Mehmet Ali Güller

BRICS meselesi

07 Eylül 2024 Cumartesi

Binlerce yıldır uygarlığa lokomotiflik yapan kuvvetler sürekli yer değiştiriyor. Kuvvetler yükseliyor, düşüyor, yerini yeni kuvvetler alıyor. Batı’nın üstünlüğüyle geçen 500 yıllık döngü sona eriyor. Bunu saptayan son Batılı devlet adamlarından biri Portekiz Cumhurbaşkanı Marcelo Rebelo de Sousa’ydı: “ABD seçimlerinden sonra kim kazanırsa kazansın farklı bir dünya olacak. Rusya ve Güney Afrika, Brezilya, Türkiye’deki yükselen güçlerin konumlanışı da aynı olmayacak. Hindistan da aynı olmayacak. Yeni bir tarihi döngünün başlangıcındayız.

Evet, yeni gerçek budur, yeni bir tarihi döngü başlıyor. Asya, Küresel Güney’e liderlik ederek yükseliyor. Dolayısıyla siyasal ve ekonomik analizleri bu gerçeğe göre yapmalıyız. BRICS meselesine de böyle bakmalıyız.

İKTİDARIN PAZARLIKÇI YAKLAŞIMI

İktidar, BRICS’e yaklaşımını “utangaç, pazarlıkçı ve ikili” bir şekilde yürütüyor. Resmi bir başvuru var mı yok mu, tam belli değil. Bloomberg’e konuşan Türk yetkili var diyor, Rusya Devlet Başkanı Yardımcısı Yuri Uşakov var diyor ama AKP hükümeti “var” demiyor!

Aslında sadece bu durum bile iktidarın BRICS ve Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile ilişkilerini stratejik bir anlayışla değil, taktik bir bakışla yürüttüğünü gösteriyor. Özetle ŞİÖ’yle ilişkiyi NATO’yla, BRICS’le ilişkiyi AB’yle pazarlıkta bir kart olarak kullanmaya çalışıyorlar. 

Haliyle kendi tabanlarının da kafası karışıyor. Üstelik birbirlerinin muadili olmayan kurumları karşı karşıya getiren denklemler kurarak “Şuradan ayrılmadan buraya giremeyiz” gibi sonuçlar çıkarılmasını sağlıyorlar.

ANA MUHALEFET İKTİDARDAN DAHA GERİDE 

Ana muhalefet partisi ise bu konuda ne yazık ki iktidardan bile daha geri mevzide. AB kapısında beklenilmesini istiyor, tabanını “Ya AB ya ŞİÖ” diyerek Batıcılığa teslim olmaya zorluyor. 

Ana muhalefet partisi liderliğinin iddia ettiği gibi Atatürk hep Batı’yı işaret etmiş değil, dolayısıyla BRICS’e “yönümüz hep Batı, değiştiremeyiz” diye karşı çıkmalarının hiçbir tarihsel geçerliliği yoktur.

Atatürk Batı’yı değil, “çağdaş uygarlık seviyesini” işaret etti. Ve büyük devrimci Atatürk, çağdaş uygarlığın yerinin sürekli kalıcı olmadığını en iyi bilenlerdendi.

KUZEY-GÜNEY MÜCADELESİ

Durum şudur: Ticaretin ve ekonominin merkezi Atlantik’ten Pasifik’e kaydı, siyasetin merkezi de kayıyor. Çok kutuplu yeni bir dünya inşa oluyor. 

Küresel Güney, Küresel Kuzey’in (Atlantik’in) dünya egemenliği için oluşturduğu düzeni adım adım zorluyor. Atlantik kuvvetleri ise bu süreci engelleyebilmek için yaptırımlar uyguluyor, darbeler ve suikastler düzenliyor, rezervlere el koyuyor, petrol çalıyor, savaşları kışkırtıyor. 

Elbette nafile! Küresel Güney düzeni iki yönlü zorluyor: 1) Kurallarını ABD’nin yazdığı düzende reform istiyor. 2) ABD’nin dünya egemenliğini sürdürmek üzere kurduğu kurumların karşısında kendi kurumlarını inşa ediyor.

TÜRKİYE’NİN KONUMU

İşte BRICS bu düzeni zorlama sürecinin en önemli organizasyonlarından biridir. Çünkü BRICS’in iki temel hedefi var: Uluslararası düzenin ve mali sistemin demokratikleştirilmesi. Yani belli başlı ülkelerin kararlar aldığı ve uyguladığı değil daha çok ülkenin eşit ilişkilerle kararlar aldığı ve uyguladığı bir düzen. 

BRICS bu amaçla Küresel Güney ülkelerinin uluslararası düzende söz sahibi olmasına çalışıyor, örneğin BM Güvenlik Konseyi’nin genişletilmesini savunuyor. BRICS, doları egemen kılan mali sisteme karşı işbirliği yapıyor; dolar yerine ulusal paralarla ticareti yükseltiyor, IMF ve Dünya Bankası’nın karşısına Yeni Kalkınma Bankası’nı koyuyor.

Sonuç olarak Küresel Kuzey/Batı dönemi bitiyor, Küresel Güney/Doğu dönemi başlıyor. ABD ve AB’nin bu gerçeği görerek önlemler almaya çalıştığı şartlarda, nesnel olarak bir Küresel Güney ülkesi olan Türkiye’nin kendisini bu yüzyılda da yine Atlantikçi (Küresel Kuzeyci) sanarak yanlış konumlanması, bu kez Batıcılara rağmen mümkün olmayacaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları