Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Devlet Kimin?’

18 Mart 2016 Cuma

Terörle, otoritenin katı kurallarını daha da sertleştirme eğilimi arasındaki paralel ilişki genel kabul gören bir tezdir; gözle görülebiliyor. Otoritenin iktidarını “sağlamlaştırması”, yeni yeni “kavramlar” türeterek özellikle düşünce özgürlüğü üzerindeki baskıyı artırması, Türkçede dahi iyi ifade edecek bir söz bulamadığımız için Latince ifadeyi kullanalım, “de facto” bir paralellikten söz etmemizi zorunlu kılıyor: Terör yükseldikçe otorite daha fazla “yetki” istiyor; gerçekte istemeye bile gerek duymuyor, uyguluyor.

***

Kuşkusuz otoritenin de terörün de kendi gündemleri var; uygun koşullarda birbirlerinin işine yarıyorlarsa bu “de facto”; yani niyetlerden bağımsız işbirliğini bozacak güçlerin devrede olmamasından ya da yetersizliğindendir. Şimdi de durum böyle gibi görünüyor: Öğretim üyelerinin, gazetecilerin tutuklanması, yabancı gazetecilerin, Türkiye’de öğretim üyesi olarak çalışan bir İngiliz akademisyenin sınır dışı edilmesi, soruşturmaların olağanüstü boyutlara varması, özel icat edilmiş “hakaret” suçunun yaygın kullanımı, toplantı ve gösteri hakkının kullanılamaz hale getirilmiş olması, medyanın uygulanan farklı yöntemlerle satın alınmış, el konulmuş ya da sindirilmiş olması bu durumun somut işaretleridir.

***

Ama otoriter yönetim bu kadarıyla yetinmek niyetinde de değil. O baskının yasalaşmasını, giderek halkta kabul görmesini, “meşruiyet” kazanmasını istiyor. Bu amaçla da terör kavramını yeniden tanımlama çabasındadır. İstiyor ki, yazmak çizmek de bu kapsamda ele alınabilsin, yazar çizer de keyfe göre yorumlayabilecek “hukukçular” eliyle “terörist” olarak yargılanabilsin. Gazetecilerin, öğretim üyelerinin var olan yasalar da çiğnenerek bu mantıkla yargılanıyor olması bir tür provadır. Hedef kitle çoktan ilan edildi: Yazarlar, çizerler, kitle örgütü yöneticileri, gazeteciler, öğretim üyeleri, 12 Eylül diktatörü Evren’in ifadesiyle “sözde aydınlar.”

***

Kara bulutların ufku sardığını söylemeye bilmem gerek var mı? Bu durumun terörü yöntem olarak benimseyeni etkilemeyeceğini, onun zaten düşünce özgürlüğüne gereksinim duymadığını söylemeye de gerek yok. Düşünce özgürlüğüne düşmanlıkta da doğal olarak birleşiyorlar. Yaşadığımız ürkütücü gelişmelerin, korkutucu terörün, bize nasıl bir gelecek vaat ettiği üzerinde belki biraz daha durmak, bir tuhaflığı sergilemeye çalışmak iyi olabilir.

***

Geçen günlerde yitirdiğimiz Ellen Meikins Wood’un aktarımına göre, Montesquieu, despotizmi “tek insanın her şeyi kendi iradesi ve kaprislerine göre”, monarşiyi “tek insanın sabit ve yerleşik yasalara göre” yönetmesi olarak tanımlıyordu. (Özgürlük ve Mülkiyet; s. 206, Yordam Kitap) Bize sunulan alternatifin Montesquieu’nün anlattığı monarşiden de geri olduğu besbelli değil mi. Ama biz uzun sürmüş çağların, pek çok deneyimlerden geçmiş bir tarihin çocuklarıyız; yaşadığımız günlerde hırçın bir rüyanın peşine düşenleri uyandırmak bize düşmez mi?

***

Yazının başlığındaki “Devlet kimin” sorusu ışıklar içinde yatsın İdris Küçükömer Hoca’nın “İktisata Giriş” dersinin ilk sorusuydu. Anlatırdı sonra; sistemler tarih boyunca devleti kendileri için koruyucu bir kalkan, bir alet olarak gördüler, görüyorlar.
Peki tarih, “l’État c’est moi” diyenleri ciddiye almış mıydı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları