Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bayram gelmiş neyime... (25.06.2017)

25 Haziran 2017 Pazar

A laf söyletmem, adam ağır abi. Erzurum’da yaşıyor, “at, silah, avrat” diyerek büyümüş. İşi mi, iş yapması gerekmiyor, işi sabahtan akşama o kahve senin bu kahve benim dolaşmak. En büyük hayali altılı ganyanda bir voli vurup İstanbul’a göçmek ve altına son model bir araba çekip İstanbul’da bolca bulunduğunu duyduğu “o biçim kızlarla” anlarsınız ya. Bütün muhafazakâr kentlerin altı yedi kilometre ötesinde bulunan içkili yerlerin de müdavimi sayılır. Bir ara oralarda bir Rus kızına musallat olmuş, kızı canından bezdirmiş olacak ki, kızcağız kendini memleketine dar atmış. O gün de kafasının tası atmış, çünkü babası “Durmadan sana para veriyorum, bir işe gir” diye tutturmuş. Canı sıkkın, iftar vaktine de epey var, “bir de üstüne oruçlu.” Oruç da bu saatlerde insanı fena tutar, en iyisi “ben oyuncaklarımla oynayayım” diye düşünmüş. Oyuncaklar da iki tane pompalı tüfek, birden bir cevvallik gelmiş üstünü, aha da tam karşıda iki velet top oynuyorlar. Çok kıyak, neredeyse keyiften bağıracak, Pat pat! Yaşasın, iki çocuk da tam hedeften vurulmuş! Ne oldu, tabii vuracak!
Yahu bu dondurmada ne var? Gerçekten haram meyve elmanın yerini aldı. Karı kızışmış, az önce soğuk bir duş almış ama faydasız, o da ne? Kızın biri elinde bir dondurma külahı yalıyor da yalıyor. Karının aklı başından gidiyor, gözleri faltaşı gibi açılmış, bir koşu gidip bir yerlerden dondurma almak istiyor ama ya dondurma yaladığını bir gören olursa? Günah çünkü, çünkü başka bir şey bu dondurma… Kızı Allah’a havale edip gidip bir soğuk duş daha alıyor.
Şimdi biraz duralım ve bugünlerde okuduğum en anlamlı paylaşıma bir göz atalım: “Sık sık ‘direnişinizin yanında olamıyoruz. Bizi affedin’ ya da ‘Şu şu nedenlerden direnişe gelemiyoruz’ şeklinde mesajlar geliyor. Arkadaşlar siz yanlış anlamışsınız. Bu ne benim, ne Nuriye ve Semih’in ne de diğer direnişçilerin direnişi! Bu sizin direnişiniz, gelmiyorsanız kendi direnişinize gelmiyorsunuz. Demem o ki biz sizin hayatınızı kurtarmaya çalışmıyoruz. ‘Bizi kahramanlaştırmayın’ derken bunu kastediyorum işte. Biz dahil olduğumuz insanlık ailesinin bir ferdi olarak ailenin dağılmaması için üzerimize düşeni yapıyoruz.” Yüksel direnişçisi Acun Karadağ.
Ülkenin her yerinde direniş var. Katılırsınız katılmazsınız artık sizin bileceğiniz bir şey.
Bu arada Rota şirketi nerede olduğunu artık iyice unuttuğumuz, devletle anlaşma imzalarken “5 defa zehirlenme olayı yaşanabilir” diye bir şart koydurmuş. Adamları takdir etmek gerekiyor. Tabii kendilerinin ne mal olduğunu en iyi onlar biliyor. Acayip sabıkaları var ve her sabıkanın üstü örtülmüş. Ayrıca tahliller çok tehlikeli bir mikrop olan “salmonella”yı gösteriyor. Bu mikrop hayvan etlerinden insanlara geçiyor. Bir kümeste ya da bir ağılda ortaya çıkarsa o kümesteki ya da ağıldaki tüm hayvanların öldürülüp gömülmesi gerekiyor. Bence ölü tavuk etini koydular askerlerin önüne. Ölen ölür kalan sağlar bizimdir! Şehitler ölmez vatan bölünmez! Yahu bu vatan nerede?
Vay canına bugün bayram. Kafama takıldı, bu bayrama biz Şeker Bayramı derdik, ne oldu da Ramazan Bayramı oldu? Yahu artık öyle bir dindarlaşıyoruz ki, cennet sadece Türklerle dolacak. Aman ben cehennemi gideyim.
Bu arada çok tehlikeli bir gidiş var. Artık ne devlet ne hükümet ne hukuk kalmadığından polis kendini vatanın ve milletin tek kurtarıcısı sanıyor ve artık kontrol edilebilecek noktayı aştılar, 80 yaşındaki kadını öldürüp ölüsünü 85 yaşındaki kardeşine toplatıyorlar, evlere gidip “çatışma var” diyerek tek tek gözlerine kestirdikleri insanları vuruyorlar. Ve millette şöyle bir sendrom gelişti: “Polis benim!” Başıma geldi, mahallede iki maganda sevdiğimiz bir erkek arkadaşımıza sille tokat girişti. Ayırmak da biz mahallenin kadınlarına düştü. Bir kadın arkadaşımız “Polis çağıracağım” dediğinde, maganda “Polis biziz!” demez mi? Bunun üstüne ben gayet sakin “Rozetlerinizi görelim” deyince de arabalarına binip kaçtılar. Korkmayın, rozet sorun!
Bu arada Nuriye ve Semih usul usul ölüme yaklaşıyor. Şiirler, büyük sözler ve kendi büyük çaresizliğimizi gösteren bencilce mesajların hiçbir anlamı kalmadı. Ölecekler. Ama bilinçleri kapandığında anneler “müdahale etme” haklarını kullanabilir. Bu uluslararası kabul edilmiş bir hak. Bir anne için en zor karar. Çocuğuna yeni bir yaşam hakkı tanımak. Tercih onlarındır. Anlaşıldığı gibi kimsenin Şeker Bayramı’nı kutlamak gibi bir niyetim yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları