Feyzi Açıkalın

Hitler Almanya’sını mı alırdınız, Stalin Rusyası’nı mı?

28 Kasım 2017 Salı

Yazar Perihan Mağden, “Kendimi Nazi Almanya’sında bir Yahudi gibi hissediyorum” deyince sosyal medyada iki türlü eleştiri aldı.

 Öncelikle, o hissettiği ortamın(!) oluşturulmasına Maden’in verdiği güçlü katkıdan bahsedildi. İkinci olarak ise sorunu yansıtışı ve kurduğu benzerlikle, çok daha vahim olan Yahudi soykırımını sulandırdığı suçlaması geldi. İkisine de katılıyorum...

 Kavramların içini boşaltma, değersizleştirip kanıksatmanın çağımıza özgü bir yöntem olduğunu zannetmiyorum. Mağara adamı, tekerleği icat eden hasmını gözden düşürmek için kim bilir ne yöntemler denemiştir.

 Roma senatosundaki ayak oyunlarının; Osmanlı divanındaki fitne fücurun halka ulaştırılması ayrı bir iş kolu olsa gerek. Ortaçağda ise boru eşliğinde bildiri okuma faslına 17. yüzyıl Almanya ve Belçika’sında gazetenin yaygınlaşması ile son verilmiş olmalı. İlk yandaş basını kim örgütlemiştirdir ki?!

 Günümüzde tabii çok kolaylaştı. Nefes almadan, ekmek yer su içer gibi hiddetle ve hedeflenerek sıralanan kavramlar, kolayca asıl anlamından uzaklaşıyor. Faşizm, Nazizim, ve diktatörlük gibi “sıkı dost” üçlü, bu anlamda kullanılıp, yüzü eskitilen kavramların en ünlüleri.

 Türkiye ortalama vatandaşı artık bu kelimeleri basit bir niteleme sıfat tamlaması olarak biliyor. Adı geçen kelimeler hangi jargonda yer alacağını şaşırmış vaziyetteler. Karşıtına basitçe hakaret yerine tutun da, benzetme yapmaya kadar geniş alanda kullanılıyor.

 En son furyaya Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman katıldı. Tüm rakiplerini bir gecede derdest edip, servetlerine de el koyan prens , “İran’da, Avrupa’da yapılanların benzerlerini tekrarlayacak yeni bir Hitler istemiyoruz!” buyurmuş. Nerden güç alıyorsa!

 Benzetme derken; geçenlerde bir dostum durup dururken, “Biliyor musun, Stalin daha uygun!” dedi. “Neye uygunmuş?” demedim, biraz bakındım.

 Hani, başta Almanya olmak üzere Batı Avrupa’yı Nazi kalıntılığı ile suçluyoruz ya, Allah muhafaza Rusya ile benzer bir krizimiz olsa (hiç olmadı!) ve Putin’i Stalin despot artıklığı ile suçlasak ne olurdu diye dolandım!

 Putin’in ne güçlü bir siyasi entrikalar mirasına sahip olduğunu bir kez daha gördüm. Özellikle Stalin’in Lenin’in ölümü sonrası rakiplerini değersizleştirip, gözden düşürmesini sonra da bir şekilde yok edişini okudum.

 Entelektüel zeka sahibi teorisyen Troçki’yi Menşevik olmakla da suçlayıp yok eden, Marksizmi isteğine göre yorumlayıp uygulayan aktivasyon adamı... Köylü toplumundan endüstriyel devlete geçişe itiraz edenleri Büyük Temizlik’te silen... Merkez Komite’nin yapısı ile oynayıp üyeleri kendisine bağımlı kılan...

 “Ülkenin Her Tarafında Sosyalizm” (Tek Ülkede) şiarı ile yola çıkarak, sonu gelebilecek kapitalizm sonrasına güçlü bir Sovyetler Birliği ile çıkmak isteyen... Karşıtlarını tasfiye etmede en büyük desteği, o zamanki adıyla NKGB olan teşkilatın başkanı Lavreti Beriya’dan alan...

 Kanıtlanamasa da, öldürdüğü insan oranında Hitler ile “Kaliteye karşı sayı!” anlamında karşılaştırılan ve 74 yaşındayken paranoyalarıyla ölen bir liderliğin... 1945’deki Yalta Konferansı’nda kazanan tarafın masasında oturduğu için daha sonra kurulan soykırım suçları mahkemelerinde yargılanması düşünülmeyen bir politikacının mirasçısıdır Vladimir Putin.

 Onun için, biz yine dişimize uygun olan demokrat ülke liderlerine Faşist, Nazi diye sallamaya devam edelim. Ama taraf olmaya itildiğimiz bloğun, geçmişten kalan genetiğiyle “politikasızlığımızı!” çiğ çiğ yemeye hazır olduğunu da bilelim...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları