Gülengül Altınsay

Bir ışık

05 Kasım 2015 Perşembe

Hiçbir şey şaşılası değil artık. Baksanıza Hacıosmanoğlu’nun özrü kabahatinden büyük. “Kadın gibi yaşayacağıma ölürüm” gibisinden sözlerinin ardından bir de “O laflar mecazî anlamdaydı” diyor. Bu da ne demek şimdi? Mecazen aşağılamada neden kadın simge oluyor? Ne var ki Hacıosmanoğlu yalnız değil(!) Beraber yürüdüğü o kadar çok kişi daha var ki… Bir de böylesi anlarda güya kadınlara hakkını vermek için söylenen “Hop beyler unutmayın bizi kadınlar büyüttü” mealinden lâf var ki işte beni asıl bitiren bu. Demek ki kadın, erkek çocuk annesi olduğu için değerli sadece.

Ödül gibi
Futbol dünyamızın bir başka vura vura inlettiğimiz kesimi de hakemler. Herkes onlara yükleniyor. Soyunma odalarına giriliyor, kapılar tekmeleniyor, koridorlarda küfrediliyor... Hakemler lunaparklardaki hedef tahtaları gibiler.
Ve otorite bunların hiçbirine müdahale etmiyor. Düşünün Hacıosmanoğlu o maçın hakemlerini statta kendisi İstanbul’dan gelene kadar odalarına hapsettiriyor, TFF başkan vekili İbrahim Usta hakemlere bu sırada hakaret ediyor, basına tehditkâr açıklamalar yapıyor. Tüm bu şiddetin ardından Hacıosmanoğlu ve Usta bilmem kaç gün hak mahrumiyeti cezası alıyor. İsterse ömür boyu alsınlar, yapılanın karşılığı mı bu? Aynı şeyi sıradan bir vatandaş yapsa en az iki yıl hapisle cezalandırılır.
Yani ceza değil ödül bu. Zaten yöneticiler komik hak mahrumiyeti cezaları alıp maçlara gitmeseler kulüp ne kaybeder ki? Trabzonspor Başkanı o malum maça da gitmemiş, olaya müdahil olmak için özel uçağıyla İstanbul’dan gelmemiş miydi? Süleyman Seba Beşiktaş’ı yıllarca hemen hemen hiç maça gitmeden pek de güzel yönetmemiş miydi?
Herkes küçük-büyük iktidarlarını koruma derdinde asıl. Ve daha kötüsü sistem hiç bir zorba yöneticiye dur demiyor. Hatta yolunu açıyor. Baksanıza Aziz Yıldırım, kayıtsız şartsız kendisini desteklemeyen taraftar grubundan diye kitap-forma almaya gelen kendi taraftarlarına hakaret edebiliyor, onları kovabiliyor. Bunu kendisinde hak görüyor. Hani verilen savaş Fenerbahçe düşmanlarına karşıydı!

Herkes şikâyetçi
Ama lâfa geldiğinde herkes dertli. İyi de bu anlayışlardan arınmak için ne yapıyorsunuz? Özeleştiriyi falan çoktan geçtim; mesela hakemler ağır saldırıya uğruyor, bu sırada MHK ne yapıyor? Neymiş efendim maçları on dakika geç başlatacaklarmış. Aman ne büyük tepki(!) Bir haftacık bile olsa “maçlara çıkmıyoruz” diyebiliyor musunuz, siz onu söyleyin. Trabzonspor da 2011’de uğradığı haksızlığı dilinden düşürmüyor fakat bu “kirli” dediği Lig’de paşa paşa oynuyor. Hatta kaynağını açıklayamadığı paralarla büyük transferler yapıyor. Yani anlaşılıyor ki köşe başlarını tutan hiç kimse pozisyonunu tehlikeye atacak erkek cesareti(!) gösteremiyor. Sisteme boyun eğiyor.
Niye yıllardır yazıp duruyorum bunları? Suya sabuna dokunmadan tehlikesiz durgun sularda dolaşmak varken. Yoksa mazoşist miyim ben? Ama hayır mücadele edilecek çok şeyi olan bir ülke burası. Burada doğdum, burada yaşıyorum, burada çalışıyorum, (burada işlerden kovuluyorum). Ve her şeyden önce burası için barış, adalet ve özgürlük istiyorum. Sorunları göz göre göre görüp de mücadele etmezsem asıl o zaman mutsuz olurum.
Ayrıca umutsuz da değilim. Aklıma hemen İranlı yazar Samed Behrengi’nin sözü geldi; “Bir ışık ne kadar küçük olursa olsun yine de aydınlıktır.” Evet hayatım boyunca, bu ışığın giderek büyüdüğünü gördüm. Zaman zaman söner gibi olsa da. İşte her şeye rağmen kararmayan ve 1 Kasım seçimlerinde Meclis’e giren barış ve özgürlük ışığı. Ben de o ışığın aydınlığında yazıyorum zaten.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

2025: Yine mücadele 26 Aralık 2024
Yazmanın anlamı yok 22 Aralık 2024
Mızmız çocuklar 20 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları