Hikmet Altınkaynak

Her 10 Kasım...

10 Kasım 2022 Perşembe

Atatürk, “Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve duyumsuyorsanız bu yeterlidir” derken geleceği, bugünleri görmüştü.

Bugünler derken de bilimin, teknolojinin gelişmesini savunanların karşısına, eskiye, birtakım dogmalara takılıp kalanların çıkabileceğini düşünmüştü. Düşündüğü oldu. İşte bu nedenle kendine farklı yollar çizenler çıktı. Toplumu bilinçli olarak kutuplaştırmak bundan da siyasal çıkar bekleyenler var.

İşte aramızdan ayrılışının 84. yıldönümünde bile Türkiye’deki kutuplaşmayı gidermek Atatürk Devrimlerinde birleşmekten geçiyor. Bu nedenle de her 10 Kasım, onu saygı, sevgi, özlemle anmamızın yanında, herkes için Atatürk Devrimlerinden sınav günü olmalıdır.

10 Kasım, onun devrimlerinin, düşüncelerinin doğru bir biçimde uygulanıp uygulanmadığının sorgulandığı gün olmalıdır. Çünkü bu devrimlerin amacı Türkiye’yi uygar, çağdaş bir toplum haline getirmektir. Önce insan diyen, insan haklarına, kadın erkek eşitliğine saygılı; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğumuzu dünyaya göstermektir.

Elbette Atatürk’ü görmüş olmak da onunla aynı çağda, aynı coğrafyada yaşamış olmak da çok değerlidir. Gazetemiz Cumhuriyet’in kurucusu, ilk başyazarı Yunus Nadi, onun yakın arkadaşlarındandı. İlk anayasamızı yapanlar arasında yer aldı. Atatürk’le ilgili makaleler, dizi yazılar, anılar kaleme aldı, kitaplar yazdı. İşte bunlardan birkaçı: Ankara’nın ilk günleri (1955), Babıali’nin Milli Hareketi Dağıtmak ve Birinci Büyük Millet Meclisi’nin Açılışı ve İsyanlar (1955), Kurtuluş Savaşı Anıları (1955), Mustafa Kemal Paşa Samsun’da (1955), Türkiye’yi Sokakta Bulmadık (1997), Cumhuriyet Yolunda (1999), Mustafa Kemal’i Tevkif Etmek Teşebbüsü (2000), Atatürk’ün Nitelikleri (Bugünkü Türkçeye Yalınlaştıran: Işık Kansu, 2019).

Şu anda yaşayan onu görmüş olan kaç kişi kaldı ki... İşte onu üç kez görmüş, konuşmuş, anılarını yazmış hayatta kalan tek kişi, 92 yaşındaki gazeteci, yazar Orhan Karaveli’dir dersem, yanlış olmaz. Ona nice sağlıklı, mutlu yaşlar geçirmesini dilerim.

ATATÜRK, BABAM VE BEN

Orhan Karaveli, Atatürk, Babam ve Ben (Doğan Kitap, 8. baskı, 2016) adlı kitabında Atatürk’le ilgili anılarını anlatırken “Ben, Atatürk’ün yalnızca izinde giden biri değilim. Onun izlerine de basan belki de ilk ve son insanım” diyor. (s.227) “Ama, yalnızca simgesel bir anlamı var bunun. Önemli olan onu ve eseri olan Atatürkiye’yi korumak değil mi” diye de soruyor.

Bu çok değerli kitaptaki anılardan birini özetlemek isterim. Yazar, Galatasaray Lisesi’nde yatılı okumaktadır. Babası Mahmut Bey onu, cumartesi günleri okuldan alır, pazar akşamına kadar baba-oğul birlikte gezer, eğlenir, sinemaya tiyatroya giderler, birlikte vakit geçirirler.

Bir hafta sonu babasının ayakkabısı dikkatini çeker. O da Atatürk’ün ayakkabıcısı Altın Çizme mağazasından aldığını söyler. Gelecek hafta seni istersen oraya götürürüm, der. Orhan birden heyecanlanır, hayır bugün gidelim diye, sinema ve tiyatroya gitmekten vazgeçer, direnir. Dediğini yaptırır. Giderler.

Orhan çok sevinir. O da Atatürk’ün ayakkabıcısından bir ayakkabısı olsun ister. Üstelik babasının ayakkabısını çok beğenmiştir. Yeni bir ayakkabı için ayrıca kalıp parası alınmaktadır. Ama onun sevinci karşısında kendisinden kalıp parası almadan ayakkabı yapılabileceğini Onofriz Usta söyleyince, babası da artık karar verir. Hem de Atatürk’ün ayağının kalıbı için çizilen deftere onun ayak izleri de çizilir. Defterde Atatürk’ün ayak izlerini görür, sevinir. Onların üstüne basar.

DEVRİMLERİ YAŞATMAK

10 Kasım, dediğim gibi, Atatürk Devrimlerini kişilerin, kurumların ne denli koruduğunun, yaşattığının test edildiği bir gün olmalı. Atatürk sevgisinde epeyce yol alındı. Ulusal bayramları coşkuyla kutlama, 10 Kasımlarda Atatürk sevgisini dünyaya duyurma yoluna girdi. Televizyon izleyenler anımsar, bir süredir adalet sorunlarının işlendiği “Yargı” adlı çok izlenen bir dizi filmin 6 Kasım Pazar günkü bölümünün adliye sahnesinde birdenbire duyulan siren sesiyle hayat durdu. Hiç kimse siren sesi bitene kadar yerinden bir santim bile kımıldamadı. Dondu kaldı. Bu da Atatürk’e karşı toplumun duygularını gerçekçi olarak yansıtan bir sahneydi.

O zaman çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki ülkemizin bu kötü gidişinin çözümü yine Atatürk’le, Atatürk Devrimleriyle buluşmaktan geçiyor.

Ne diyordu Fazıl Hüsnü Dağlarca, “Mustafa Kemal” başlıklı şiiriyle:

Mustafa Kemal'i gördüm düşümde,

Daha, diyordu.

Uğruna şehit olasım geldi hemen

Sabaha, diyordu.

Al bir kalpak giymişti al,

Al bir ata binmişti, al,

Zafer ırak mı? dedim,

Aha, diyordu.

Bizler için zafer de demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğumuzu ve Atatürk Devrimlerini eksiksiz uyguladığımızı dünyaya göstermek olacaktır...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Okullar tatildeyken... 26 Ocak 2023

Günün Köşe Yazıları