ekonomik kriz almış başını gidiyor.

GÜN GELİR KENDİNE DÖNER...

Cumhuriyet gazetesi olarak, iktidarın yeni anayasa girişimlerine, bu konudaki tartışmalara uzun süredir dikkat çekiyoruz. Yerel seçimler için geri sayım sürerken Cumhur İttifakı bu konuda gaza basmış durumda. Geçen hafta yargı üzerinden yapılan hamleler nasıl kritik bir süreç içinde olduğumuzun anlaşılması açısından önemli. Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında olmaması gereken bir mücadeleye geçit verebilecek bir anlayışın, bunun iktidar tarafından desteklenmesinin kuvvetler ayrılığı açısından riskini siyasi, toplumsal her kesimin ciddi bir şekilde ele alması gerekiyor. Bağımsız yargının siyasi oyunlara alet edilmesinin hangi cepheden olursa olsun kimse için olumlu bir yanı yok. İktidar açısından zafer kazanma hevesinin ise bir dönem sonra yapılan garabetin kendilerini de hedefe almasıyla pişmanlığa döneceğini şimdiden görmeleri gerekmez mi? Yargıdaki sorunları çözmek yerine daha da temeli zayıflatıp çökertecek yandaş bir hukuk mekanizması arzusunun demokratik ilkelerle bağını kurmak mümkün mü?.. 

Türkiye’de Netanyahu’ya karşı Gazze saldırıları öncesinde İsraillilerin kitlesel protestolarına bizler gibi dikkat çeken kesimler içinde iktidara destek verenler de vardı. Netanyahu’nun Filistin politikalarına tepki gösterirken onun demokrasi karşıtı eylemlerine de atıf yapıyorlardı. Peki Netanyahu iktidarı niye aylarca süren protestoların hedefiydi, hatırlayalım... Netanyahu öncülüğündeki aşırı sağcı koalisyon hükümeti tartışmalı “yargı reformu” peşindeydi. Bu, “yüksek mahkeme”nin yetkilerini sınırlandırma ve iktidarın yargı atamalarında söz sahibi olması gibi değişiklikler içeriyordu. Peki Netanyahu’nun yargıya müdahalesine tepki gösterip de Türkiye’de bu konudaki bir kriz karşısında sergilenen farklı duruş nasıl açıklanabilir?... İsrail gibi elbette geçmişte de pek çok ülkedeki iktidarlar, ki aralarında ABD’den AB üyesi Macaristan’a Batı’dan olanlar da var, yargıda etkinliklerini artırma çabasına girişti. Günün sonunda bağımsız yargı terazisinin şaştığı noktada demokratik hak ve özgürlükler açısından işler sarpa sardı. Ancak yine ABD gibi pekçok ülkede kararlara ilişkin tartışmalar olsa da yüksek mahkemenin nihai kararına herkes saygı duydu. 

BAĞIMSIZ YARGI

Özel liderliğindeki CHP’de, yeni dönemde suların durulması, ana muhalefet partisinin kendisine karşı umudu azalan seçmenini ikna etmesi, ülkenin bu kritik sürecinde çok önemli. Laik, demokratik, hukuk devleti temelli Cumhuriyetin kazanımlarına karşı atılan adımlara yönelik birlik olmuş, dirençli bir mücadelede kimlerin rol alacağı tarihsel olarak da değerlendirilecektir. Bunu yerel seçimlerde olası işbirliğine yönelik pazarlıklar çerçevesinde değil, yeni bir yüzyıla girerken Atatürk ilkeleri izinde, bağımsız, egemen bir Türkiye’nin geleceği açısından da ele almak gerekmektedir.

İktidarın yargı tartışmasını kızıştırmasının altında anayasa değişikliği arayışı var. Anayasaya yönelik eleştiriler yeni değil. Ancak başkanlık sistemi çerçevesinde, tek adam yönetimi anlayışında bir iktidarın zaten var olan anayasaya da uymayan tutumu düşünüldüğünde yeni bir anayasa yapmasını meşru bir zemine oturtmak mümkün müdür?... CHP ile geçmişte 6’lı masada buluşan sağ, muhafazakâr cephenin yeni anayasa girişimi konusunda alacakları tutum bu çerçevede kritik önemde olacaktır.

Demokrasi sınavını Türkiye olarak hep birlikte, bağımsız yargı ilkesini koruyan, cüppelerinin önlerini iliklemeyen, hiçbir baskıya karşı bükülmeyen yargıçlarımızla birlikte vereceğiz. Çünkü, hepimizin bildiği ama zaman zaman kimimizin özünü unuttuğu gibi; hukuk her zaman hepimize lazım.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Akdeniz kapışması 9 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları