Mehmet Ali Güller

Libya’da tehlikeli AKP-ABD ortaklığı girişimi

11 Haziran 2020 Perşembe

Tayyip Erdoğan, 8 Haziran’da ABD Başkanı Donald Trump’la görüştü. Ne görüştüğünü de aynı akşam çıktığı televizyonda açıkladı: “Bu akşam yaptığımız görüşmeden sonra ABD-Türkiye arasında süreçle ilgili yeni bir dönem başlayabilir. Yaptığımız görüşmede bazı mutabakatlarımız oldu.”

Mutabakatlar...

Nelerdir onlar, henüz bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şu:

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu açıklıyor: “İki başkan bizleri görevlendirdiler. ‘Dışişleri bakanları, savunma bakanları ve istihbarat başkanları, güvenlik danışmanı birlikte bir çalışma yapsınlar, sonra biz bunu değerlendirelim’ dediler. Biz de önümüzdeki süreçte kendi muhataplarımızla, Libya’da barış, istikrar ve huzur için ne yapabiliriz, hangi adımları atabiliriz, bunları konuşacağız.” (Hürriyet, Abdülkadir Selvi, 10.6.2020)

Erdoğan’a Libya’da NATO desteği

Kuşkusuz bu gelişme iki nedenle sürpriz değil:

Birincisi, yazdık daha önce: Erdoğan’ın NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile görüşmesinden çıkan sonuç, “NATO, Trablus hükümetine destek verecek” şeklindeydi. (15.5.2020)

İkincisi, çok yazdık daha önce: Erdoğan, neo-Abdülhamit’tir; Rusya ile kendisine alan açıyor, bunu ABD’yle pazarlığında kullanıyor, iki büyük gücü de AB ile dengelemeye çalışıyor.

Bu neo-Abdülhamitçi çizginin ilelebet götürülemeyeceği ve sert gerilemeye dönüşebileceği ise tarihseldir!

Erdoğan’ın Trump’a ‘ortaklık’ mektubu

Erdoğan’ın Libya’da Rusya’ya karşı ABD-NATO desteği aradığı aslında ortadaydı.

Onu da yazdık: ErdoğanSayın başkan, değerli dostum” diye başlayan bir mektup yazdı Trump’a yakın zamanda. Bu bir “ittifakı sürdürme” mektubuydu...

Şöyle diyordu Erdoğan: “Suriye ve Libya başta olmak üzere, bölgemizdeki son gelişmeler, Türk-ABD ittifakının ve işbirliğinin en güçlü şekilde sürdürülmesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha göstermiştir.” (29.4.2020)

Erdoğan, Suriye ve Libya’da ABD’yle işbirliği yapmak istediğini ilan ediyordu. Buna ABD’de karşı çıkacaklar için de ne yaptığını belirtiyordu mektubunda: “Umuyorum ki, önümüzdeki dönemde, Kongre ve ABD basını da, salgın sırasında sergilediğimiz bu dayanışmanın da etkisiyle, ilişkilerimizin stratejik önemini daha iyi kavrayacak ve ortak sorunlarımızla ortak mücadelemizin gerektirdiği anlayış içinde hareket edecektir.

ABD’ye salgınla mücadele kapsamında gönderilen sağlık malzemeleri yardımı bir “gönül alma” işiydi yani; “maske diplomasisi”ydi bir nevi...

Yeterli miydi? Elbette hayır!

S-400 tavizi

S-400’lerin defalarca “Nisanda aktive edilecek” diye ilan edilmesine rağmen, neden çalıştırılmadığının açıklaması da işte bu mektuptadır!

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın S-400’lerin çalıştırılmasını “koronavirüs salgını nedeniyle ertelediklerini” (30.4.2020) açıklaması elbette inandırıcı değildi. Zira salgın nedeniyle 2.5 milyar dolarlık savunma sistemi kutusunda tutulurken uçaklar uçabiliyor, tanklar yürüyebiliyor, radarlar çalışabiliyordu!

Bu “salgın ertelemesi” açıklaması, Moskova’nın da mizah duygularını gıdıklamış olmalı ki Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un yorumuna şöyle yansıdı: “Satış yaptık. Sizden parayı aldım, aracı verdim. Araç sizin. İster plaja gidin, ister patates taşıyın, isterseniz üstüne makineli tüfek monte edin savaşa katılın, onu garajda saklamak sizin doğal hakkınız.” (4.6.2020)

Ne yapma(ma)lı?

En net gerçektir: Türkiye’nin ulusal çıkarları ABD’yle işbirliğinden değil, tersine ABD’ye karşı bölgeyle işbirliğinden geçiyor.

Dahası, gelişmelerin boyutu ve saflaşmalar; Suriye, Akdeniz ve Libya’nın artık tek bir cephe olduğunu gösteriyor. Yani Türkiye’nin Suriye’de Rusya’yla yaptığı işbirliğini Akdeniz ve Libya’ya da taşıması ve S-400’leri hemen (madem normalleşme başladı) çalıştırması gerekiyor!

Ancak AKP hükümeti, ekonomideki sıkışmanın da etkisiyle, hâlâ ABD’yi birlikte yol yürünebilecek bir “müttefik” olarak görüyor! (Kuşkusuz bunun ideolojik nedenleri var!)

Önümüzdeki dönemin asıl mücadele sahası işte bu zemindir: Türkiye “Asya Yüzyılı”na uygun olarak mı konumlanacak, yoksa kurumlarıyla Atlantik’te kalmayı sürdürecek mi?

Bunun dış politikadaki yanıtını Libya’da ve Suriye’de nasıl ilerleneceğinde; iç politikadaki yanıtını da yeniden başlayan “kumpas 2.0” operasyonlarının sürüp sürmeyeceğinde göreceğiz!

Hem orada hem burada aynı anda olunamayacak bir döneme giriliyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları