Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Alınganlığın Dayanılmaz Hafifliği

22 Mart 2015 Pazar

Günlerden cumartesi sabahı, Güneydoğu gene büyük bir Nevruz bayramını kutlamaya hazırlanıyor. Günlerce önceden bölge Diyarbakır’a aktı. Nereden mi biliyorum, iki yıl önce gene Abdullah Öcalan’ın ilk mesajının okunduğu (21 Mart 2013) günü oradaydım. Bu kez de aşağı yukarı aynı şeyler olacak, bölge halkı yeni mesajı dinlemek ve “ben de buradayım” demek için, halay çekip barış türküleri söylemek ve Nevruz ateşinin üstünden atlamak için miting meydanına akacak.
Kadınlar en güzel mahalli kıyafetlerini giyecekler, gençler Nevruz ateşinin üstünden atlarken belki de kendileri için en çok “iş” isteyecekler. Çünkü bütün ülkeyi kasıp kavuran genç işsizliği bölgeyi de vuruyor.
Öcalan’ın ilk mesajından bu yana bu üçüncü Nevruz. Neler oldu? “Bir çözüm süreci” gidiyor, yürüdü mü yürümedi mi belli değil. Bence yürümedi, iki yıl içinde rahatlıkla bazı talepler çözülebilirdi, örneğin KCK tutukluları özgür kalabilirlerdi. Bir kanun maddesine bakar; olmadı. Öte yandan bir iki hafta önce, uluslararası kadın yürüyüşüne katılmak için gittiğim Mardin’de valinin yürüyüşe pek de hoş bakmadığı, çeşitli kısıtlamalar yapıldığını bizzat gördüm. Yani bölgede devlet valiler eliyle, HDP’li belediye başkanlarının elini kolunu bağlıyor. Hele son İç Güvenlik Yasası’yla bu tavan yapacak. Tabii bu sadece Güneydoğu için değil, tüm ülke için çok ciddi bir sorun. Atanmışların seçilmişlere hükmetmesi. İzmir valisinin tüm protesto olaylarını yasakladığını unutmayalım. Yani demem o ki, Güneydoğu’yla Batı’nın sorunları her yerde kesişiyor.
Bütün bunlar olurken çok önemli bir şey oldu. Heyetler gidip geldi, açıklamalar yapıldı, bunları boş verin, asıl önemlisi bütün ülke barış fikrinin korkulacak bir şey olmadığını hissetmeye başladı. Ülkenin Kürtler tarafından “şark!” diye ikiye ayrılacağı söylemi gerçekliğini yitirmeye başladı.
Öte yandan bölge ciddi bir biçimde soluk aldı ve daha insani bir yaşamın inşası için bir umut belirdi. Bölge okullarında öğrenciler, gelecek için daha çok çalışmaya başladılar, gençlerin soluk alacağı kafeler açıldı, rock grupları kuruldu, sazla birlikte cazın nağmeleri kentlerin sokaklarını doldurdu. Özellikle de gençler yaşamın ölümden daha kıymetli olduğunu anladılar. Anaların yüreği pıt pıt atmaktan kurtuldu. Babalar dağlara bakıp derin bir soluk aldılar. Geçmişin hikâyeleri yazılmaya, filmleri yapılmaya başlandı.
En önemlisi bölgenin feodal yapısı çatırdadı. Bu kadınların başarısıdır. Kadınlar ilk kez, Anadolu’nun genetik kodlarında varolan kadın gücünün büyülü varoluşunu bizzat yaşayarak öğrendiler. Dayanışmanın, paylaşmanın gücünü hissettiler. Suruç’ta Kobani’den gelenlerin yardımına koştular, miting alanlarını sürekli doldurdular ve yönetimde biz de varız, dediler.
HES’lere ve termik santrallara direnen Karadenizli, Somalı, Yırcalı hemcinslerinin yanında yer aldılar. Özgecan için dağlarda ağıt yaktılar. “Bu ülke hepimizin!” dediler. En çok bunu söylediler.
Şimdi Cumhurbaşkanı “Kürt sorunu yoktur” diyor, “İzleme heyetinden haberim yok, istemiyorum” diyor, bence tuhaf bir alınganlık içinde. Karikatürcülere, yazarlara ve kendisine en küçük bir eleştiri yapan çoluk çocuk kim varsa aşırı alınganlıkla dava açtığı gibi sanki kendi Başbakanı’na da MİT başkanına da bakanlarına da alınmış gibi. Belki de “bu süreci ben başlattım, en iyi biçimde bir ileri bir geri idare ediyordum, bunlara ne oluyor” diye düşünüyordur. “Ne oldu da olaylar benim dışımda gelişmeye başladı? Ben Kürt sorunu yoktur, diyorum, iki gün sonra Öcalan’ın meydanlarda mesajı yayımlanıyor. Herkes mi bana sırt çevirdi?”
Kör şeytan işte, tam da bunları düşünürken aklıma bir şey geldi. Nazi İmparatorluğu’nun son günleri, bir yandan Amerikalılar, bir yandan Ruslar Berlin’e doğru ilerliyorlar. Hitler yönetim kadrosuyla ve generalleriyle Berlin’deki sığınakta toplantı üstüne toplantı yapıyor. Generallerine “Savaşın!” diye emir veriyor. Generaller “Elimizde asker kalmadı, silah kalmadı!” diye haykırıyorlar. Hitler duymuyor ve generallere masanın üstündeki bir zamanlar Almanya’nın işgal ettiği yerleri gösteren haritayı işaret ediyor. Ve artık tüm dengesini yitirmiş bir meczup gibi haykırıyor: “Deutschland über Alles!” Generaller başlarını sallayarak odada onu yalnız bırakıyorlar ve az sonra Berlin’de Ruslar bayrak dikiyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları