Susturulmuşlar kulübü peşindeler!

14 Nisan 2025 Pazartesi

İktidar ve demokrasi ilişkisi her zaman tartışmalı olmuştur. Bu ilişkinin, dijital çağla birlikte yapay zekâ, sosyal medya devlerinin iktidar hırsına ortaklıkları derken aradaki sınır çizgisinin bulanıklaştığını da söylemek mümkün. Ancak tarih boyu süren tartışmada en basit haliyle katılımcı demokrasinin kuralları üç aşağı beş yukarı belli; sadece sandık ortaya koymanın yeterli olmadığı, ifade özgürlüğünün, toplumsal örgütlenme hakkının da sağlandığı bir uzlaşı kültürü sistemi. Yani anayasal haklar çerçevesinde eleştiri ve protesto hakkının demokratik, hukuk devleti temelinde garanti altına alınması.

Peki, bir iktidar yurttaşın demokratik haklarını kullanmasından, protestolardan neden korkar? Acaba sürdürdüğü politikalara yönelik seçmenin desteğini yitirdiğini bildiği, baskıyla bunu saklamaya çalıştığı için mi, yanlış politikaların faturasını ödememek için mi, bir kere iktidara geldim, bu koltuğu daha da bırakmam zehrine kapıldığı için mi, demokrasi araçtı, amaç seçimle gelip-giden değil, devletin kendisi olmak hedefi için mi?.. Tarih, bu soruların yanıtlarına ışık tutan pek çok acı, ders veren örnekle dolu.

ELEŞTİRİDEN KORKU

Ülkemizde ise son gelişmelere bakıldığında hak, hukuk, adalet konusunda ciddi bir erozyon yaşandığı ortada. İktidar, muhalefet kelimesini imkânı olsa hayatımızdan çıkarmak ister bir görüntüde. Tahammülsüzlük sınırı, eleştirileri duymaktansa ses yükselten herkesi susturmaya kadar varacak gibi. Öyle ki protestolara katılan, TOMA önünde dans eden bir üniversite öğrencisinin tutuklandığı, kimi için gencecik yaşında siyasi yasak istendiği, CHP’li Zonguldak Belediye Başkanı Erdem’in, İBB merkezli operasyonlara yönelik protestolara neden katıldığına ilişkin ifadeye çağrılması geçen haftanın gündeme yansıya trajikomik haberleri arasındaydı!

Yerel seçimlerden birinci çıkan CHP, iktidarın tam saha baskısına karşı milli irade vurgulu mitingleriyle meydanlarda dayanışma rüzgârını arkasına almış gözüküyor. Kumpas davalarıyla bilinen, şimdilerde de CHP’nin cumhurbaşkanı adayı İmamoğlu ve ekip arkadaşlarıyla, diğer muhalif isimlerin konduğu Silivri Cezaevi’nden “Baskılara karşı vazgeçmek yok” mesajları yükseliyor. Bu adalet çağrısının gücü son olarak CHP lideri Özel tarafından Samsun mitinginde açıklanan, İmamoğlu’nun cumhurbaşkanı adayı olması ve erken seçim isteyen imza kampanyasına desteğin 10 milyonu geçmesiyle görüldü.

Neredeyse her gün siyasilerden gazetecilere, iktidara eleştiri getirenlere uzanan yeni bir operasyon, gözaltı haberiyle uyanıyoruz. Bir yanda ekonomik kriz, önlenemeyen şiddet tablosu, eğitimde gerici uygulamalar, liyakatten kopukluk diğer yanda ülkemizi çevreleyen bölgede ellerin tetikte oluşu. Emperyalistlerin, I. Dünya Savaşı’ndan bu yana hayal ettikleri yapboz haritaları yeniden gündeme getirme çabaları. Bir Suriye, bir Ukrayna... Bir Ortadoğu tavlası, bir Akdeniz, bir Karadeniz üzerinden satranç tahtası. Kimin kimin taşını alacağının belirsizliğiyle tehlikeli virajlar.

KANIKSAMA, NORMALLEŞTİRME!

Tüm bunların arasında toplumun ruh sağlığını koruması giderek güçleşiyor. İktidar yangına körükle giderek toplumsal kutuplaşmayı harlıyor. İşin acı yanı yargıdan çıkan tartışmalı kararlara yönelik toplumda oluşturulmak istenen kanıksanmışlık tablosu... Hukukçular bu konuda ölçüsüzlüğün yayıldığı uyarılarında bulunuyor. Çağdaş Bayraktar imzalı geçen hafta yayımlanan haberimizde uzmanlar, gazeteci ve siyasi tutuklamalarının “normalleştirildiğine” dikkat çekiyordu. İktidarın, bir yandan ev hapsini yaygınlaştırırken diğer yandan da tutuklamaları işaret ederek bu cezanın “yumuşak” bir tutum olduğu algısını yerleştirmeye çalıştırdığını söyleyen siyasi tarihçi Alper Kara da “Böylece toplumun bu durumu kanıksaması hedeflenmektedir. Bu, adeta ‘ölüm ile sıtma’ arasında bir seçim dayatmasıdır” diyordu.

Tüm bunlar arasında önceki gün manşetten verdiğimiz Mustafa Çakır imzalı haberimiz de iktidarın tüm toz duman havasının arkasındaki gündemini özetler gibiydi. Daha önce Anayasa Mahkemesi’nden dönen ancak yeniden Meclis’e getirilen “torba öneride” yok yok! Bunlar arasında bakanların müşavirlerini sınav, kademe, atama hükümlerine bağlı olmadan atayabilmesi, kamuya alınacak uzman ve yardımcıların inceleme ve soruşturma yapabilmesi de dikkat çekiyor. Teklifteki maddeler yasalaşırsa üst düzey atamalarda liyakat ve mevzuat hükümleri yerine bakanların kararları yeterli olacak.

Yani ben yaptım, oldu mantığına devam...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları