Mehmet Ali Güller

AKP rejimine anayasallık kazandırma girişimi

11 Kasım 2023 Cumartesi

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) kararını yok sayıyor, kararı alan mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusu yapıyor, TBMM’ye “Aldığımız kararı okut ve Can Atalay’ın milletvekilliğini düşür” diye talimat veriyor.

Bu, ancak “Yargıtay’ın TBMM’nin ve AYM’nin yetkisine darbe girişimi” olarak nitelenebilir.

Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin bu kararı aldığı gün AKP içinden gelen eleştirel çıkışlar, bazı yorumcular tarafından “Demek ki AKP’nin değil Yargıtay’ın darbe girişimi” diye, bazı yorumcular tarafından da “Cumhur İttifakı içi çatışma” diye değerlendirildi.

‘MİLLİ YARGI-NEOLİBERAL YARGI’ ALDATMACASI

Oysa AKP iktidarının 21 yıldır izlediği yol haritasına, Erdoğan’ın politika yapma biçimine ve hukukla ilişkisine bakıldığında bunun rejim-anayasa bağlamında bir hamle olduğu görülecektir. Bu “Yargıtay ile anayasayı çarpıştırma” işi, “Erdoğan’ın ‘yeni rejim’ için son engellerin de ortadan kaldırılması yolunda attığı bir adım”dan başka şey değildi.

Nitekim, kimi AKP’lilerin Yargıtay hamlesine eleştirisine rağmen, Saray’dan gelen ilk açıklama, bunun bir Erdoğan hamlesi olduğuna işaret ediyordu. Cumhurbaşkanının başdanışmanı Mehmet Uçum’un kararı sahipleniş ifadeleri, tipik bir Erdoğanizm örneğiydi. Uçum, Yargıtay’ın anayasaya darbe girişimini “Milli yargının batıcı ve neoliberal yargıya karşı mücadelesi” diye savunuyordu.

Uçum bu Erdoğanizm tipi karşıtlık ile Yargıtay’ı savunurken ajanslara, AKP’nin ekonomi kurmaylarının, Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek ile Merkez Bankası Başkanı Erkan’ın, JP Morgan sponsorlu yatırım toplantısı için New York’a gideceğini duyuruyordu. Yani neoliberal AKP, bu çatışmada da kendisini “milli”, karşıtını “neoliberal” ilan ederek siyaset yapıyordu!

DEVLETIN ‘KİM YÜKSEK’ SORUNU

Nihayet Erdoğan ertesi gün Özbekistan dönüşünde hem Yargıtay’ın hamlesini savunarak hem de kararı eleştiren AKP’lilere “hizaya geç” komutu vererek, tablonun “iç çatışma” olduğunu düşünenler için de netleşmesini sağladı.

“Anayasa Mahkemesi birçok yanlışı arka arkaya yapar hale geldi” diyen Erdoğan, Yargıtay’ın o yanlışları yapan Anayasa Mahkemesi’ne şunu söylediğini belirtti: “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak da şu anda sizinle ilgili bir yaptırımı talep ediyorum.” (AA, 10.11.2023)

Bu sözler açıkça, Yargıtay’ın Erdoğan onaylı bir “had bildirme operasyonu” yaptığını ortaya koymaktadır: “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim” sözleri ise “devlet (çözülmesi) teorisi” bağlamında tartışılacak niteliktedir!

Erdoğan, kararı eleştiren Hayati Yazıcı ve Şamil Tayyar başta AKP’lilere de “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz anlayışıyla hareket edin” talimatı verdi. Yani “hukuku boş vermeli” ve tek tek hepsi, Erdoğan olmalıydı!

YENİ ANAYASA YAPTIRMAMAK

Kapsamlı analizlere gerek yok: AKP FETÖ’yle işbirliği yaparak yargıyı önce birlikte ele geçirdi, anayasayı defalarca değiştirdi, bizzat Bahçeli’nin tarifiyle söylersek “madem Erdoğan anayasaya uymuyordu, anayasa Erdoğan’a uydurulmalıydı”.

Kısacası rejimi yıktılar ve inşa etmekte oldukları yeni rejime yasallık, anayasallık kazandırma peşindeler. Bu nedenle de “yeni anayasa” yapmak istiyorlar.

Yargıtay’ın anayasaya darbe girişimi, o yolu açmak içindir ve konu bir hukuk tartışması değildir.

Ve böyle olduğu için de “Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorum, saygı da duymuyorum” diyen Erdoğan ile “Anayasa Mahkemesi’nin kapatılmasını” isteyen Bahçeli’ye yeni anayasa yaptırmamak ülke için de kalan hukuk ve demokrasi için de dahası muhalefet için de bir varlık-yokluk konusudur artık.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları