Evin İlyasoğlu
Evin İlyasoğlu evini@boun.edu.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bülent Tarcan: Hekim ve besteci

14 Ağustos 2024 Çarşamba

Bülent Tarcan profesörlüğe yükselmiş bir beyin cerrahı, çağdaş müziğimizin ikinci kuşak bestecisi; bilim dalındaki incelemeleri kadar müzik dünyamızdaki besteleri ve eleştirileriyle de iz bırakmış bir aydınımızdır. Türkiye’de ilk nöroşirürji (beyin cerrahisi) ihtisas kürsüsünü Çapa Tıp Fakültesi’nde kuran ve ilk şefi olan kişidir. 

23 Ağustos 1914’de İstanbul’da doğmuş. Çocukluğu askeri hekim olan babasının atandığı Şam, Çorlu, Urfa gibi kentlerde geçmiş; İstiklal Savaşı’ndan yansıyan bütün yoklukları ve zorlukları yaşamış. 

Ben tanıdığımda çocukluğundan beri sahip olduğu ulusal duyguları son derece güçlü, Atatürk’e hayran ve disipliniyle ünlenmiş bir hekimdi. 1920’li yılların başında Urfa’da rastlantıyla dinlediği birkaç uzunçalar ona klasik müzik dünyasını tanıtmıştı. On iki yaşındayken ilk duyduğu Wagner operasının rüzgârıyla sarsılıp bir opera bestelemeye kalkmış! Notaları kendi kendine sökmüş, operanın librettosunu da kendisi yazmıştı. Ancak müzikle uğraşması söz konusu bile olamazdı. Koskoca askeri hekim Ali Rıza Bey’in oğlu “elle tutulur, doğru dürüst” bir meslek seçmeliydi. Örneğin baba mesleği hekimlik gibi! Böylece 1932’de Tıbbiye’yi bitirmişti. Bu arada tıp fakültesinde öğrenciyken Karl Berger ile keman çalışmış, bir süre Cemal Reşit Rey’in ve Seyfeddin Asal’ın öğrencisi olmuştu. Ardından asistanlık, tam üç kez askerlik, İkinci Dünya Savaşı’nın bunalımları ve 1944’de yaşamını birleştirdiği piyanist Necla Tiner ile evliliği, 1949’da kızı Hülya’nın doğması, 1959’da ayrılmaları; ardından Asiye Tarcan ile evlenmesi ve 1962’de oğlu Can’ın dünyaya gelmesi, özel yaşamından sayfalardır. 1984te tıp fakültesinden emekli olmuş, 1985’de Mimar Sinan Üniversitesi Konservatuvarı’nda “müzik analizi ve kontrpuan” dersleri vermeye başlamış. 

Onun portresini yazdığım günlerde Bülent Bey artık emekliydi. Konuşmamızın bir türlü sonu gelmiyordu, her sefer daha anlatacakları kalıyordu. Onun iki dünyası da o kadar doluydu ki! Son konuşmamız bittiğinde “Bir şey daha eklemenizi rica ediyorum” demişti: “Hekimliğin cerrahi gibi uzun ve meşakkatli bir dalına kırk beş yılımı verdiğimden müzikte ancak bu kadarını yapabilmişim. Ama beni bir ‘senfoni bestecisiydi’ diye anarsanız çok memnun olurum.” 

Müzik ile tabibliği birleştirdiği incelemelerinde “amusie” örneği çok etkileyicidir: Amusie, beyin hastalığı sonucunda kişide görülen müzik yitmesi. Şarkı söyleme, herhangi bir tonu verebilme, veya bir sazı çalabilme yetisinin, hatta müziğe karşı olan duygusal tepkinin yitimi gibi. Bülent Bey’in uzun inceleme yazıları var bu konuda. 

Konserleri ufak bir cep partisyonundan izlediğini anımsıyorum. Bu arada yazdığı eleştiriler iyice acımasızdı. Bence bizim müzik dünyamıza gelmiş geçmiş en gözü pek eleştirmendi. 

YAPITLARI NEDEN HİÇ ÇALINMIYOR?

Keman Konçertosunu ilk kez, adına adadığı Ayla Erduran çalmıştı. Sakarya Senfonik Sütiti ilk kez Rengim Gökmen yönetiminde günyüzüne çıkmıştı: Meydan savaşından sonra savaş alanında oğlunun bedenini arayan annenin hazin aryasını Melek Çeliktaş o koyu mezzo sesiyle müthiş dokunaklı söylemişti. Ayrıca Mevlana’dan Esinler, Ölümsüz Mimar başlıklı büyük çaplı senfonik yapıtlar ortaya çıkartmıştı. 

Gelelim en acıklı soruya: Bülent Tarcan böylesi büyük senfonik yapıtlar, piyanist kızı Hülya Tarcan için piyano konçertosu yazmış bir besteci. Yıllardır neden hiç bir orkestramız onun yapıtlarını programa almadı? 

Şu anda bütün orkestralarımızda yeni mevsimin programları hazırlanmakta. Doğal ki genç bestecilere yer vermeliyiz ama önceki kuşakları da unutamayız. Hele Bülent Tarcan gibi yaşamı senfonik geçmiş bir bestecimizin giderek unutulmasına gönlümüz razı gelmemeli. Yoksa onun adı sadece Gayrettepe’deki “Prof. Dr. Bülent Tarcan Caddesi”nde kalacak.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Pekineller yeniden 13 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları