Leyla Gencer’den öğütler

14 Ekim 2020 Çarşamba

Ses, senin ağzından çıktığında nefesini öyle bir kontrol etmelisin ki dinleyicilerin üstünden geçip salonun en arka sırasında oturan kişiye bile anlamlı bir şekilde ulaşmalı. Sesin süzülmesini, belli etmeden aldığın, küçük ara nefeslerle sağlarsın. Yalnız şarkıda değil, resitatiflerde de (konuşurcasına şarkı söylemek) aynı titizliği göstermelisin.” Leyla Gencer’in sesi kullanma sanatı üstüne öğrencilerine verdiği değerli öğütlerden biridir bu sözler. 

Onca yıl besteciler ve yorumcular üstüne biyografi kitapları yazdım. Kahramanlarımın hepsi de kuşkusuz çok değerli kişilerdi. Ancak iki yıl önce Yapı Kredi Yayıncılık’tan piyasaya çıkan “Leyla Gencer, La Diva Tuca” başlıklı kitabımı hazırlarken bambaşka bir dünyaya sürüklendim. Kitapta onun anlatılarını, öğütlerini, sözlerini olduğu gibi kullanmaya çalıştım; benim yazar veya anlatıcı olarak aktardıklarımı geri plana aldım. Leyla Gencer’in coşkulu anlatımı benim sözümü kesip araya girdi. O bölümleri uçuk mor renkli font ile yazarak dile getirdik. Sayfalar arasında nesnel anlatımla ansiklopedik bilgi veren renkli kutular oluşturduk. En arkaya uzun bir “Ekler” bölümü koyduk. O bölümde öncelikle bu eşsiz prima donna’nın müthiş bir hoca olduğunu ortaya çıkaran ders notları vardı. Örneğin Bellini operasını değerlendirdiği seminerde şöyle diyordu: “Bellini’nin şan kalitesi sadece melodinin notalarından doğmaz. Fakat bütün insan ruhunun notalarla birbirine girişinden doğar (...) Neticede Bellini operası partisyon üzerinde değil, sanatkârın içinde yaşar. Sanatkârların böylece esere ruhsal katkıları müzik ve sahne hayatını dengeler. Bundan dolayı Bellini’den söz ederken yalnız bir kompozitör değil, lirik bir şair gibi düşünülmelidir (...) Norma operasında personajlar devamlı lirik bir partisyonla olaylara iştirak ederler. ‘Casta Diva’ aryası tekrarı imkânsız yeni bir örnektir ve devamlı hissi bir iştirakle bir ayin anlatır. Doğayı, geceyi, mehtabı, yasak aşkı, kendi halkı için tehlikeli bir geleceği sihirli bir atmosfer içinde aksettirir.”

Bu bilgilerde tarih var, edebiyat var, felsefe var, mitoloji var. Leyla Gencer’in “La Diva” olmasının bütün zenginlikleri var.

Kitabı girişte bir prolog ve sonunda bir epilog sarmalamıştı. Prolog, ölüm döşeğindeki duyuşlarıydı. “Epilog”da ise Leyla Hanım’ın genç bir öğrenciye öğütlerini hayal ettim. Külleri Boğaz’a dökülmüş, teknedekiler ayrılmışlar ve Leyla Hanım sahilde bir genç kıza rastlıyor: Kulağında kulaklık, aynı melodiyi tekrar edip sözleriyle söyleyen bir kız. Ona yaklaşıyor: “Operacı olmak istiyorsan bak ne tür özverilere katlanacaksın!” diyerek birçok soru soruyor: “Derin duygularını dinleyicine de yaşatabilecek misin? Yalnız rolünle değil, sesinle de yaşatabilecek misin?(...) Kendine güveniyorsun değil mi, hadi bakalım yolun açık olsun” diyerek ayrılıyor.

10 Ekim Leyla Gencer’in doğum günüydü 

Geçen hafta 10 Ekim Leyla Gencer’in doğum günüydü. Safranbolulu bir babanın ve Polonyalı bir annenin kızı olarak Çubuklu’da dünyaya gelmiş, Fransız dadısının kültürüyle ve annesinin Leh şarkılarıyla müzik dünyasını tanımış. Yaşamının dönüm noktası ünlü soprano Arrangi-Lombardi ile çalışması olmuş. İlk opera temsili ile Ankara’ya, ilk 1953’teki İtalyan radyosu kaydıyla da dünyaya sesini duyurmuş.

Zamanın büyük sopranolarıyla rekabeti, tarihi şefler ve rejisörlerle işbirliği, büyük bestecilerin gölgede kalmış yapıtlarını keşfetmesi, dağarcığındaki yetmiş üç opera ve canlı temsillerden kaydedilen sesiyle 20. yüzyıl opera tarihine geçmiş La Diva Turca, bugün de Divaların Divası olarak anılmakta. 2008’de Milano’daki evinde hayata veda eden sanatçının külleri, vasiyeti üzere, İstanbul Boğazı’na serpilmişti.

Onun en büyük ideali, Türkiye’de kendi adına oluşturulan dünya çapındaki yarışmanın devam ettirilmesi, genç operacıların İstanbul’a gelip yarışmaya katılmaları ve bu bağlamda dünya sahnelerine açılmalarıydı. 

Geçen hafta İstanbul Festivali kapsamında, son yarışmada birinci olan mezzosoprano Ezgi Karakaya’nın şef Antonio Pirolli yönetimindeki BİFO eşliğinde söylediği aryaları online olarak dinledim. Barok ve erken-klasik dönemin bestecilerini seslendirdi. Operada henüz bel-canto’nun gelişmediği dönemler, ama kendi ses rengine göre incelikle seçilmiş yapıtlardı. Herhalde Leyla Hanım da Ezgi’yi dinlese mutlu olurdu.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları