Hayat Yaşadığımız Şey midir?

28 Ağustos 2012 Salı
\n

\n

\n

\n

İsviçrede, lisede klasik diller öğreten ve sıradan renksiz bir hayatı olan boşanmış, çocuksuz R. Gregorius, karşılaştığı gizemli bir kadının ağzından dökülen Portugues sözcüğünün müziğine kapılır. Hemen o gün, ders verdiği sınıfı bırakıp okuldan çıkar, kentte dolaşmaya koyulur. Bir sahafta bulduğu eski bir Portekizce kitaptaki bilgece, dokunaklı sözlerden çok etkilenir. Hayat yaşadığımız şey değildir; yaşadığımızı hayal ettiğimiz şeydirdiyen, yazarıSözlerin Kuyumcusu Amadeu Pradonun aşk, yalnızlık, zaman, baba-oğul ilişkisi, hayat ve ölümle ilgili görüşlerinin yer aldığı kitap, hayatını değiştirme arzusu uyandırır içinde. Kimsenin tanımadığı bu yazarın izini sürmek üzere bir gece treniyle Lizbona hareket eder. Roman da vaat dolu bir ad kazanır. Lizbona Gece Treni. \n

\n

Gregorius, Lizbonda bir otele yerleşir, bir yandan Portekizceyi sökmeye çalışarak Pradonun yıllar önce bastırılmış kitabını okurken bir yandan da onu tanıyan insanlarla iletişim kurmaya çalışır. Rahip olan öğretmeniyle, dostlarıyla, Salazar diktatörlüğüne direnen yoldaşlarıyla, kız kardeşleri ve hayatına girmiş kadınlarla roman boyunca ve aralıklarla Pradoyu konuşur. Portre oluşmaya başladıkça Gregorius da bir başkasına dönüşmenin çekiciliğine kapılacak ve Pradoyla içsel bir yolculuğa çıkacaktır. \n

\n

Pradonun kitabının hikâyeye girmesiyle birlikte, o kitaptan romana aktarılan ve italikle ayrılan bölümler temel anlatıyla iç içe akmaya başlıyor. Metnin bütününe yedirilmiş bu felsefi girdilerle, Pradonun ağzından, pek çok insanın düşünmeden, görmeden, hissetmeden geçip gittiği insani zaaf, çaresizlik ve olgular sorgulanıyor. Yazılardaki anlam derinliği ise Gregoriusu ve dolayısıyla okuru kendine ve kabullerine dair kuşkulara ve yaşadıklarını sorgulamaya götürüyor. \n

\n

***\n

\n

Yargıç babasının isteğiyle doktorluğu seçen Prado, aristokrat bir ailede büyümüş, özgür ruhlu, romantik biri. Dilin gerçeğini aramanın peşinde ve yazmak en büyük tutkusu. Ateist, materyalist. Kalbi tekleyen ve muayenehanesinin kapısına yığılan Salazarın insan kasabı Mendesi hayata döndürüyor. İtibarı zedeleniyor bu yüzden. Denemelerinden birinde doktorluğunu sorguluyor. Kefaretini ödemek için de direniş örgütüne giriyor. \n

\n

Pradonun genç yaşta, beklenmedik ölümünden sonra yazılarını kız kardeşi kitaplaştırmış. Gregorius, Pradonun müze gibi korunmuş evinde bu yaşlı kız kardeşle konuşuyor, kitaba alınmamış yazılarını okuyor. Huzurevindeki eski örgüt arkadaşı, işkence mağduru piyanisti dinliyor. Sevdiği kadınlara ulaşıyor. Pradonun hüzünlü ama diri hikâyesi böyle, adım adım oluşuyor. \n

\n

Yargıç baba, faşizme karşı savaşan örgütün belleği olan, genç ve güzel bir kadın ve daha başka kişilerle genişliyor ilişkiler ağı. Pascal Mercier, Amadeu Pradonun kişiliğinde dilin gücünü ve insanın baskı, direnç ve bağlanmalarla süren evrensel mücadelesini yüceltiyor. Gregorius ise Pradoyo dönüşmenin hem ağırlığını hem hafifliğini yaşıyor. Bir insanın gerçeğini keşfetme çabası onu kendi gerçeğiyle yüzleşmeye zorlarken özgürleşme ve yaşamını değiştirme cesareti de veriyor. Mercier, insanın var oluş bilincini besleyen çok katmanlı, zengin bir romana imza atmış. Deneyimsiz okuru zorlayabilecek düzeyde bir eserin bütün dünyada çok okunması insanların artık çerden çöpten kitaplardan bıktığına mı işaret acaba? \n

\n

***\n

\n

Lizbona Gece Treni / Pascal Mercier\n

\n

Kırmızı Kedi Yay. / 2012 \n

\n

Çev: İlknur Özdemir

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda (08.01.2013) 8 Ocak 2013
Burhan Günel 1 Ocak 2013
Edebiyatın Sağı Solu 25 Aralık 2012

Günün Köşe Yazıları