Hikmet Altınkaynak

Kütüphane Haftası Derken…

13 Nisan 2014 Pazar

Yerel seçimler, 50. yıldönümü kutlanan Kütüphane Haftası’nı unutturdu. Ama unutmayanlar da oldu. Arkadaşımız Metin Celâl, konuyu gazetemizdeki köşesinde “Kütüphan-e Türkiye” açısından değerlendirdi (2 Nisan).
Ayrıca geçen hafta (31 Mart-6 Nisan) gazetelerde, “81 İlde Kitap Okuyoruz” sloganıyla okuma eylemleri yapıldığı haberi vardı. Üstelik tutuklanmasız, gözaltısız, TOMA’sız, biberligazsız gerçekleştirilmişti. Ne güzel!
Güzel, çünkü kitabı “bomba” sayan, daha basılmadan ele geçirip suç öğesi olarak dosyalayan anlayış karşısında böylesi eylemler yapmak, kitaba önem vermenin göstergesi değil mi?
Bu eylemler desteklenmelidir. Çünkü kütüphane, kitap, okuma haftası gibi eylemler demokratik ülkelerin vazgeçilmez kültür eylemleridir. Elbette yapılmalıdır. Yılda bir kez değil, dahası ülkemizde özellikle ayda bir kez yapılmalıdır. Çünkü ülkemizin özgürleşmeye, halkın sesini duyurmaya ihtiyacı var ve bunların başında okuma özgürlüğü ve basın özgürlüğü gelmektedir.
1964’ten beri kutlanan haftanın amacı, “öğrencilerde okuma tadı, alışkanlığı ile kitap sevgisini artırmak, okuyucuların kitaplardan daha çok faydalanmalarını sağlamak ve halkı kütüphanelerin gelişmesi için bilinçlendirmek” olarak belirleniyor.
Doğal olarak önce yapılacak iş kütüphane sayısını artırmaktır. Kütüphane sayısının artmasıyla kütüphanelerde çalışan sayısı ve okur sayısı artacaktır. “Okuma özgürlüğü” okur sayısının artması demek, kütüphaneye her yıl alınacak kitap sayısının artması anlamını taşır. Kitapların artması demek, kitapların daha çok okunması, yazarların daha çok kitap yazması ve kitaplarının değerlendirilmesi demektir. Bunu gerçekleştirmek için de Kültür Bakanlığı bütçesinin büyük olması gerekir. Bütçe büyük olduğu zaman kütüphane yaptırma, kitap satın alma olanağı artacaktır.
Kütüphane Haftası’nda İzmir’de öğrenciler ve aileleri; “İsteyen herkesin, her zaman ve her ortamda, istediği biçimde, kendi istek ve tercihi ile dilediği tür ve konuda okuyabilmesi ve okuduklarını hiçbir kısıtlama olmadan paylaşabilmesi gerektiğine” dikkat çekerek; yasakların, sansürün, bilgiye erişim engellerinin olmadığı daha özgür ve yaşanabilir bir Türkiye istediklerini “Okuma Özgürlüğü Bildirgesi” ile duyurdular.
Ben de bu haftadan hareketle iki güzel kitabı hatırlatmak istiyorum. İlki Oktay Akbal’ın yeni öykülerini bir araya getirdiği “Selimiye Bir Yokuştur” (Cumhuriyet Kitaplar) adlı kitabı. İlk öykü, kitabın da adını taşıyor, toplam 21 öykü yer alıyor. Büyük usta Oktay Akbal’ın anılara dayalı öyküleri çoğunlukta. Kitabın adıyla da zaten 12 Eylül’e gönderme var. Akbal, “Paris’te Bir Düş” de anlatıyor, “Hücre Komşularım” dediği idamlıkları da… 12 Eylül günlerinin zindanı Selimiye’yi şimdilerin Silivri’si ile karşılaştırırsanız, birbirinden ürpertici olduğunu görürsünüz.
İkinci kitap Emine Uşaklıgil’in “Bir Şehri Yok etmek” (Can Yay.) adlı incelemesi. İstanbul’un 1204’teki 4. Haçlı Seferleri’nden başlayarak nasıl yağmalandığı ele alınıyor. Yazar, iki büyükbabası Halid Ziya Uşaklıgil ile Yunus Nadi’nin yazdığı İstanbul’un artık günümüzde yok olduğunu saptıyor, sonra, Erdoğan’ın belediye başkanı olmasıyla birlikte yağmalanmanın da ivme kazandığı dönemde yoğunlaşıyor. “Bir Şehri Yoketmek”, AKP’li, TOKİ’li yılları ele alıyor. Bir yandan bilginizi yeniliyor. Bir yandan kente sahip çıkma duygunuzu güçlendiriyor. Kentsel dönüşümün öyküsünü ayrıntılı anlatıyor. Uşaklıgil, “Afet Yasası kaldıracıyla uygulanan ve adı kentsel dönüşüm konulan süreç, toplum yararından uzak, spekülatif bir faaliyet olmanın ötesine geçmiyor” (s.69) diyor.
Özetle yerel seçimler, TBMM’de kendini yumruklu saldırıyla anımsattı. Oysa merakla beklenen dört bakan için hazırlanan fezlekelerdi. Tam grup toplantıları sonrasında Meclis’te okunacaktı ki, gündem değişti. Demokrasiyi savunanlara ilkelce göz dağı mı verilmek istendi? Saldırıyı şiddetle lanetliyorum. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Okullar tatildeyken... 26 Ocak 2023

Günün Köşe Yazıları