Hikmet Çetinkaya

Hey Fidel...

27 Kasım 2016 Pazar

Sabah televizyonu açtığımda ekranda altyazı geçiyordu:
“Küba’nın eski Devlet Başkanı Fidel Castro 90 yaşında öldü...”
Yıllardır hastaydı, devlet başkanlığını kardeşine vermişti.
De Gaulle’ün Elysee Sarayı’na girdiği 8 Ocak 1959 günü, dünyanın bir başka yerinde eğlence ve kumar adası küçük Küba’da, faşist lider Batista’yı deviren Fidel Castro Havana’ya giriyor, dünyanın başka bir devinin uzun süren iktidar dönemi başlıyordu.
Castro’nun iktidar dönemi 2008 yılına dek sürdü...
50 yıllık bir süreci burada anlatmak oldukça zor...
28 Temmuz 1953’te Fidel’in 125 arkadaşıyla birlikte Batista güçlerinin Santiago’daki Moncada yaptığı başarısız baskını, kentin mahkemesinde yaptığı savunma ilginçtir:
“Tarih beni aklayacaktır.”
16 Ekim 1953 savunması ve ardından Küba’ya kaçması, kardeşi Raul’ün ve yakın arkadaşı Ernesto Che Guevara’yla Maestra Dağları’na çıkıp bu kez başarıya ulaşan direniş, ardından halkın kahramanı oluşu...
ABD bu direnişi içine sindiremedi. Ambargo uyguladı küçük adaya. Kübalı göçmenler ve CIA, Domuzlar Körfezi çıkarmasını yaptı. Başarı sağlayamadı.
ABD, küçük adayı ekonomik kıskaca aldı. Sovyetler Birliği dağılana dek oradan yardım görmeseydi, ayakta durmaları çok zordu.
Kendisini yok etmek isteyen Amerikan emperyalizmine boyun eğmedi. Halkın desteği olmasaydı bunu başaramazdı.

***

Fidel Castro’nun “devrim” diye nitelendirdiği iktidar gücü gerçekte “devlet” gücüdür. Küba’da diktatör Batista devrilmiş, yerine Castro geçmiş ve devlet gücünü eline geçirmiştir.
Aklınıza haklı olarak şu soru gelebilir:
“Bu gücü elinde tutan Castro iktidarı, kendisine ters düşen ya da her alanda kendisi gibi düşünmeyen sanatçılara, aydınlara, bilim insanlarına karşı nasıl davranacaktır?”
Bu soru dünyanın pek çok yerinde sanatçıları, yazarları, düşünürleri, aydınları, bilim insanlarını ilgilendirmiş; sıcak tartışmalara neden olmuştur.
Tartışmanın bugün bile sürdüğü bilinen bir gerçektir.
Ancak Fidel Castro, sorunu şöyle çözümlemiştir:
“Devrimin aydınlara, sanatçılara, bilim insanlarına, yazarlara karşı bir politikası olmalıdır.
Devrim, gerçek durumu kavramalı ve devrimci olmayan bütün sanatçı, yazar, aydın, bilim insanlarını devrimde çalışacakları ve yaratacakları bir yer; devrimci olmamalarına karşın yaratıcı ruhlarını ortaya koyacak fırsat ve özgürlük bulmalarına olanak tanınmalıdır.”
Küba, Türkiye’den çok uzak bir yer...
Küçük bir ada...
Castro’nun bu konuşması sanırım çok uzun yıllar önce oldu.
Bu konu belki duyarlı aydın, sanatçı, bilim insanı ve yazarlarımızı yakından ilgilendirir.
Bugün Türkiye’de gündemde olan konulardan en önemlisi devrim değil, laiklik, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerdir.
Bugün devlet farklı görüşlerde olan sanatçılara, aydınlara, yazarlara, bilim insanlarına yaratıcılıklarını ortaya koymak için özgürlük alanı açıyor mu?
Fidel’in Küba’da çok sevilmesi, “Hey Fidel” diye seslenilmesi, devlete olan güvenden ötürü evlerinin kapılarının sürekli açık olması, kahraman olarak görülmesi, mücadeleci ve insancıl tutumundan ötürüdür.

***

Fidel, Küba halkının sosyal durumunu düzeltmek, özgür bir toplum yaratmak için çok çalıştı...
Yüreğinde insan sevgisi vardı.
Yıllar önce Meksika’dan kalkıp Küba’ya gelmişlerdi. Yanlarında arkadaşları, sırtlarında devrimi geçiriyorlardı. Gerillalar köylü, köylüler gerilla olacaklardı.
Vuruşa vuruşa 12 kişi kalmışlardı. Tüm dünyaya devrimin nasıl yapıldığını kanıtladılar. Bu serüven Che Guevara’nın “Gerilla Günlüğü”nde sade bir dille anlatılır.
Fidel, 1995’in Haziran ayında Türkiye’ye geldi.
HABİTAT toplantısında yaptığı konuşmadan bir tümce verip yazıma noktayı koyayım:
“... Gezegeni mahvedenler, havayı, denizleri, nehirleri, toprakları kirletenler, şimdi insan soyunu kurtarmak için çok az kaygı duyuyorlar...”  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları