Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ben Ne Deliyim ki...

12 Temmuz 2015 Pazar

Muhalefette kaldıkları sürece sosyalistlerin “doğruda durmaları” kolaydır. Çünkü siyaset sahnesinde olup bitenleri, aktörlerin, partilerin, hareketlerin sözlerini, eylemlerini, hem işçiler hem irili ufaklı sermaye sahipleri için “serbest” olduğu söylenen piyasacı sistem içindeki yeri açısından değerlendirir; beyanı değil, sistemle ilişkiyi esas alırlar. Zaman zaman politik alanın dışına düşseler, söylediklerinin, pratikte bir anlam taşımadığı söylense de, somut durumun analizinde pek yanılmazlar. Yani hep boşa kürek çektikleri söylenen şu bizim deli sosyalistler, siyasetin acar aktörlerinin beyanına değil, varsa gizli niyetlerine, takıyye yapıp yapmadıklarına özellikle bakarlar.

***

Bu ilkeyi akademisyen yazarlar da izleseler, bilimsel kuşkuyu siyaset “bilimine” uygulamaya çalışsalar ne iyi olurdu. Siyasette kuşkuya tüm öteki alanlardan daha fazla gereksinim var aslında. Ayrıca bu alanın etik açıdan pek temiz bir alan olmadığının, “kurtlukta düşeni yemenin kanun sayıldığı”nın kanıtları da tarihin birikmiş bilgisidir. Örneğin Makyavel’in Prens’i bu açıdan unutulmaz derslerle doludur. Floransalı siyaset bilimciyi tersten okumanın yararları saymakla bitmez. İktidara gelmenin, orada kalmanın yollarını anlatırken geleceğin siyasetçilerine, siyaset bilimcilerine çok yol göstermiş, “oportünite”nin, “mubah”ın çerçevesini pek geniş çizmiştir Makyavel.

***

Peki, prenslerin ve onların “nedimlerinin”, Türkçesi yalakalarının halini, gerçek niyetlerini Erasmus da Deliliğe Methiye’de “Ne yaparlarsa yapsınlar, sonuçta Midas’ın başını meydana vuran bir küçük kulak ucu aradan görünür” diye tatlı tatlı anlatmaz mı? Öyle güzel anlatır ki, dinleseniz; “arkadaş, ben iktidara geçmek için yıllarca karanlıkta yaşama inadını sürdürmüş, Kurtuluş ve Kuruluş devrimince dışlanmış bir hayatın içinde örgütlenmeyi, ‘fikirlerini’ hücre hücre yaşatmayı başarmış tarikat erbabının, siyasetçinin lafzına mı, ruhuna mı, beyanına mı inanayım” deyip derin kuşkulara düşersiniz.
Düşmez misiniz?

***

Düşmelisiniz aslında; ama siz ne iyi, ne saf insanlarsınız ki, “beyan esastır” diyor, bilimin kuşkuculuğunu bir yana bırakıyor, sonra da “Ne yapsaydık, adamlar ‘muhafazakâr demokratız’ dediler, meğer değillermiş” diye hayıflanıyorsunuz. Daha 1509’da Erasmus’un, Thomas Morus’la sohbete giderken at üstünde tasarladığı, büyük ütopyacının evinde yazdığı eserinde, her türden egemeni çırılçıplak halkın önüne nasıl çıkardığını, onların durumuyla nasıl alay ettiğini hatırlasaydınız, beyana aldanmayıp “fikr-i takibi” ciddiye alsaydınız, belki de bugün daha iyi durumda olacaktık.

***

Tamam, yine de iyidir, zararın neresinden dönülse kârdır. Fakat sizde “beyana inanma”nın alışkanlık haline geldiği gibi bir his var içimde. Fetvacı başı Karaman “işin aslı budur” dese de sizler Başkomutan’ın umut verecek “yeni bir beyanını” hevesle bekler gibisiniz.
Etmeyin eylemeyin; beyana değil, bunca badireden sonra gizlisi saklısı kalmamış, kuvveden fiile dönüşmüş niyete, esasa bakın.
Zamanıdır, yapın artık bir delilik...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları