\n\n\n

Denize yağmur çiseliyor, beni unutan bir kentin ortasında...

Belki zamana yenik düşüyorum...

Yaşamı bir yerlerinden tutmak, bir ağacın dallarına sarılmak, unutmak geçmişi, geleceğe güvenle bakmak.

Uzun uzun düşünmek...

Ne demişlerdi adına:

“Çılgın proje”

Gelişen bir Türkiye...

Uygarlık ve çağdaşlık!

12 Eylül’le hesaplaşmak.

Diyarbakır, Metris, Mamak zindanları.

İşkence ve zulüm!

Bu ülkede kim, kimle ne zaman hesaplaştı?

Bırakın 12 Eylül’ü, 28 Şubat’la, e-muhtıra verenlerle hesaplaşılmadı.

Kim kimi kandırıyor, söyler misiniz?

Susurluk ne oldu, Susurluk?..

Faili meçhuller, gözaltında kayıplar?..

Fenerbahçe, Beşiktaş’ı yendiğinde şeref tribününde ağlayan emekli paşanın arkadaşları Silivri’de ve Hasdal’da yatıyor ama o susuyor, konuşmuyor...

Liseli gençler yürüyor, ÖSYM başkanı seyrediyor...

Terör Kastamonu-Ankara yolunda Ilgaz Dağı eteklerinde can alıyor, bir polisimiz şehit düşüyor...

Başbakan Amasya’da konuşuyor bu sırada:

“Biz bu yola kefenimizi giyerek çıktık!”

Belli ki pusulasını şaşırmış Tayyip Bey...

Ben o sırada düşünüyorum:

“Nerede devletin istihbarat birimleri?”

***

Ne oldu internete düşen kasetler?

İnsanların yatak odalarına giriliyor, dinleniyor, videolar çekiliyor, Deniz Baykal’a tuzak kuruluyor; MHP genel başkan yardımcıları bir başka komplonun kurbanı oluyor.

Devletin görevi bunları yapanları bulmak değil mi?

Başbakan savunuyor bu gizli çekimleri yapıp ABD üzerinden internet sitelerine koyanları...

Denize yağmur yağıyor...

Ben Ortaköy’de bir kafede kahvemi yudumlarken yaşananları ve yaşayacaklarımızı düşünüyorum...

Eli kanlı terör ve Başbakan’ın o sözleri:

“Biz bu yola kefenimizi giyip çıktık... ”

Bir Başbakan’a yakışmıyor bu sözler!

Bir şehit polisimizin üzerinden siyaset yapıyor Başbakan... Biliyor ki kamuoyu anketlerinde öyle yüzde 48-49 değil...

Biliyor ki Tayyip Bey, en fazla 304-314 milletvekili çıkaracak, yüzde 48 oranında oy alsa da.

Kemal Bey’e ve Devlet Bey’e yükleniyor!

Ufuk çizgisinde mor bir renk... Boğazdan geçen gemiler...

Yaşam kendi akışı içinde...

ÖSYM rezaleti, vurgun, soygun, yandaşları varsıllaştırma...

Devletin istihbarat birimlerinin zafiyeti...

***

Mutluluğun ve hüznün ayrımında, Ilgaz Dağı eteklerinde Kastamonu-Ankara yoluna dek inen teröristler ve şehit polisimiz.

İçim yanıyor...

Gözlerim kararıyor...

Son sekiz yıldır “rant ekonomisi” tıkır tıkır işliyor... Yandaş kamuoyu araştırma şirketleri, Kemal Bey’in ve Devlet Bey’in AKP’nin yaptığı rezaletleri ortaya tüm açıklığıyla dökememesi, halkın hâlâ AKP’ye destek vermesi...

Bu oyun daha ne kadar sürer?

Datça ve Çeşme Yarımadası, Didim koyları Arap prenslerine peşkeş çekiliyor, koylarımız, büklerimiz yağmalanıyor.

Bizim liboş tayfa susuyor, devlet televizyonundan yemlendiği için!

Demokrasi...

Özgürlük...

İnsan hakları...

***

Dün yazdım, hep yazacağım...

Kafalarına vuracağım kelimelerle...

Acıların, hüzünlerin boğum boğum olduğu soğuk bir İstanbul sabahında dağlarımızı, ovalarımızı ele geçiren çokuluslu altın avcılarını anlatacağım, bıkmadan usanmadan.

Toroslar’ı, Istrancalar’ı, Kaçkarlar’ı, Kaz Dağları’nı, Erzincan İliç, Tunceli Ovacık’ı, Havran, Madra dağlarını anlatacağım.

İliç’i İlhan Cihaner’le konuşmalıyım..

Orada dönen dolapları... Rüşveti, talanı...

Sanırım anlatacağı çok şey vardır!

Şu “şifre” sorununun üzerine gideceğim, bıkmadan usanmadan... Çünkü gençler bizim yarınlarımız, geleceğimiz.

***

Denizin üstüne yağmur yağıyor...

Gerçekten pusulasını şaşırmış Başbakan...

Biraz akşam yıldızını seyretse, deniz kıyısında yürüse, lacivert göğün altında sarraf kurnazlığını siyasete taşımayıp Kemal Burkay’ın deyişiyle “bir çiçek köpüğü olsa” göreceksiniz o da mutlu olacak, liseli gençler de işsizler de Kemal ve Devlet beyler de...

Toplum da yaşama sevincini gözleriyle anlatacak...

Yıldızlar yağacak denizin üzerine yağmur dindikten sonra...

Ah bir yapabilse!..