Hikmet Altınkaynak

Özgürlük Olmasa da…

22 Aralık 2013 Pazar

Siyaset, devlet işlerini düzenleme ve yürütme, edebiyat da yalnızca güzel söz söyleme sanatı değildir. Bunlar aynı zamanda birer özgürlük yolu, bilim dalı ve sorumluluk sanatıdır; birer bilişim alanıdır.
Biliyorsunuzdur, De Gaulle’ün “Jean-Paul Sartre, Fransa’dır” diye bir ünlü sözü vardır. Bu söz Sartre’ın ulusal ve evrensel kimliğinin, büyüklüğünün göstergesidir.
Dünyada da Türkiye denince Atatürk, Atatürk denince Türkiye’nin akla gelmesi, tıpkı bunun gibi Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Yaşar Kemal adı geçince Türkiye’nin düşünülmesi, bir anlamda aynı değer yargılarından kaynaklanır. Yani gerek siyasetçi ve gerekse edebiyatçı, iz bırakan bir siyasetle, kalıcı bir yapıtla topluma hizmet etmişlerse, onların gücü sınırları aşar, küreselleşir. Unutulmazlar.
Sartre, yazarı “Çağının dünyasına sırt çevirmeyen, yaşadığı dönemin gerçeklerinden, çıkmazlarından esinlenerek tavrını ve eylemini belirleyen aydın” olarak görür. Bireyin özgürlüğünü savunur. Aydının görevini de “Yazarken değiştirmek, yazarken özgürleştirmek” diye tanımlar.
Görülüyor ki siyasetçi de edebiyatçı da insanların mutlu olması için görev ve sorumluluk üstlenen bireylerdir. Dilleri, yöntemleri farklı olsa da ortak paydaları budur.
Gezi eylemlerini gerçekleştiren gençliğin büyük bir kesiminin siyasetle ve edebiyatla da ilgili olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla onların gördüğü İstanbul ve Türkiye, anlaşılması, algılanması, kavranması gereken bir Türkiye’dir. Bu nedenle il ve ilçe belediye meclislerinin en az yüzde 50’si gençlerden oluşmalıdır. Çünkü yerel yönetimlerin yeniliğe açık, dinamik bir yapıya sahip olması beraberinde tüm ülkeyi değiştirir, yenileştirir, gençleştirir. Bu durum ister istemez parlamentoyu harekete geçirecektir. Parlamentonun ise yerel yönetimlerin tersine daha çok birikimli, daha deneyimli üyelerden oluşması gerekir. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun Beyoğlu Belediye başkan adayının belirlenmesini “Taksim Dayanışması” bileşenlerine bırakması güzel bir karardır.
Mustafa Sarıgül’ün “Ne Bir Eksik Ne Bir Fazla” adını verdiği kendini anlattığı kitabını okurken bunları düşündüm. Sarıgül’ü başarıya götüren yol haritasını, birçok siyasetçiyle olan anılarını; onun başarı nedenini, tutkulu ve çalışkan bir siyasetçinin azimli olduğu kadar, kendini şanslı sayan bir siyasetçinin biyografisini kendi yazdıklarından öğrendim.
Sarıgül, CHP’de her liderle yol arkadaşlığı yapmış, onlardan bir şeyler öğrenmiş, kitabına anılar serpiştirmiş. Erdal İnönü’yle olan bir anısı var ki, ilginç.
1989’da mitingler yaparak yurdu gezerlerken Genel Sekreter Fikri Sağlar’ın isteğiyle bir mitingde İnönü’yü takdim etmiş. Anonsu şöyleymiş: “Birinci İnönü’de, İkinci İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da!.. Büyük mücadele veren ulusal kahramanımız Atatürk’ün silah arkadaşı!.. Birinci başbakanımız, ikinci cumhurbaşkanımız İsmet Paşa’nın oğlu!.. Yakın geleceğin başbakanı Prof. Erdal İnönü!..”
Ortalık alkıştan yıkılmış. Sanmış ki İnönü de buna çok sevinecek. Oysa o, “Bundan sonraki takdimlerinde işe babamı karıştırmazsan çok memnun olurum” demiş.
İnönü, Sarıgül’ün de vurguladığı gibi yüce gönüllüydü ve hep kendi olmuştu. Babasıyla ne kadar övünse azdı elbette. Ama soy sop desteğiyle koltuk kapmaya heves edenlerden hiç değildi.
Siyaset ve edebiyat dedim, söz nelere kadar uzadı gitti... Bitireyim: Özgürlük olmasa da siyaset de olmalı, edebiyat da... Sonunda Balbay gibi, mutlaka özgürlüğe kavuşulur...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Okullar tatildeyken... 26 Ocak 2023

Günün Köşe Yazıları